Neymiş bu başörtüsü Ya hû!

Image
Ademoğlunun Peygamberler silsilesince dizayn edilen ve insan ve dinin var olduğu her alanda varlığını binler senedir gösteren örtü… Adem ile Havva’nın malum günah sebebiyle Cennetten ihracıyla dünyaya ayak bastıklarında akıllarına gelen ilk sığınak yine örtü…

Kur’ân ve sünnet ile erkek ve kadın her mü’min için mahremiyet sınırlarını belirleyen nesnenin adı da örtü olsa gerektir.

Aynı örtünme fiilinin bir parçası da bülûğ çağına gelen mü’mine kardeşlerimizin başlarını örten nesnenin adı olmuştur. Yani başörtüsü..

Haftalar boyudur ülkemiz gündemini çalkalayan, Avrupa’da ve dünyanın her köşesinde adından çokça söz ettiren şu “başörtüsü” meğer ne muazzam bir meseleymiş, Ya Hû!

Başbakan tarafından İspanya’da “Velevki siyasî simge olsa bile” çarpıcı sözüyle fitili tutuşturulan mesele ülke gündemine öyle bir girdi ki, bütün dengeleri allak bullak etti..Yıllardır kanayan yara, demokrasinin ayıbı, hürriyetlerin ayakbağı, mazlumiyet ve mağduriyetin simgesi olarak çözüm bekleyen “başörtüsü yasağı”, millet adına en yetkili bir merci tarafından “çözüme kavuşturuluyor” sevinci, siyaset arenasında adeta alabora oldu. Tamamen kanunsuz, haksız ve keyfi uygulamanın sona erdirilmiş olmasına en çok sevinme hakkına sahip olanlar bile bu sevinci doya doya hissedemediler. Zamanlı mı, zamansız mı; yerli mi, yersiz mi; usûlünce mi, usülsüz mü; tam mı, eksik mi; hatta çözüm mü, çözümsüzlük mü gibi paradokslar toz dumanında sürüp giden bir meselenin akibetini Allah hayır etsin..

Bu manzara karşısında ah ile vah çekeceğimize, en iyisi derinden bir “Hû” çekelim, Allah diyelim..

xxx

Nedir bu uluorta konuşmalar, ahkâm kesmeler? Nedir bu işkembe-i kübradan fetvalar? Din alimleri, örtünmenin Kur’an ve sünnetteki yerini ortaya koyuyor. Nihat Hatipoğlu gibi beynelmilel ve popüler bir isim, popüleritesine halel getireceği endişesine kapılmadan, milyonlara hitap eden bir TV kanalında, başörtüsünün Allah’ın emri olduğunu haykırıyor.

xxx

Madem ki usûlünce “örtünme” emrinin kaynağı Kur’ân ve sünnettir. Madem ki, bin dörtyüz senedir o emri hiç bir güç kıramamıştır. Öyleyse bu ilahî güce karşı kim durabilir? Kimler nereye ve ne zamana kadar dayanabilir? Yerden göğe kadar haksız olan bu yasakçıların hem dünyada hem Ahirette varacakları yer neresi olur? Hatta bu yasakçılar, ceza kanunlarımıza göre suç bile işliyorlar.

İşte TCK. Md. 188/6: “Bir kimse, gayrimeşru olarak her türlü eğitim ve öğretim kurumlarına veya öğrencilerin toplu olarak oturdukları yurt veya benzeri yerlere veya bunların eklentilerine girilmesine veya orada kalınmasına kişiler veya eşya üzerinde zor kullanarak veya başkalarını tehdit ederek engel olursa yukarıdaki fıkrada gösterilen ceza ile cezalandırılır.” (iki yıldan dört yıla kadar hapis)

Yasal olmayan, keyfi bir yasak uygulaması olsa olsa uygulayıcıların ideolojik amaçlarla uyguladığı bir yasak olabilir. Temel hak ve hürriyetlerden öğrenme ve öğretme hürriyetinin kısıtlanması, engellenmesi, Cumhuriyet Savcılarına doğrudan soruşturma yapma yetkisi vermektedir. Nitekim geçmişte bu yetkilerini kullanma cesaretini gösteren savcılarımız olmuş, örtülerinden dolayı öğrenim hakları ellerinden alınan öğrenciler adına, ilgili rektör ve dekan hakkında kamu dâvâsı açmışlardır.

Yasalara göre başörtüsü serbesttir. Yasaları uygulamayan, keyfi uygulamalar yapan, suç işleyen yasakçılar vardır. Bu yasakçıların yargı önünde hesap vermesini engelleyen, onlara dolaylı da olsa dokunulmazlık zırhı görevi yapan yasalar vardır ve bu yasaları değiştirmek, yürütmenin teklifi ile TBMM’nin yetkisi dahilindedir. Yasakçıların iddia ettiği gibi, yasama, yürütme ve yargı organlarını bağlayıcı nitelikte Anayasa Mahkemesi kararı yoktur. Karar gerekçeleri asla kanun değildir. Demokrasi varsa, hukuk devleti isek yasal olmayan başörtüsü yasağını kaldırmaktan daha tabii bir şey olamaz. Sonuç olarak, başörtüsü mağdurları yasal haklarını istiyor. Yasa dışı yasak uygulamaları sona erdirilip, hukuka ve yasalara direnenler de hak ettikleri müeyyideler uygulanabilseydi mesele kalmazdı zaten..

xxx

Acaba, Türkiye Cumhurbaşkanının, başbakanının ve bazı bakanların eşlerinin başörtülü olması, mevcut haksız yasağı kaldırmada bir avantaj olduğu düşünülüyor mu? Eğer bu bir avantaj ise, Türkiye nüfusunun yüzde doksandokuzunun Müslüman olması daha büyük bir avantaj ve gerekçe olmaz mıydı?

Her neyse mektubumu, Avrupa medyasında başörtülülerin bir sloganı haline gelen bir cümle ile bitireyim: “Benim başım bana ait.”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*