Neoliberallerin meşhur atağı…

Bediüzzaman Hazretleri eserlerinde ahirzaman hadiselerini ve menfî cereyanları izah ederken nadiren taşahhusa gider. Dinsizlik şahs-ı manevisinin temsilcileri makamındaki şahsiyetlerin isimleri, altı bin küsur sahifelik külliyatta çok az zikredilir. Genel tanımlar, prensipler ve mahiyet belirlemeler şeklinde anlatılan zararlı cereyanların o zamandan bugüne mütemâdiyen isim, forma ve şekil değiştirmeleri, Üstadın isimlerin üzerinde durmamasının hikmetini gösteriyor.

Onbeşinci Mektubun dördüncü sualinde genel manada ahirzamanın iki büyük dinsizlik cereyanından bahseden Bediüzzaman; Onyedinci Lem’a’nın Beşinci Notasında ve Kastamonu ile Emirdağ Lâhikalarında içeride ve dışarıdaki dinsizlik cereyanlarını tasvir ediyor. Dışarıdaki cereyanların mahiyetini incelediğimizde, birinin komünizm ve bolşevizm, diğerinin insanın yaratılışını, ahlâkını, cemiyetin bünyesini ve dolaylı olarak dünya barışını tahrip ile birinci cereyana destek olduğunu görüyoruz. Emirdağ Lâhikası’nda “…İkincisi: Eskiden beri müstemlekâtların Türklerle alâkalarını kesmek için, Türkiye dâiresinde dinsizliği neşretmek için, ifsad komitesi namında bir komite. Bu da yüzde on, yirmi adamı bozabilir” diye tarif ettiği bu cereyanı Beşinci Notada “… ve sol elinle sefih ve muzır bir medeniyeti tutup dâvâ edersin ki…” cümlesinde daha önceden deşifre etmiştir. Aynı cereyandan 1947’nin başlarında Hilmi Uran’a yazdığı mektupta “İkinci cereyan âlem-i İslâmdaki müstemlekâtlarını kendilerine ısındırmak ve tam bağlamak için bu vatandaki kuvvetli merkeziyet-i İslâmiyeyi dinsizlikle itham etmekle bozmak ve âlem-i İslâmın irtibatını manen kesmek ve uhuvvetlerini bu millete adavete çevirmek gibi bir planla şimdiye kadar bir derece muvaffak da olmuş.” ifadeleriyle bahsediyor.

Burada zihinleri karıştıran önemli bir husus, bu iki cereyanın zaman zaman birleştiklerinin nazara alınmamasıdır. Paralel yürüdüklerinde de taksimul-a’mal prensibiyle mütemadiyen birbiriyle irtibatta olduklarını bilmeyenler, zaman zaman bu iki cereyanın hasım olduklarını da iddia edebilirler. Genellikle Amerika’da her biri büyük bir partiye sızarak, tahribatlarını hükümetlerle yaptıklarından, zahiren siyasî rakipler şeklinde de görünebilirler. 11 Eylül döneminde “birinci cereyan” Cumhuriyetçileri teslim alırken, ikinci cereyan Demokratlar lehine gazetelere ilanlar vermişti. Yine aynı tarihte Almanya’da birinci cereyan Hıristiyan Demokratları ele geçirirken, ikinci cereyan liberalleri esir almıştı. Bu iki cereyanın hem Turuncu Devrimlerde, hem de Arap Baharı katliâmında birlikte çalıştığına dair yüzlerce resim, makale ve habere rastlamak mümkündür.

İkinci cereyana bugün için neoliberal diyorlar. Efkâr-ı ammeyi biraz daha uyutabilseler liberallerin yerine de geçebilirler. FDP örneğinde olduğu gibi. Ahlâksızlığı, hürriyet adı altında anarşiyi, sivil itaatsizlik maskesiyle başıbozukluğu, individualizm (bireyselcilik) kartıyla aile ve cemiyeti bozmayı ve yine ileri demokrasi hamlesiyle “millî devletleri” yıkmayı ve dolaylı olarak bütün semavî dinlerin inkârını programına almış bu hareketin bugünlerdeki atağı yine ahlaksızlık ile oluyor. Bir taraftan nikâhı kaldırıp aileyi pratikte yok etme emelinde olan neoliberallerin; siyasetçilerle kilise mensuplarının kadın ilişkilerini detaylıca dosyalamaları ilginçtir. Eşcinsellik hastalığına yakalanmış meşhur birini, imkânlarıyla medyanın manşetlerine çıkarırken hedefleri ahlâkı ve insanı tahrip etmektir. Son günlerde Bild, Express ve diğer bulvar medyasıyla kiliseye hücum edip ahlâksızlığı yaygınlaştırma çabalarını yukarıdaki çerçevede incelediğimizde, neoliberallerin nelerin peşinde oldukları daha açıkça okuyabiliyoruz.

NAMUSKÂR GÖRÜNEN İFFET DÜŞMANLARI…

Büyük fon ve bankalara da sahip neoliberallerin, kullandıkları kadınlarla saraylarda meydana getirdikleri aile içi ihtilâlleri bilirsiniz. Bill Clinton ile Veliaht Charles’in başına gelen musîbetler bu türdendir. Fıtrî ahlâkın dışına kaymış en ince çizgiyi kaçırmayan neoliberalleri, bu halleriyle namus ve iffete düşkün zannedersiniz. Fakat onların bilhassa eşcinselliği ve nikâhsız kadın-erkek birlikteliğini gazetelerinde savunmalarını okuduğunuzda, bu insanlık düşmanı hareketin, insan ahlâkını hedef aldığını görüyorsunuz. Bolşevik ihtilâlinin arkasında da bu cenahın serveti yatıyordu. Fakat onlar bugünlerde daha çok cinselliği ve bilhassa kadını kullanarak cephelerini güçlendirmeye çalışıyorlar. Onların hücumu bütün semavî dinleredir. Bilhassa Katolik kilisesi tekrar sıkıntılara girmek istemiyorsa, bu meselede yeni yapılanma ve değişikliklere gitmek zorundadır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*