Ne arıyoruz: Kimlik, huzur ve mutluluk

alt

Her şey kâinatta bir yer kaplar. İnsan da kendi varlık sebebinin rolünü üstlenmek ister. Buna, “kimlik arayışı”nı da ilâve edebiliriz. Mensubiyet duygusu, bizi kimlik arayışına yöneltir. Başıboş ve yalnız yaşamak istemeyiz. İlmî veriler şu sonuca vardı: Yapımız gereği, mükerrem ve etkiniz. Sağlıklı olduğumuz halde tesirli olmaktan alıkonursak geriliriz. Bu gerilim sürekli olursa bunalıma gireriz. Bundan kurtulmak için de arayışa gireriz.

Peşinde koşuşturduğumuz şeylerden birisi de huzur ve mutluluktur. Saman alevi gibi kısa zamanda sönen geçici bir mutluluk da bizi doyurmuyor. Sonsuz olmasını istiyoruz. Öyle ise, bir şeyin daha peşindeyiz: İki dünya mutluluğu! Gerek kendi iç dünyamızda, gerekse dış âlemimizde cereyan eden hâdiselerin sırrına vakıf olup düğümlerini çözmeye can atarız. Hayatın sırlar yumağına sarılmış güzelliklerle dolu olduğunu sezgilerimiz vicdanımızın kulağına üflüyor. Rûh ve bedenimiz, hayret verici muammalarla örülmüş. Fizik/madde-metafizik/gayb âlemlerinin esrarını çözmek; yâni, yaratılışımızın gayesini idrak etmek de bambaşka zevk ve haz kaynağı. “Merak” denen duygumuz, bizi mütemadiyen tahrik ederek buna yöneltir. Çünkü, bizi dünyaya kimin, ne için gönderdiğini merak ile araştırma meyli benliğimize kazınmış; sökülüp atılamayacak bir histir.

“Hâkimiyet” de esaslı bir unsur olarak hayatımızda rol oynar. Çevremize hükmedip hâdiseleri kontrol etmek isteriz. Buna psikolojide “kudret” güdüsü” deniyor.

Her şey zıddıyla bilindiğinden; kâinatın da, bizim de hamurumuz zıtlarla yoğrulup mayalanmış. Tabiî olarak arayışımızı sürdürürken sık sık olumsuzluklarla karşılaşırız. Onları nisyan perdesine sarmaya çalışsak da olayların akışı/seyri, beynimizi zonklatırcasına tekrar hatırlatır! Her olumsuz ve karmaşık gibi görünen (aslında her şeyde mükemmel bir düzen, ahenk ve denge mevcut) hareket bize derin acılar verir.

Öte yandan, geçmişin elemlerinden, şimdiki zamanın problemlerinden, geleceğin kaygılarından sıyrılmanın çâreleri için de çabalarız. Rûhumuza mukavemet gücü kazandırmak, içten gelen gemlenemez fıtrî bir dürtüdür. Ağrılardan kurtulmak için “ağrı kesici” aldığımız gibi, acılarımızı dindirmek için de “acı kesici”ye ihtiyacımız var. Şüphesiz, arzularımıza nâil olmanın ilk basamağı; önce kendimizi, sonra çevremizi tanımak ve ihtiyaçlarımızı tesbitle temin etmektir. Kendisini tanımayan, kendisini yönetemez, duygularını kontrol edemez. Bundan kaçamayacağımıza göre; “varoluşun” gerçeklerini anlamak adına mutlaka aklımızı ikna, kalbimizi tatmin, hislerimizi teskin, vicdanımızı rahatlatacak tarzda problemlerimize çâreler üretmek durumundayız.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*