Ne arıyorsun?

(Kendini mi, yoksa kendin gibisini mi?)

Tarih boyunca düşünen kafaların bir şeyler aradığına şahit olunmuştur. Kimileri Mevlâ’sını, kimileri de belâsını kabilinden arayışlar sürüp gelmiştir. Tabiî Allah’ın (cc) gücü her şeye yeter, o yüzden de herkese ve her kesime lâyık olduğu karşılığını vermiştir. Bundan dolayı halk arasında; “Arayan Mevlâ’sını da bulur, belâsını da” sözü dillerde pelesenk olmuştur. Fakat insan önce kendini aramalı diye düşünüyorum. Çünkü bunu ihmal edenler, hep başkalarının eksik ve kusurlarını arıyorlar. Toplum huzuru sağlanamıyor.

İnsan kendini ararsa ne olur? Meselâ, “Bir Nurcu kendini ararsa ne ile karşılaşır?” diye merak ettiğini düşünelim. Açar Mektubat’ı okur, orada Üstadımızın ziyaretçilerle ilgili bir hususu ihtar ettiği mes’elede; Nurcuların üç tarzda olduğunu görür. Çünkü Üstadımız; “Malûm olsun ki; bizi ziyaret eden, ya hayat-ı dünyeviye cihetinde gelir; o kapı kapalıdır. Veya hayat-ı uhreviye cihetinde gelir. O cihette iki kapı var: Ya şahsımı mübarek ve makam sahibi zannedip gelir. O kapı dahi kapalıdır. Çünki ben kendimi beğenmiyorum, beni beğenenleri de beğenmiyorum. Cenâb-ı Hakk’a çok şükür, beni kendime beğendirmemiş” diye çok önemli bir hususa dikkatimizi çekiyor.

Öte yandan mektubun devamında; “İkinci cihet, sırf Kur’ân-ı Hakîm’in dellâlı olduğum cihetledir. Bu kapıdan girenleri, ‘alerre’si vel’ayn’ kabul ediyorum. Onlar da üç tarzda olur: Ya dost olur, ya kardeş olur, ya talebe olur. İlâ ahir” şeklinde meseleye açıklık getiriyor. Dost, kardeş ve talebenin şartlarına baktığımızda samimî dindarların tamamı Nurcudur. Ehl-i imana öteki nazarıyla bakılmamıştır. Aksi halde İttihad-ı İslâm’dan bahsedilemez. Ancak haddi aşmamak şarttır. Dost makamında iken kardeş veya talebe haklarına riayet edilmesi gerekir. En mühim mesele, olduğun gibi görünüp halisane davranmaktır. Sen niye talebe gibi davranmıyorsun diye bir baskı söz konusu olamaz.

Görülüyor ki; bütün mesele dost ise dost gibi, kardeş ise kardeş, talebe ise talebe gibi Risale-i Nur’un hukukuna sahip çıkmaktır. Herkesi olduğu gibi kabul edip farklı beklentiye girmemektir. Yani kitaba göre hareket edildiğinde her şey çok kolay. Demek ki problem bir Nurcunun kendini aramasından değil, kendini bulamamasından kaynaklanıyor. Çözüm için yapılacak şey ise; Risale-i Nur Külliyatı’nı baştan sona dikkatlice okuyup anladığını hayata geçirmektir. Asla kimseyi taklit etmeyip ve hiçbir tezgâha da alet olmamaktır. Hocam bilir, ağam bilir, abim bilir demek tembellik etmemektir. Allah (cc) insanlara hitap ederken; ‘Düşünmez misiniz, akl etmez misiniz’ gibi ikazlarda bulunuyor. O halde, ‘Konuşan yalnız hakikattir’ sözünü hatırımızdan çıkarmamak gerekiyor.

Eğer kendin gibisini ararsan sû’-i zanna sebep olursun. Hâlbuki bizler, hüsn-ü zanna memuruz. Cemaatin hüsn-ü zannını kıranlar büyük çatlaklara sebep oluyorlar. Hani Nasrettin Hoca’ya sormuşlar ya; ‘Hocam WC’de sakız çiğnenir mi?’ Rahmetli de; ‘Çiğnenir çiğnenmesine de, gören ne der?’ deyivermiş. İşte tam da burada akıllar karışmasın. “Bu adam ne yapıyor?“ denmesin. Belli mi olur, dünyanın bin bir türlü hali var. Meramını iyi anlatamazsan, bu adam ne haltlar karıştırıyor derler. Niyetinin iyi olması seni kurtarmaz, akıbetin de iyi olması gerekir. Hem de şimdi, kötülüğe sebep olmamak iyilik yapmaya tercih edilir. Kaş yapayım derken, göz çıkarma kabilinden. Çünkü âhirzaman.

Sebahattin Boyacı

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*