Neoconların selefî silahı ve Said Nursi

Doğu veya Batı

Bu günlerde, satır aralarında ilginç bir detayı, kanaatimizce kamuoyu yakalayamadan kaydı, gitti. Suudî Arabistan Prensi ve veliahtı Muhammed Bin Selman, çoğumuzun dikkatini çekmeyen bir beyanda bulundu. Amerika Birleşik Devletlerini ziyaret ettiği esnada, Washington Post Gazetesi Muhabiri Karen de Young kendisi ile konuşmuş. Mesele, Suudîlerin vehhabiliği devlet olarak İslam Dünyasına yaymasına getirilince Prens; bizim devlet olarak böyle bir derdimiz ve politikamız yoktu. Ancak müttefiklerimiz (yani Amerika  ve İngiltere) bu programı bize uygulattılar, demiş. Daha detaylı ve uzun olan bu haberi, Haber 7 internet sitesinden okuyunca; Sovyetlerin dağılmasına giden süreçten günümüze gelen çizgide; selefîlerin kimlerce, nerede ve nasıl kullanıldıkları sorusu, ister istemez zihnimizde şimşek gibi çakıyor.

Dağılmak üzere bulunan Sovyetler Afganistan’a kimlerce itilmişti. Afganistan’a destek maksadıyla hem orta Asya’ya ve Hem de Kafkaslara neoconlar nasıl yerleşmişlerdi. Son bir Müslüman Kral, demokrasiye geçemeden (M. Zahir Şah) nasıl bertaraf edilerek  burada kaos oluşturulmuştu. Bütün  bunlara cihat ve İslamî Savaş süsü veren neoconlar, Vehhabî Suudî´ye bölgesel terör finans ettirilirken; hadiseler, atmosfer ve söz konusu Selefî terörü basına nasıl yansıtılıyordu.

Çeçenistan ve Dağıstan´daki iç savaşın arkasında Kimler vardı? Bütün bir Batı, Amerika ve İngiltere mi destek veriyordu, yoksa yalnızca neoconlar mı bu hadiseleri organize ediyorlardı. Henry Kissinger ve Brezenski gibi neocon siyasetçi ve danışmanların buradaki rolleri ne idi? Sonra; Afganistan Mücahitlerineden El-Kaide’ye Amerika Birleşik Devletleri’nin şemsiyesi altında geçiş süreci nasıl inşa edilmişti. Abdülhakim Belhac gibi, Suudîlerce finanse edilen teröristlerin Libya’nın yıkılışında aldıkları vazife… Türkiye´de ÖSO adı altında Suriye’ye karşı hazırlanan savaş timleri, derken El-Kaide’den IŞİD nasıl çıkarılmıştı. Suriye’nin ortasında Rakka’da ve Musul’da heyulavari ortaya çıkarılan Hilafet Devleti’nin hikayesini kim yazmıştı… Ve nihayet 2014´de başlayan Guta kimyasal silahlar tiyatrosu… Neoconlar bu proje   ile neyi hedefliyorlardı… Ve nihayet Donald Trump´ın itirafı… 7,4 milyar dolar harcadığımız halde durum daha da kötüye gitti, diyordu.

Yukarıdaki sorulara cevap verebilmek için en az  beş yüz  veya  bin  sayfalık bir kitap yazmanın şart olduğunu ben de biliyorum.  Fakat soruları yanınızda taşırsanız , er veya geç cevapları bir yerde karşımıza çıkacaktır. Hakikat; ışıktan, sudan ve havadan daha ince ve  sızıcıdır. Önemli olan husus, bu sorular aracılığıyla, unutkanlık belasından kurtulmamızdır. Doğrular açığa çıkar çıkmaz mutlaka tanıyacaksınız.

Bu yazıda hedeflediğimiz maksat, insiyatifini Neoconlara kaptırmış Bir Suudî Arabistan’nın Avrupa’dan, Balkandan; Kafkasya’ya, Orta Asya ve diğer İslam coğrafyalarında „Vehhabilik!“ maskesi altında dağıttığı rüşvetlerdir. El-Kaide’ye katılıp Kafkasya’da, Yemen´de ve Nairobi’de savaşacak gençler, bu coğrafyalardan neoconların yardımlarıyla toplanacaktı. Hilafet Devleti IŞİD’i oluşturacak yüzbinlerce teröristin organizesinde ve silah teçhizinde başta Suudî ve Katar olmak üzere çalıştırılacaklardı. Varna´dan Suudî havaalanına aktarılacak milyonlarca ton teçhizatın büyük bölümü Suudî karşılayacaktı.

Suudinin Selefilik görüşü Şia´lıkla çarpıştırılacak, bir türlü gerçekleştirilemeyen büyük Orta Doğu devrimi bu sayede başarılacaktı. İşte Muhammed Bin Selman bütün bunları söylerken, hiçbir neocon veya ABD´li diplomat tekzip yoluna gitmedi.

SELEFÎLİK İLE KOMÜNİSTLERİN ORTAK PAYDASI: DEVRİM!

Bu meselenin detaylarına burada giremeyiz. Önceki yazılarımızda değinmiştik. Çatışma, kaos ve sınıf savaşı ile beslenmiş sosyalizm ve bolşeviklik gibi; maalesef Vehhabilik veya Selefilikte de böyle damarın olduğunu önceleri bilmiyorduk. Tarihî vakıalar, aktüel olaylar, Siyasal İslam’ın 70 yılı aşkındır sosyalizm ile işbirlikleri bize bazı ipuçları vermiş olsa da, bilimsel olarak arkamızı dayayabileceğimiz istinadgâhı Bedîüzzaman´da bulduk. Sağ ve soldaki sosyoloji bilimcilerin tespit ettikleri insanlığın tekamül sürecindeki beş sosyolojik devrelerini Vehhabîlik meselesi ile irtibatlı olarak işleyen Bedîüzzaman’a; Ecir (ücretleri) devrinden malikiyet ve sahibiyet devrine geçiş sürecindeki ihtilal, savaş, hadise ve kaoslara atıfta bulunuyor. Komünistlerin iç savaş ihtilal ve sınıf çatışmasında kullandıkları „Kıyam!“ın, selefîler veya Siyasal İslamcılar için ne kadar önemli olduğunu 29. Mektubun 6. Mesele 3. Nüktesinde okuyabiliriz. Sosyalizmin Avrupa’daki tekamül sürecini anlattıktan sonra;

”Şu hal, müthiş bir kin, bir iğbirar verdi ki, avâm tabakası havâssa îlân-ı isyan etti. Şu asrın tâbiriyle, sosyalistlik, bolşeviklik sûretinde, evvel Rusya’yı zîr ü zeber edip, geçer Harb-i Umûmiden istifadé ederek, her yerde kök saldılar. Şu bolşevizm perdesi altındaki kıyâm-ı avâm, havâssa karşı bir kin ve bir tezyif fıkrini verdiğinden, büyüklere ve havâssa âit medâr-ı şeref herşeyi kırmak için bir cesâret vermiş.“(Mektubat 354) diyerek selefilerle bolşeviklerin „ kıyam ve tahrip“ ortak paydasını bize gösteriyor,Bediüzaman… Bu hadiselerin işpini tutanlar, insanlığın „beşinci devresi“ olan malikiyete, dolayısıyla hürriyet ve demokrasiye  geçişini engellemeye çalıştıklarını, resmin tümünden de çıkarabiliyoruz.

Evet durup dururken, Said Nursî’nin Bolşeviklerin ihtilalleriyle selefîlerin kıyamları arasında bundan doksan sene önce  kurdukları  bağı, Suudî Prens  beyanatıyla ortaya koydu. Gerçi Prens Batı´lı müttefiklerini birbirinden  ayırmıyor. Demokrat  olanlarla  müstebitleri (troçkist neoconları) ayırt edemiyor. Belki de bilmiyordur. Fakat biz, Said Nursî’nin ahir zamanı anlatan bilhassa 5. Şua isimli eserindeki ip uçlarıyla veliahtın kimleri kastettiğini az çok anlıyoruz. Selefîlik fikri ile İslam Coğrafyasını demokrasi meselesinde müşevveş ettikten sonra, maceraperest gençlerini Rakka ve Musul’da katlettiren neoconları, Risale-i Nuru dikkatlice okuyanlar, çok iyi bilirler.

Vehhabîlik veya Selefîlik ile Siyasal İslam’ın „devrimlerde“ kullanılan kimliklerini de yine Bedîüzzaman’dan öğrenmiş bulunuyoruz. Çok geniş ve bilimsel olarak belgelerle altı doldurulması gereken bu konuyu bilmecburiye şu özetle sizlere sunduğumuz için, elbette mutlu değiliz. Fakat imkanlar şimdilik ancak buna el veriyor.

Benzer konuda makaleler:

2 Yorum

  1. Allah ebeden razı olsun. Bu hakikatlerin gizli kalması büyük bir kayıp olacaktı.

  2. İhtilalcilik virüsünün müslümanlara nasıl bulaştığını güzel tahlil etmişsiniz. Tebrik ederim.

Yüksel için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*