Neden ataletteyiz?

Gençler soruyor: ‘Neden ataletteyiz?’ diye.

Bir de, soran gençler, sormaması gerekenlerse, soru daha bir ciddileşiyor.
İlginç olan şu ki, ciddî programların içinde olanlar da, herhangi bir programa tabi olmayanlar da aynı soruyu soruyor.
O zaman anlıyorsunuz ki, ‘atalet’in ne olduğu konusunda problem var.
Evet, doğru, ‘atalet’in ne olduğunu bilmiyorsak, ‘atalet’te olduğumuzu da bilmeyeceğiz demektir.
O zaman, önce, ‘atalet’in ne olduğu üzerinde durmak gerekecektir.
Atalet için kısaca, ‘Yapabileceğin bir şeyi yapmamaktır’ diyebiliriz.

Allah aşkına şu an herkesin o kadar çok aslında yapabileceği, elinden gelen, gücü yeten, sonuçlandırabileceği, bitirince büyük sevinçler duyacağı işler yok mu? Kendini sorgulayan kişi bunları bilmiyor mu? Neleri kaybettiğinin farkında değil mi?

Hiç uzağa gitmeye gerek yok, atalet denen zehri anlayabilmek için, nefsimizden başlamak yetecektir.

Şu an hepimizde, yapabileceğimizi bildiğimiz halde, yaptığımızda çok şeylerin değişeceğini bildiğimiz halde, yapmayınca moralimizin çökeceğini bildiğimiz halde yapmadığımız o kadar çok iş yok mu?

Peki, ‘Neden yapmıyoruz?’
İşte ‘atalet’.
Kimse, ‘Yapabileceğim hiçbir şey yok. Elimden hiçbir şey gelmez.’ diye bir cümle kuramaz. Ama işte böyle cümleleri kişi bir başkasına kurmuyor, kendisine kuruyor. Kendisi de o kendisinin ürettiği cümlelere inanıyor ve bütün kapılarını kendi elleriyle kilitliyor. Tabiî anahtar da cebinde.

Böyle bir insan, bir uzmana danışsa bile, uzmanın yapacağı şey, önce kendisinin elindeki anahtarı kullanmasını sağlamaya çalışmak olacaktır. Bunu da başarabilirse.

O zaman, ‘Neden ataletten kurtulamıyoruz?’ sorusunun birinci cevabı, önce, kendimizin atalette olduğuna inanmamaktır. Yani atalette olduğunu fark etmemektir.
Bu da elbette ‘kişinin kendisini, neler yapabileceğini, nelere kabiliyetinin olduğunu ve ne kadar olduğunu’ bilmesiyle başlayacaktır.

Tabiî ki, kendini tanımayanın; kendiyle ilgili nereye, nasıl bir adım atması gerektiğini tahmin etmek de mümkün olmayacaktır.

Bir diğer, ‘Neden ataletten kurtulamıyoruz?’ sorusuna cevap olacak mesele ise, atalet oluşturan ‘iç engellerin farkında olmayıp, dış engellerle uğraşmak’tır.
İnsanın kendi içinde oluşturduğu, ‘bir şeyi yapmama direnci’, dışarıdan gelecek bütün telkinlerden daha güçlüdür. İnsan, kendi kurduğu cümleye daha kolay inanır ve kabullenir.

Bir kişiye bir şeyler yaptırabilmenin önündeki en büyük engel, o kişinin kendi içinde oluşturduğu duvarlardır.
İşte önce işe o duvarları yıkarak başlamak gerekir. O da çok kolay değildir. Yani bu duvarlar ne kadar zamanda oluşmuşsa, yıkım da en az o kadar zaman sürebilir.

Tabiî bunun ilk aşaması da, söylemleri değiştirmektir. ‘Yapamam, yapamam deyip duran bir insana siz, neyi, nasıl yaptırabilirsiniz? Önce bu insanın, ‘Yaparımm!, yaparım!’ diye kendini bu söyleme bir inandırması gereklidir.

Ama bu durumlar da kişiden kişiye değişkenlik arz eder. Bazı insanlar hayatlarında keskin ve hızlı değişimler, dönüşümler yapabilirken, bazıları bu konuda o kadar mahir değildir.

Durum, o kişiyi etkileyen etkenlerin etkileme derecesine bağlıdır. Burada da hemen dikkat çeken şey, kişideki değişmek isteği ve değişmek gerekliliği inancının gücüdür.

Bir şeyi başarmak isteyen insan için, dış dünyanın göze gelen bahaneleri kesinlikle ciddî bahaneler değildir. Yapmak istemeyen için küçücük sebepler bile büyüktür. Yapmak isteyene ise çok büyük engeller küçülür.

Denilebilir ki, dış dünyanın engelleri iç dünyanın gücüyle alâkalıdır. ‘Hedefini hakikî oluşturmuş bir insana, dünya yol verir’ gibi sözler bir gerçeğin ifadesidir.

Belki, ‘Neden ataletten kurtulamıyoruz?’un en kestirme cevabı, ‘ataletle ilgili yeterli bilgiye sahip olmamak’tır diyebiliriz.

Ki bu yanlış da değildir.
Bilinmeyen bir şeyin, hakkında bilgi sahibi olunmayan bir şeyin ‘ne olduğunu, insana nasıl bulaştığını, nasıl silinebileceğini’ insan nereden bilecek?

Görüyorsunuz gençler, pek çok konu dönüp dolaşıp, ‘cehalet’te düğümleniyor.

Bediüzzaman’ın, ‘en büyük düşmanımız cehalet, zaruret ve ihtilâf’tır sözü, sanırım şimdi daha iyi anlaşılıyor.
**
Gelin o zaman, kaç yaşındayız; bizim yaşımızda olan insanlar bu güne kadar neler yapmışlar; biz neler yaptık ve kendi kendimize ‘Şunu da yapabilirim’ dediğimiz şeyler nelerdir, belirleyelim ve işe oradan başlayalım.

Hatta bunun için, önümüzde bir adım atma gerekçesi de hazır bekliyor.
Neden, o atmamız gereken adımın tarihini 2013 olarak belirlemeyelim.
Çünkü biliyorsunuz, ertelemek de bir ‘atalet’ halidir.
Gelin ertelemeyelim ve hemen, ‘ne yapacağımızı’ ve ‘ne kadar sürede’ yapacağımızı kâğıt üzerinde de belirleyelim.
Göreceksiniz, sonuç eskisinden çok daha güzel olacak!
Başarmak için bahane arayalım, başarmamak için değil.
**
Önce kendinize bir söz verin ve hiç sözünüzden dönmeyin. Çünkü kendisine karşı sözünden dönen, en büyük ihaneti kendisine yapandır.

Evet, söz verip de yerine getirmemek de bir ‘atalet’ hali değil mi?
O zaman, işte gelin ‘ataletten sıyrılma’ya buradan başlayabiliriz?
Var mısınız?
Birbirimize de attığımız adımı söyleyelim ki, kendimizi kandırmaya kalkmayalım. Bize bu konuda birileri hesap sorabilsin.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*