Niyet; tevazu, tekebbür, ferah ve kederi nasıl bozar?

Mustafa E. Şeker kardeşimiz, Mesnevî-i Nuriye’de geçen, “Hayrât ve hasenatın hayatı niyetledir.

Fesadı da ucb, riya ve gösterişledir. Ve fıtrî olarak vicdanda şuurla bizzat hissedilen vicdaniyatın esası, ikinci bir şuur ve niyetle inkıta bulur. Nasıl ki amellerin hayatı niyetledir. Onun gibi, niyet bir cihetle fıtrî ahvâlin ölümüdür. Meselâ, tevazua niyet onu ifsad eder; tekebbüre niyet onu izale eder; feraha niyet onu uçurur; gam ve kedere niyet onu tahfif eder. Ve hakeza, kıyas et.” 1 ibarelerinin anlamını soruyor.

Bediüzzaman ilk cümlede, hayırlı işlerin ve güzelliklerin, sevapların niyetle meydana geldiğini, hayatlandığını söylüyor. Ayrıca, bunların fesadının/bozulmasının da ucub, ameline güvenmek, riya ve gösterişle olacağını ifade ediyor.
“Ve fıtrî olarak vicdanda şuurla bizzat hissedilen vicdaniyatın esası, ikinci bir şuur ve niyetle inkıta bulur.” Yani, ruhumuza, fıtratımıza, vicdanımıza yerleşen hasletler, ikinci farklı bir şuur ve niyetle son bulup ölürler. “Nasıl ki amellerin hayatı niyetledir. Onun gibi, niyet bir cihetle fıtrî ahvâlin ölümüdür.”
Yani, Bediüzzaman burada, vicdanî hükümlerin, fıtrî hallerin niyetle bağlantılarını ve sonuçlarını ortaya koyuyor. Tevazu, tekebbür, ferah gibi vicdanî haller ruhumuza yerleşir ve hükmünü icrâ eder. Bunlar hükmünü icra etmeleri için ayrıca bir niyet gerektirmez. Şayet niyet edilirse, o vicdanî hüküm, hâl, fıtrî durum, gerçek mânâda ruha hâkim olmamış demektir.
Birisi tevazua niyet ediyorsa, bu tevazuunun bulunmadığına işaret eder. “Niyetin tevazuu ifsat etmesi”, bozması buna ifade eder. Kezâ, birisi kibirli olmaya niyet etmişse, bu niyet de onun kibirli olmadığının göstergesi ve delilidir.
Evet, onlara niyet, o sıfatların onun ruh dünyasına mâl olmadığını, ondan uzak olduğunu gösterir.
Yani, tevazu, tekebbür, ferah, gam, keder gibi haller fıtrî ve vicdanî hallerdir, hükümlerdir. İnsan yapısına mal olmuş durumlardır. Dolayısıyla vicdânî ve fıtrî hükümler, ruhumuza yerleşmiş, hükümlerini sürdürürler. Vicdânî ve fıtrî olan bu hallere niyet edilirse, bu onları ifsat eder, bozar. Bu halleri örneklerle biraz daha açmaya çalışalım:
Uyku fıtrî bir hâldir. Uykuya niyet etsen uyuyamazsın, “Aman uyuyayım, aman uyuyayım” desen uykun kaçar. Demek gam, ferah gibi hâller de fıtrî birer hâldir, niyet etmekle onlara sahip olunamaz. Öyle olsa, bütün dertli kişiler sevinmeye niyet edip gamlardan kurtulabilirlerdi. Ağlamak da fıtrî bir hâldir, niyetle olursa yapmacık ve yalandan ağlama olur. Gerçek üzüntüyü göstermez.
Tevazu, kibir, ferah, gam ve kederin niyetle bağlantılarını ve sonuçlarını daha iyi kavrayabilmek ve olumlu hasletleri fıtratımıza, vicdanımıza mâl edebilmek için niyetin mahiyetini, niyetin çeşitlerini ve etkilerini, niyetin kimyasını, niyet-iman bağlantısını, ibadet ve duânın niyetle ilişkisini sonraki yazılarımızda tahlil etmeye çalışalım.

Dipnot:

1- Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nuriye, s. 169.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*