Nesl-i cedid geliyor!

Ey iki hayatın rûhu hükmünde olan İslâmiyeti bırakan iki ayaklı mezar-ı müteharrik bedbahtlar! Gelen neslin kapısında
durmayınız. Mezar sizi bekliyor, çekiliniz. Tâ ki, hakîkat-i İslâmiyeyi hakkıyla kâinat üzerinde temevvücsâz edecek olan nesl-i cedid gelsin!

Suâl: İfrat ediyorsun, hayâli hakîkat gösteriyorsun. Bizi de techîl ile tahkir ediyorsun. Zaman âhirzamandır, gittikçe daha fenâlaşacak. Haşiye-1

Cevap: Neden? Dünya herkese terakkî dünyası olsun da, yalnız bizim için tedennî dünyası olsun, öyle mi? İşte, ben de sizinle konuşmayacağım, şu tarafa dönüyorum, müstakbeldeki insanlarla konuşacağım.

Ey üç yüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş ve sâkitâne Nûr’un sözünü dinleyen ve bir nazar-ı hafî-i gaybî ile bizi temâşâ eden Said’ler, Hamza’lar, Ömer’ler, Osman’lar, Tâhir’ler, Yûsuf’lar, Ahmed’ler vesâireler!.. Sizlere hitap ediyorum. Başlarınızı kaldırınız, “Sadakte” deyiniz. Ve böyle demek sizlere borç olsun. Şu muâsırlarım, varsın beni dinlemesinler. Tarih denilen mâzi derelerinden sizin yüksek istikbâlinize uzanan telsiz telgrafla sizinle konuşuyorum. Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler cennetâsâ bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır. Biz, hizmetimizin ücreti olarak sizden şunu bekliyoruz ki: Mâzi kıt’asına geçmek için geldiğiniz vakit, mezarımıza uğrayınız; o bahar hediyelerinden birkaç tanesini medresemin Haşiye-2 mezartaşı denilen ve kemiklerimizi misâfir eden ve Horhor toprağının kapıcısı olan kalenin başına takınız. Kapıcıya tenbih edeceğiz; bizi çağırınız. Mezarımızdan “Henîen leküm / Ne mutlu size (tebrikler)!” sadâsını işiteceksiniz. “Hatta, misafirlerimizin gölgeleri bile mezartaşımızdan bu sadâyı işitecektir.”

Şu zamanın memesinden bizimle süt emen ve gözleri arkada mâziye bakan ve tasavvuratları kendileri gibi hakîkatsiz ve ayrılmış olan bu çocuklar, varsınlar şu kitabın Haşiye-3 hakâikını hayal tevehhüm etsinler. Zira ben biliyorum ki, şu kitabın mesâili hakikat olarak sizde tahakkuk edecektir.

Ey muhataplarım! Ben çok bağırıyorum. Zîrâ asr-ı sâlis-i aşrın (yani on üçüncü asrın) minaresinin başında durmuşum; sûreten medenî ve dinde lâkayt ve fikren mâzinin en derin derelerinde olanları câmie dâvet ediyorum.

İşte, ey iki hayatın rûhu hükmünde olan İslâmiyeti bırakan iki ayaklı mezar-ı müteharrik bedbahtlar! Gelen neslin kapısında durmayınız. Mezar sizi bekliyor, çekiliniz. Tâ ki, hakîkat-i İslâmiyeyi hakkıyla kâinat üzerinde temevvücsâz edecek olan nesl-i cedid gelsin!

Hâşiye-1: Muhtemeldir ki, o zamanda orada bulunan büyük bir velî Eski Said’in Risâle-i Nûr’un dar dâiresini gayet geniş ve siyâsî dâire olarak, bir hiss-i kable’l-vukû ile kırk beş sene evvel hissetmesinden ve bu risâledeki çok cevapları o histen neş’et ettiğinden, o velî, yalnız bu noktada îtirâz etmiş.

Haşiye-2: Medresetü’z-Zehrâ’nın Van’daki nümûnesi olan ve vefât eden Horhor Medresesinin mezar taşı hükmünde bulunan Van Kalesi demektir.
Haşiye-3: İstikbalde telif edilecek Risâle-i Nur Külliyatını hiss-i kablelvuku ile haber veriyor.
Münâzarât, s. 87-89

LÜGATÇE
sâkitâne: Susarak, sessiz kalarak.
nazar-ı hafî-i gaybî: Gaybı, görünmeyeni görecek şekilde gizli bakış.
sadakte: Doğru söyledin.
muâsır: Çağdaş.
cennetâsâ: Cennet gibi.
tasavvurât: Düşünceler, tasarlamalar.
hiss-i kablelvuku: Bir hadiseyi, meydana gelmeden önce hissetmek.
tevehhüm: Vehmetme, gerçekte olmadığı halde öyleymiş gibi düşünme.
mesâil: Meseleler.
sûreten: Görünüşte.
mezar-ı müteharrik: Hareket eden mezar.
bedbaht: Bahtsız, mutsuz, kötü.
hakîkat-i İslâmiye: İslâmiyet hakikati, gerçeği.
temevvücsâz: Dalgalandıran.
nesl-i cedid: Yeni nesil.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*