Neden ittihad önemli?

Evvelâ; ehl-i imanın imanını, ehl-i dalalete karşı korumak için ittihad şart.

Çünkü Üstadımız, “Sizin tesanüdünüze benim ziyade ehemmiyet verdiğimin sebebi yalnız bize ve Risale-i Nur’a menfaati için değil, belki tahkikî iman dairesinde olmayan ve nokta-i istinada ve sarsılmayan bir cemaatin kat’î buldukları bir hakikate dayanmağa pek çok muhtaç bulunan avam-ı ehl-i iman için dalalet cereyanlarına karşı, yılmaz, çekilmez, bozulmaz, aldatmaz bir merci’, bir mürşid, bir hüccet olmak cihetiyle sizin kuvvetli tesanüdünüzü gören kanaat eder ki; bir hakikat var, hiçbir şeye feda edilmez, ehl-i dalalete başını eğmez, mağlub olmaz diye kuvve-i maneviyesi ve imanı kuvvet bulur, ehl-i dünyaya ve sefahete iltihaktan kurtulur.” diyor.

Yani, ittihadını muhafaza edemeyen, birlik beraberliğini sağlayamayan ve hele de bölünüp parçalanmaktan kendini kurtaramayan bir cemaatten, kim ne fayda görebilir? Kim neye bakarak, nesine bakarak böyle bir cemaatten kuvvet alabilir? “Hakkın hatırı alidir” diye dik durması gerekenler, eğer iktidardan ihale almak için veya falana filana şirin görünmek için ihlası zedeleyip kardeşini tenkid ediyor ve parası puluyla yeni oluşumlara sebep oluyorsa, kime ne fayda verebilirler? Olsa olsa Üstadımızın ikazına rağmen, dinsizlik kuvvetine bilmeyerek yardım etmiş olurlar.

Üstadımız Bediüzzaman, bizden iman hizmeti için birlik beraberlik ve ehl-i dalalete karşı hakkın hatırını alî tutmamızı istiyor. Biz ise sudan bahanelerle ya da oyuna gelerek (Güya daha iyi yaptığını zannederek), birbirimizle uğraşıyoruz. Sonra da hizmet yapıyoruz diyoruz. Ancak kendimizi kandırırız. Zaten şimdiye kadar hizmet diye yapılanlar doğru olsaydı, Süfyanizm capcanlı ayakta kalamazdı. Daha iyi yapıyorum diye ittihad ve tesanüte zarar verenler ne yaptı biliyor musunuz? ‘Böl parçala yut’ oltasına yem oldular.

Öte yandan; içinde bulunduğumuz kıt ’anın, ecdadımızın kurduğu ve bizimde devam ettirdiğimiz devletin ve sahipsiz kavimlerin ittihad ve tesanüte ihtiyacı var. Bakınız Münazarat’ta Üstadımız bunu nasıl veciz bir şekilde dile getiriyor. Diyor ki, “Azametli bahtsız bir kıt ’anın, şanlı tali ’siz bir devletin, değerli sahipsiz bir kavmin reçetesi; ittihad-ı İslamdır.” İttihad-ı İslam için Nurcuların ittihadı şart. Ne kadar birlik beraberliğe zarar verirsek, ne kadar ihlas düsturlarını kırarsak, “Bu zamanın en büyük farz vazifesi, ittihad-ı İslamdır” hedefine zarar vermiş oluruz. En mühim farzı, acaba ne için feda ediyoruz? Çoğu zaman egomuzu tatmin, emsalimizden üstün görünmek ya da sinek kanadı kadar değeri olmayan dünyanın fani meseleleri için. Hadi şimdi ne kazanıp ne kaybettiğini bir daha düşün.

Nur talebelerinin birlik beraberliği, Üstadımızı o kadar çok sevindiriyor ki, bütün ümidini “Aziz sıddık kardeşlerim” dediği fedakâr ve sebatkâr nurculardan bekliyor. Bu öyle bir hedef ki; kıyamete kadar beşerin görebileceği en büyük hayırlı ve en büyük farz vazifesidir. Kastamonu lahikasında buna ne kadar sevinip şükrettiğini, “Nur ve Gül fabrikalarının hademe ve sahipleri, insanın başında iki göz gibidir; zahiren ikidir, fakat bir görürler. Ahvel (şaşı) gözlü iki görür. Lillahilhamd bu iki cereyan-ı nuranî kemal-i ittihaddadırlar.” Diyerek dile getiriyor. Yani biz bir şey yapmayacağız, daha iyi yaparım deyip bozmayacağız. Hizmet-i İmaniyeyi, Üstadımız İnayet-i İlahiye ile yapmış. Biz sadece o hizmette sebat ve sadakatle ittihad edeceğiz. En mühim vazifemizin Risale-i Nur’un neşri ve hizmeti olduğunu unutmayacağız.

Çünkü Üstadımız; “Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükür ediyoruz ki; Medreset-üz Zehra’nın erkânları, hakikî bir tesanüd ve sarsılmaz bir ittihad kerametiyle, bütün müşkülâta ve manilere galebe edip Nur’un elmas Zülfikar’larını ve hârika mu’cizatlı hüccetlerini muhtaçlara yetiştirmeğe muvaffak oluyorlar.” Deyip meselenin ehemmiyetini bize ihsas ediyor. Ama dikkat çektiği bir şey var, “ Lâkin ittihad, cehl ile olmaz. İttihad, imtizaç-ı efkârdır. İmtizac-ı efkâr, marifetin şua’-ı elektrikiyle olur.” O zaman kim ittihad edemez ve neden edemez olduğu anlaşılıyor. Boş teneke fazla gürültü çıkarır.

Allah bizleri; “Birimiz şarkta, birimiz garbda, birimiz cenupta, birimiz şimalde, birimiz ahirette, birimiz dünyada olsak; biz yine birbirimizle beraberiz” hakikatini derk edenlerden eylesin. Dalalet fırkalarının, bizim ittihadımızı bozmasına fırsat vermesin. İns ve cin şeytanların şerlerinden emin eylesin. Âmin.

Not: Son zamanlarda ahirete göçen Kadir Tuncay ve bütün nur talebesi ağabey ve kardeşlerimize Allah’tan rahmet diler ve yakınlarına da taziyetlerimi sunarım.

Sabahattin Boyacı

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*