Nefret söylemine son

Medyadaki “nefret söylemi”nin yanlışlığını dile getirdik önceki yazımızda… Görünen o ki, tepkinin odağındaki kişi, eleştirilere “zeybek oyunu”yla karşılık veriyor ve kendisini “hüzün çadırı”na kapattığını dile getiriyor..

Diğer hanım yazar ise, “ben asker çocuğuyum, şehitliğin ne olduğunu çok iyi bilirim” kabilinden suç bastırma yöntemine gitmiş.

Medyadaki nefret söyleminin üstelik cenazeler üzerinden yürütülen kampanyanın vardığı nihaî noktayı görmek, hatta düşünmek bile insanı ürkütmeye yetiyor. Zira, kamplaşmaya zorlayan ve toplumsal barışa dinamit koyan bu zihniyetin aslında düşünce yapısının ne kadar karanlık olduğunu bir kez daha görmüş olduk esefle.

Peki, “siyasetteki nefret söylemi”ne ne buyrulur?

Siyaset veya Politika, devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıdır bir bakıma.

Her ne kadar Arapça “seyis”, yani “at bakıcısı” kelimesinden türemişse de şimdikinin politikacıları kendilerini “at terbiyecisi” gibi görmek de istemez.

Ünlü düşünür Aristoles, “Siyaset, toplumun halka dair yaptığı bütün faaliyetlerdir” der.

Siyaset “bilim” midir; “düşünsel gelenek” midir diye tartışılır hep.

Siyaseti bilimsel olarak ele alan ilk kişi Karl Marks’tır. 1870’lerde Avrupa şehirlerindeki üniversitelerde siyaset alanında kürsüler açılmıştır. Bu dönemde, diğer sosyal bilimlerde olduğu gibi, siyaset biliminde de “davranışsal”cı akım kendini göstermeye etmiş ve 1870’lere kadar bilimsel gelenek etkisini ağırlıklı olarak göstermiştir…

Yani Siyaset ne düşünsel gelenektir, ne de “bilimsel”dir.

Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in ifadesiyle;

“Siyaset; siyasettir.”

Aslında siyaset çare ve çözüm üretme geleneğidir. Var olanı, yürüyen sistemin ne olduğunu anlamaya çalışma sanatıdır.

Sistemi; bir bakıma devlet-millet kaynaşmasını sağlamalıdır siyasetçi. Çimento vazifesi görmelidir.

Siyasette “nefret” dilini kullananlar hep kaybetmiştir.

Zaten ülkemiz “ayrımcılığa” çok müsait bir zemin olma özelliği taşıyor.

Küresel anlamda ayrımcılığı körükleyene “ırkçılık” damarı, nefretten beslenmektedir. Ülkemizde ise, hem medyanın, hem de siyasetçinin karşılıklı söylemleri, ülkeyi ne yazık ki geriyor.

Türk siyaseti ve medyasının büyük bir aç gözlülükle “germe” çabaları sürerken Yeni Asya gazetesinin barışçıl çabaları gözden ırak tutulmamalı…

Çünkü toplum çatışma değil, uzlaşma istiyor.

Milletimize bu refah çok görülmemeli.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*