Nev-i beşerin en büyük meselesi ve Risale-i Nur

İnsan bu dünyadaki asli vazifesi olan Rıza-yı İlahi dairesinde hareket etmekle mükelleftir.

Çünkü “İnsan ahsen-i takvimde yaratıldığı ve ona gayet câmi’ bir istidad verildiği için; esfel-i safilînden tâ a’lâ-yı illiyyîne, ferşten tâ arşa, zerreden tâ şemse kadar dizilmiş olan makamata, meratibe, derecata, derekata girebilir ve düşebilir bir meydan-ı imtihana atılmış, nihayetsiz sukut ve suuda giden iki yol onun önünde açılmış bir mu’cize-i kudret ve netice-i hilkat ve acube-i san’at olarak şu dünyaya gönderilmiştir.”1

Bu durumda, cennet veya cehennemle neticelenen iki yol önünde açılan insan, cennete giden yola girmekle mükelleftir. Çünkü kâinatı insan için yaratan Cenab-ı Hak, cenneti de insan için ebedi ve aslî vatan olarak hazırlamıştır. Murad-ı İlahi, insanın cennete girmesini istemektedir. Hatta cehennem bile Cennete sevk etmek için caydırıcı bir unsurdur. Fakat her şeye rağmen Allah’ın emri dışına çıkan asiler, zalimler ve kâfirler için çok korkunç ebedi bir hapishanedir. Bu sebeple, insanın en büyük meselesi bu hapishaneye girmemektir.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nur’da bu mesele üzerinde çok durmakta ve şunları söylemektedir: “Başta Resul-i Ekrem (asm) ve umum peygamberler ve ehl-i hakikatın, her vakit dualarında, en ziyade Cehennem’den bizi hıfzeyle demeleri gösteriyor ki; Nev-i beşerin en büyük mes’elesi, Cehennem’den kurtulmaktır Ve kâinatın pekçok ehemmiyetli ve muazzam ve dehşetli bir hakikatı Cehennem’dir ki; bir kısım o ehl-i şuhud ve keşif ve tahkik onu müşahede eder. Ve bir kısmı tereşşuhatını ve gölgelerini görür, dehşetinden feryad ederler. Bizi ondan kurtar” derler.”2

Demek ki bütün insanların en büyük meselesi Cehennemden kurtulmak ve berat etmektir. “Madem ecel gizlidir; her vakit ölüm, başını kesmek için gelebiliyor ve genç ihtiyar farkı yoktur. Elbette daima gözü önünde öyle büyük dehşetli bir mes’ele karşısında bîçare insan; o i’dam-ı ebedî, o dipsiz, nihayetsiz haps-i münferidden kurtulmak çaresini aramak ve kabir kapısını bir âlem-i bâkiye, bir saadet-i ebediyeye ve âlem-i nura açılan bir kapıya kendi hakkında çevirmek hâdisesi; o insanın dünya kadar büyük bir mes’elesidir.”3

Bu zamanda cehennemden kurtuluş beratı almanın vesilesi olarak iman-ı tahkikiyi çare olarak gösteren Üstad Bediüzzaman Hazretleri, bunun ise ancak Risale-i Nur’un Kur’ân’i hakikatleriyle olacağını beyan etmektedir: “Herkesin iman mukabilinde bu zemin yüzü kadar bağlar ve kasırlar ile müzeyyen ve bâki ve daimî bir tarla ve mülkü kazanmak veya kaybetmek davası başına açılmış. Eğer iman vesikasını sağlam elde etmezse kaybedecek. Ve bu asırda, maddiyyunluk taunuyla çoklar o davasını kaybediyor. O büyük davayı yüzde doksanına kazandıran ve yirmi senede yirmi bin adama o davanın kazancının vesikası ve senedi ve beratı olan iman-ı tahkikîyi eline veren ve Kur’ân-ı Hakîm’in mu’cize-i maneviyesinden neş’et edip çıkan ve bu zamanın birinci bir dava vekili bulunan Risale-i Nur’dur. Demek avukat tutmak isteyen onu elde etse yeter.”4

Evet, Risale-i Nur, en kısa ve selametli yolu takip ederek insanı hakikî mü’min ve tam bir Müslüman yapmak için tahkiki imanı talim ettirmektedir. Risale-i Nur’un verdiği zevk ve şevk ve iman ve iz’an çok kuvvetlidir” Çünkü “Risalet-ün Nur, Kur’ân’ın bir manevî mu’cizesi olarak imanın esasatını kurtarıyor ve mevcud imandan istifade cihetine değil, belki çok deliller ve parlak bürhanlar ile imanın isbatına ve tahkikine ve muhafazasına ve şübehattan kurtarmasına hizmet ettiğinden; herkese bu zamanda ekmek gibi, ilâç gibi lüzumu var olduğunu dikkatle bakanlar hükmediyorlar.”5

Tahkiki iman ise, yine Risale-i Nur’un tarifiyle: “Allah’a hakiki iman etmek, bütün kâinatı ihata eden rububiyetine ve zerrelerden yıldızlara kadar cüz’î ve külli her şey O’nun kabza-i tasarrufunda ve kudret ve iradesiyle olduğuna kat’î iman etmek ve mülkünde hiçbir şeriki olmadığına ve lâilâheillallah kelime-i kudsiyesine, hakikatlerine iman etmek, kalben tasdik etmekle olur. Ve Kur’ân-ı Azimüşşanın ders verdiği gibi, O Halık’ı, sıfatlarıyla, isimleriyle, umum kâinatın şahadetine istinaden kalben tasdik etmek ve elçileriyle gönderdiği emirleri tanımak ve günah ve emre muhalefet ettiği vakit, kalben tevbe ve nedamet etmek iledir. Yoksa büyük günahları serbest işleyip istiğfar etmemek ve aldırmamak, o imandan hissesi olmadığına delildir.”6

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, cehennemden berat etmenin bir vesilesi olarak da daima istiğfarı yani Cenab-ı Hak’tan af dileyip günahlardan temizlenmek yani tövbe etmek, mağfiret istemek dersini vermektedir. Çünkü “Cenab-ı Hakk’ın “Gafur”, “Rahîm” gibi iki ismi, tecelli-i a’zamla ehl-i imana teveccüh ediyor. Ve Kur’ân-ı Hakîm’de Peygamberlere en mühim ihsanı, mağfiret olduğunu gösteriyor ve onları, istiğfar etmeye davet ediyor.”7

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, günah atmosferinin kesif olduğu böyle bir zamanda, cehennemden kurtulmanın en kat’i ve selametli yolun ve sığınağın sefine-i Nuh hükmündeki Risale-i Nur’un yolu ve dairesi olacağını şöylece beyan etmektedir: “ Bu kadar günahlara karşı insanın hususî ibadet ve takvası nasıl mukabele edebilir? Diye me’yusane düşündüm. Hayat-ı içtimaiyedeki Risale-i Nur talebelerinin vaziyetlerini tahattur ettim. Risale-i Nur şakirdleri hakkında necatlarına ve ehl-i saadet olduklarına dair kuvvetli işaret-i Kur’ân’iyeyi ve beşaret-i Aleviyeyi ve Gavsiyeyi düşündüm. Kalben dedim ki: ‘Herbiri bin yerden gelen günahlara karşı bir dil ile nasıl mukabele eder, galebe eder, necat bulur?’ diye mütehayyir kaldım. Bu tahayyürüme mukabil ihtar edildi ki: Risale-i Nur’un hakikî ve sadık şakirdlerinin mabeynlerindeki düstur-u esasiye olan iştirak-i a’mal-i uhreviye kanunuyla ve samimî ve hâlis tesanüd sırrıyla herbir hâlis, hakikî şakird bir dil ile değil, belki kardeşleri adedince diller ile ibadet edip istiğfar ederek bin taraftan hücum eden günahlara, binler dil ile mukabele eder.”8

Cenab-ı Hak, içinde bulunduğumuz mübarek gün ve aylar, bilhassa Berat gecesi hürmetine Cehennemden kurtuluş beratını alan ve cennete girenlerden eylesin. Ayrıca, bütün mağdur ve mazlum insanlarımızın mağduriyetini gidersin. Deccalizm ve Süfyanizmi helak eylesin. Milletimizi, memleketimizi ve âlem-i İslâmı sahil-i selamete çıkarsın. İslâmiyeti Risale-i Nur’un şahsında hâkim kılsın. Biran evvel hakiki hürriyeti ve adaleti ihsan eylesin.

Dipnotlar:
1-Sözler 509,
2-Şualar 365,
3-Sözler 233,
4-Şualar 317,
5-Kastamonu Lahikası 27,
6-Emirdağ Lahikası 348,
7-Lem’alar 215,
8-Kastamonu Lahikası 123,
9-age.178
8- Kastamonu Lahikası 64.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*