Niçin Allah’a inanıyoruz?

Evet, Allah’a inanıyoruz

Çünkü sanat var. Sanat ise sanatkarsız olamaz. Bakınız şu uçsuz bucaksız semaya! Milyarlarca galaksiler, içinde sayısız yıldızlar, güneşler ve aylar var. Bakınız şu dünya yüzüne. Bulutlar, yağmurlar, rüzgarlar, karlar; zemininde ağaçlar, bitkiler, nehirler, denizler, ovalar, hayvanlar, kuşlar, ve insanlar… Hepsi de mükemmel ve mucizevi sanatlar, hepsi de akılları hayrette bırakan bir düzen ve intizam içinde.

İşte gözümüz önünde daha binlerce, milyonlarca mükemmel ve harika sanatlar var

Şimdi bu kadar harika ve mükemmel sanatlar sanatkarsız olabilir mi? Bu kadar mükemmel bir mülk sahipsiz kalabilir mi? Hayır asla!.. Bu kainattaki gördüğümüz mükemmel sanatların bir sanatkarı vardır. Tüm bu fiillerin bir faili, her bir sanatın bir ustası vardır. Bu harika mülkün sahibi ise bu kainatı Yaratandır. Kudret ve Hikmeti ile bütün eşyayı tanzim eden Allah’tır.

Bakınız insanların sanatına, hiçbir sanatı sanatkarsız görebilir misiniz?

Gözünün önündeki şu basit kapı koluna dikkat ediniz. Bu kapı kolu ustasız olabilir mi? Dünyanın en ahmak insanı dahi basit bir kapı kolunun tesadüfen yapıldığını kabul etmez. Çünkü o kapı kolunun bir ustası, bir planlayıcısı, bir yapıcısı vardır. Bir kapı kolunun, bir basit toplu iğnenin bile bir sanatkarı varsa, o kapı kolundan çok daha mükemmel olan şu gözümüzün önündeki harika sanatlar nasıl sahipsiz, nasıl ustasız ve sanatkarsız olabilir?

Bakınız şu içinde yaşadığınız yapıya ve binaya!..

Bu bina kendi kendine yapılabilir mi? Veya kum, taş, tuğla, demir ve çimento bir araya gelip de bu binayı mı yapmışlar? Bu fikre kargalar bile güler. Öyle ise bu bina bir mühendis tarafından planlanmış ve bir usta tarafından yapılmıştır. Bu binayı ve yapıyı mühendissiz düşünmek akıl dışı bir olaydır. İşte aynen öyle de bu binadan çok daha mükemmel olan bu kainat da bir Mühendis tarafından planlanıp, Mahir bir Usta tarafından inşa edilmiştir. O mühendis ise Musavvir olan Allah’tır, O usta ise İlim ve Kudret sahibi olan bir Yaratıcıdır.

Bakınız şu Mona Lisa tablosuna!..

İnsanlar bu tabloyu en güzel resim çalışmalarından birisi olarak kabul ederler. Peki bu resim nasıl yapılmıştır? Boyalar ve fırçalar bir araya gelerek mi bu tabloyu yapmışlar veya bu güzel resim bir el tarafından mı yapılmışır? Her kes bilir ki bu tablo Leonardo da Vinci denilen meşhur bir ressam tarafından yapılmış. Dünyanın en geri zekalı insanı dahi bu resmin tesadüfen ve boyların bir araya gelmesi ile kendi kendine yapıldığını kabul etmez.

Peki bir resim bile, cansız olduğu halde bir el tarafından yapılıyor ise, o resmin canlı fertleri ve suretleri olan insanlar da bir Kudret Eli tarafından yapılmış olmaz mı? Resim tablosunu yapan eli kabul edip de, o resmin canlı tabloları olan insanın da bir Kudret Eli tarafından tarafından yapıldığını kabul etmemek akıl dışı olmaz mı? Böyle bir durumda insan sayısı kadar bir itiraz ile karşı karşıya kalırsınız. İşte her bir insanın yüzündeki suretini, sesini, gözünü, parmak uçlarını dahi farklı olarak yaratan bir Kudret var; O da Allah’tır.

Bakınız şu güzel otomobillere ve teknolojik vasıtalara!..

Hepsi de çok güzel birer binek aracı, değil mi? Şimdi siz bu arabalarının plansız, programsız, amaçsız, hedefsiz bir şekilde kendi kendine yapıldığını kabul eder misiniz? Ya da o vasıtaları çelik, demir, plastik ve lastik gibi o araçların maddi unsurları kendi kendine mi yapmış? Elbette ki şimdiye dek yapılan vasıtalar sayısınca hayır diyeceksiniz. Çünkü bu vasıtalar bir mühendis tarafından planlanıp ve bir usta tarafından imal edilir ve insanlığın hizmetine sunulur. Üretimin her safhasında ise azami bir dikkat, azami bir plan ve program işler. Bir an bile olsun tesadüfe ve sıradanlığa yer yoktur.

Aynen öyle de, bir mekanik araba bile kendi kendine yapılmaz ise, o arabadan çok daha mükemmel bir makine hükmünde olan at, aslan, kaplan, çita ve diğerleri gibi mahluklar nasıl kendi kendine olabilir? Nasıl kendi kendine yapılabilir? O mahlukların bedenindeki hücreler, nasıl plansız ve programsız olabilir. Şayet tüm bu harika canlı makinelerin bir mühendis tarafından yapıldığını kabul etmez isen, aklını çıkar at. Çünkü akıl kendi başına kalsa bu harika sanatların Sanatkarını, Yaratıcısını ve Ustasını çok kolay bir şekilde kabul eder.

Bakınız şu muhteşem Selimiye Camisine!..

Şimdi siz bu mükemmel yapının taşların bir araya gelmesi ile yapıldığını kabul edersiniz, taşlar hep birden dile gelir, “Yalan, koca bir yalan; bizi yapan Koca Sinan” diye kafanıza taş atarlar. Peki o camiden çok daha güzel ve mükemmel olan şu dünya binasına bakınız bir kez. Şayet bu mükemmel dünya binasının da bir Usta tarafından yapıldığını kabul etmezseniz; dağlar, taşlar, havadaki kuşlar hep birlikte dile gelir ve “Bizi yaratan Allah’tır” derler. Bu kadar mahlukatın lisanını dinlemez isen nasıl insan olabilirsin? Evet şu harika dünya binası mükemmel yapısı ile, içindeki mükemmel ekolojik denge ile, harika sanatları, nehirleri, ovaları, nebatat ve hayvanatı ile hep birlikte Rahman ve Rahim olan bir Allah’ın varlığına ve birliğine şehadet ederler. Hep birlikte kendi lisanları ile “La İlahe İllallah” diyerek gök kubbeyi bu zikirler inletirler.

Bakın şu elinizde okuyup durduğunuz güzel kitaba!..

Ne de güzel yazılmış, harika ve rengarenk resimlerle bezenmiş, donatılmış değil mi? Çok kıymetli bilgiler yazılmış sayfalarının her bir satırına. Şimdi bu kitap tesadüfen yazılabilir mi? Oradaki harfler bir araya gelerek bu yazılar yazılmış, boyalar da kendi kendine bu resimleri yapmış, denilir mi. Böyle denilirse o kitap sahibi size sitem etmez mi? Alıp kitabı başınıza fırlatmaz mı? Velhasıl zerre miktar ilim sahibi bir insan, hiçbir kitabın tesadüfen ve kendi kendine yapıldığını asla ki kabul etmez.

Peki öyle de şu zemin yüzü bir kitaptan çok daha harika bir şekilde yazılmış gözükmüyor mu?. Adeta bitkiler, böcekler, kuşlar, sinekler, akan nehirler, coşkulu denizler birer harf hükmünde. Her şey nakış nakış işlenmiş, harika canlı bir halı sanki. Şimdi sorarım size, bu yeryüzü kitabı katipsiz olabilir mi? Bu mükemmel sergi ve halı Nakkaşsız dokunabilir mi? Asla.. Bu harika sanat Harika Bir Sanatkara ve Mükemmel Bir Ustaya işaret eder. Sessiz lisanı arkasında en yüksek seda ile bize Yazarını ve Yaratıcısını bildirir. Sen yeter ki kulağını tıkama, bu derin ve sesiz sesler inan sana da gelir.

Bakınız şu insan yapısı Robotlara!..

Ne kadar da ilginç ve dikkat çekici sanatlar, değil mi? Yürüyorlar, konuşuyorlar, bize gülüyorlar, sorularınıza cevap veriyorlar. Şimdi bu robotlar tesadüfen yapılabilir mi? Bu robotları çalıştıran o hassas yazılımlar ve programlar kendi kendine mi yazılmış, yoksa bir bilgisayar ve yazılım mühendisi tarafından emek verilerek mi yazılmış? Zerre miktar mantığı olan bu robotların bir bilgisayar mühendisi tarafından yapıldığını kabul etmek zorundadır. Aksi mümkün değil…

Peki öyle de, şu gördüğümüz robotlardan çok daha mükemmel olan insanı kim yapmış? Annen mi, yoksa baban mı? Git sor annene, veya babana, “Beni siz mi yaptınız?” diye. Onlar sana şaşkın şaşkın bakacaklar. Sendeki katkımız beş on dakikalık zevkten başka yok diyecekler. Öyle ise anne rahminde seni şekillendiren kim? Kim seni o kadar aza ve cihazat ile donatan? Kim senin için akıl, fikir, his ve duygular yaratan? Kim sana bu vücudu veren? Bu vücut içinde tüm organları, el, kol, veren? Kulak verip duyuran, burun verip kokuları hissettiren, göz veren, gözün görmesi için ışık gönderen kim? Sahibini bulman lazım!.. Sahibini bulamaz isen sahipsiz kalmaktan kork. Kim senin sahibin? Evet, bizim Sahibimiz Allah’tır. Kainatı ve kainat içindekileri yaratandır. Bu hayatı ve hayat içinde tüm ihtiyaçlarımızı veren Rahmandır, ikramı bol olan Kerimdir. Beni besleyen ve hayatımı devam ettiren Rabb-i Rahimimdir.

Bakınız şu havada uçan uçaklara!..

Her bir uçak rüzgara binmiş nasıl da havada süzülüyor bir sülün gibi? Peki o uçakların bir mühendis tarafından yapıldığını kabul ediyoruz da, niçin uçaklardan çok daha mükemmel olan arıların, sineklerin, kuşların ve kartalların bir Kudret sahibi Zat tarafından yapıldığını kabul etmiyoruz? Halbuki bir şahin ve kartal insan yapımı bir uçaktan çok daha mükemmel bir sanattır. Öyle ise uçağın uçtuğu havayı da, havadaki o harika canlı olan kuşları da yaratan, tüm semayı ve dünyayı ve kainatı birlikte yaratan Mükemmel bir Yaratıcıdır. Çünkü kainat bir bütündür, bölünemez.

Bakınız şu insan hücresine!..

O küçücük mekanda insanın tüm programı yazılmış. DNA ve genetik üzerine insan hayatı ve hayatının çevresi ile tüm bilgiler kotlanmış. DNA ve genetik ise harika bir program ve yazılım. İçindeki bilgiler milyonlarca kitaba eş değer. Peki bu programın sahibi kim? DNA içine bu harika yazıları yazan Katip kim? Kim bu DNA denilen harika kitabın Yazarı?

Gidiniz, DNA le ilgili bir araştırma yapınız. Karşınıza yüz binlerce kitap ve doküman çıkacaktır. Bu kitapların ve dokümanların hepsi de değerli bir bilim adam tarafından yazılmış ve insanların istifadesine sunulmuş. Şimdi küçücük bir kitap ve doküman dahi katipsiz olamaz ise, DNA ve genetik gibi o mükemmel yazıların da bir Yazanı ve Yazarı olmaz mı? Bu harika program harika bir Programcı tarafından kotlanmaz mı?

Şayet DNA’daki bu kotların bir yazar tarafından yazılıp kotlandığı kabul edilmez ise DNA’da yazılan o manalı ifadelerin her birisi siz tekzip edecektir ve yine o sayısız harfleri sayısınca “Bizi yaratan ve yazan sonsuz bir ilim sahibi olan Allah’tır diye” kendi lisanı ile tevhidi ilan edecektir.

İşte bu saydıklarımız “Niçin Allah’a inanıyoruz sorusunun cevabına dair” sadece kısa bir izah ve birkaç misal.

Siz ise bu misal aynasında yine bakınız kainata!..

Kainatın içindeki tüm sanatlara. Yıldızlara, güneşlere, dünyaya ve aylara. Dünya içindeki harika sanatlara, canlı ve cansız yaşama. Dağlara, taşlara, bitiklere, insanlara… Tüm bu hayatın temel taşı olun moleküllere ve atomlara, atomlar içindeki elektron, proton ve nötronlara ve diğer parçacıklara… Hepsi birden aynı kelimeyi tekrar ederler. “Bizler harika birer sanatız. Ve bizi yapan ve yaratan bir Sanatkarımız var” derler.

İşte niçin Allah’a inanıyoruz sorusunun kısacık bir cevabı böyle. Daha yüzlerce de cevabı var. Biz sadece bir tanesini izah etmeye çalıştık. Bu izah ise Risale-i Nurdan Onuncu sözde geçen,

“Bir köy muhtarsız olmaz. Bir iğne ustasız olmaz, sahipsiz olamaz. Bir harf kâtipsiz olamaz, biliyorsun. Nasıl oluyor ki, nihayet derecede muntazam şu memleket hâkimsiz olur? Ve bu kadar çok servet—ki, her saatte bir şimendifer gaipten gelir gibi, kıymettar, musannâ mallarla dolu gelir, burada dökülüyor, gidiyor—nasıl sahipsiz olur? Ve her yerde görünen ilânnameler ve beyannameler ve her mal üstünde görünen turra ve sikkeler, damgalar ve her köşesinde sallanan bayraklar nasıl mâliksiz olabilir?”

ifadesinin kısacık bir izah ve şerhi mahiyetindedir.

Elbette ki okuyucu bu kısacık bilgi ile yetinmeyecektir. Kendi Sahibi ve Yaratıcısı hakkında daha çok bilgi sahibi olmak isteyecektir. O yüce Zatı isimleri ve sıfatları ile tanıma arzusu ruhunun en büyük ihtiyacı olacaktır. O zaman size öncelikle “Küçük Sözleri” okumanızı tavsiye deriz. Ardından Onuncu Söz, 22. Söz, 33. Söz sizin imanla ilgili tüm sorularınıza cevap verecektir. 20. Mektup sizi yüksek tevhit mertebelerine ulaştıracaktır, Ayet-el Kübra risalesi ile Rabbimizin harika sanatlarını tefekkürde imani bir seyahat edeceksiniz. Velhasıl tahkiki iman için, İslamiyeti doğru bir şekilde öğrenip, doğru bir şekilde hayatınıza tatbik etmek için baştan sona Risale-i Nurları bir kez olsun okumanızı tavsiye ediyoruz. Çünkü Risale-i Nur bu asırda Kuranın harika mesajlarını en güzel anlatan ve en mantıklı bir şekilde izah eden nurani bir eser ve hikmetli bir tefsirdir.

Ey insan kendini ve kainatı oku!.. Oku ki seni seven ve şefkat eden Rabbini bulasın!.. Onu isim ve sıfatları ile tanıyasın!..

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*