Nizam, İntizam ve Nispi Hakikatler

Hayrı ve şer konusu tarih boyunca insanların zihinlerini çok meşgul etmiştir. İslam aleminde de bu meselenin çok tartışılığı görülmektedir. Bilhassa ‘Allah’ın niçin şerleri yarattığı’ konusu sıkça tartışılmıştır. Hatta bu tartışmalar bazı batıl mezheplerin bile ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu mühim mesele Risale-i Nurda da birçok yerde bahis konusu edilmiştir.

Üstad Hazretleri bu meseleyi çok daha farklı bir açıdan ele almış, hayır ve şer diye tanımladığımız zıtlıkların hikmetlerinden detaylı bir şekilde bahsetmiş, insan zihninde şüphe bırakmayacak şekilde geniş izahlarda bulunmuştur. 13. Lem’a gibi müstakil bir risale ile birlikte, 29. Söz, 25. Lem’a gibi diğer birçok yerde yine farklı açılardan mezkur konuya temas edilmiştir. Biz burada İşaratü-l İ’caz adlı eserde geçen bir bölümü bir makale çerçevesinde nazarlara sunmaya çalışacağız.

Mezkur eserde Fatiha Suresine ait tefsirin yapıldığı bölümde aşağıdaki ifadeler yer almaktadır:

“Sual : Cenab-ı Hak Ganiyy-i Mutlaktır. alemde bu kadar dalaletleri ve pek çirkin fena şeylerin yaratılışında ne hikmet vardır?
Cevap : Kainatta maksud-u bizzat ve külli ve şümullü olarak yaratılan, ancak kemaller, hayırlar, hüsünlerdir. Şerler, kubuhlar, noksanlar ise hüsünlerin, hayırların, kemallerin arasında görülmeyecek kadar dağınık ve cüz’iyet kabilinden tebei olarak yaratılmışlardır ki, hayırların, hüsünlerin, kemallerin mertebelerini, nevilerini, kısımlarını göstermeye vesile olsunlar ve hakaik-i nisbiyenin vücuduna veya zuhuruna bir mukaddeme ve bir vahid-i kıyasi olsunlar.

Sual : Hakaik-i nisbiyenin ne kıymeti var ki, onun için şerler istihsan edilecek?
Cevap : Hakaik-i nisbiye denilen şeyler, kainatın eczası arasında bulunan rabıtalardır. Ve kainattaki nizam, ancak hakaik-i nisbiyeden doğmuştur. Ve hakaik-i nisbiyeden kainatın envaına bir vücud-u vahid in’ikas etmiştir. Hakaik-i nisbiye, büyük bir ölçüde hakaik-i hakikiyeden çoktur. Hatta bir zatın hakaik-i hakikiyesi yedi ise, hakaik-i nisbiyesi yedi yüzdür. Binaenaleyh, kubuh ve şerde şer varsa da kalildir. Malumdur ki, şerr-i kalil için hayr-ı kesir terk edilmez. Terk edilirse, şerr-i kesir olur; zekat ve cihadda olduğu gibi.
Evet, ‘Nesneler ancak zıtlarıyla bilinirler’ meşhur kaziyeden maksat, birşeyin zıddı, o şeyin hakaik-i nisbiyesinin vücut veya zuhuruna sebeptir. Mesela kubuh olmasaydı ve hüsünlerin arasına girmeseydi, hüsnün gayr-ı mütenahi olan mertebeleri tezahür etmezdi. İşaratü’l-İ’caz, s. 33”

Sual oldukça ilginç bir sualdir. Bu sual aynı zamanda tüm insanlığın ortak sualidir. Hatta meleklerin de ortak sualidir. Zira Cenab-ı Hak meleklere hitaben, mealen, “Ben bir insan yaratacağım” diye beyan buyurduğu zaman, “Sen yeryüzünde fesat çıkaracak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın” diye cevap vermişlerdi. (Bakara Suresi, 30)

İşte bu nedenle, yaratılış hakkındaki en mühim konulardan birisi bu sualin içinde yer almaktadır. Bu sualin cevabında iki önemli hikmet sayılmıştır.

1-Kainatta esas maksat hayır, güzellik ve iyilik ve kemaller ve mükemmelliklerdir. Şer ve çirkinlik dediğimiz tüm zıtlıklar hayır ve güzellik gibi tüm müspet maksatların mertebelerini, hakikatlerini, ne olduklarını ve çeşit ve türlerini, kısımlarını göstermeye vesile olurlar.

2-Zıtlıklar hakaki-i nisbiyenin zuhurunu ve vücuduna vesile olarak, bir ölçü birimi mahiyetinde hayati bir vazife görürler.

Soru: Şerler hayırları nasıl gösterir?

Cevap: ‘Eşya zıddı ile bilinir’ kaidesince güzellik, iyilik, hayır ve kemal gibi sabit hakikatler ancak şer, noksan, kusur ve çirkinlik aynasında görülebilir. Zahiri bir karanlık olmasaydı, daimi ışığı anlamayacaktık. Haksızlık ve zulüm olmasa hakkı, korkaklık olmasa cesareti ve kahramanlığı, çirkinlik olmasa güzelliği, fukaralık olmasa zenginliği, ihtiyaç olmasa ihsanı kavramamız kolay olmazdı. İşte bunun gibi hayattaki tüm müspet hakikatler bir ölçüde zıtları ile bilinir.

Soru: Zıtlıkların vücud-u haricisi var mıdır?

Cevap: Hayır, yoktur. Mesela en büyük zıtlık olan varlık ve yokluğu ele alalım. Varlığın bir harici vücudu vardır; bir ağırlığı, bir hacmi, uzayda yer kaplayan bir hakikati vardır. Bu nedenle bizler bir nesneyi tanımlarken ağırlığı, hacmi, rengi, görünüşü vesaire gibi bazı fiziki özelliklerden bahsederek tanımlarız. Ancak varlığın zıddı olan yokluğu tanımlamak mümkün değil. Yani yokluk ne kadar ağırdır, uzayda ne kadar yer kaplar, rengi nedir, görünüşü nasıldır gibi suallere cevap vermek mümkün değildir. Zira yokluğun vücud-u haricisi yoktur. Yokluğa bir tanım getirilemez. İşte yokluk gibi tüm zıtlıkların mahiyeti de yokluk gibidir. Zaten bir ölçüde yokluktur. Zira zıtlıklar izafi olarak vardır. Yani bir hakikate bağlı olarak ortaya çıkar. Mesela soğuk ve sıcağı ele alalım. Soğuk sıcağın zıddıdır. Ve soğuk aynasında sıcaklığın binlerce mertebesi ortaya çıkar. Ancak soğuk denen şeyin bir vücudu yoktur. Sadece sıfır dereceden başlayarak eksi ve artı derecelere giden sıcaklığın binlerce mertebesi vardır. İşte sıcaklık hakikati içine soğuk denen izafi bir kavram girmesi ile hem sıcaklık anlaşılır, hem de sıcaklığın binlerce mertebesi zuhur eder. Bu da nispi hakikat olarak tanımlanır. Yani soğuk, sıcaklığın binlerce derecesini ortaya çıkarmakla birlikte, sıcaklığın da binlerce nispi hakikati ortaya çıkmış olur. Yani 10 derece, 20 derece, bin derece gibi tüm sıcaklık mertebeleri sıcaklığın nispi hakikati olmaktadır. Güzellik de böyledir. Çirkinlik işin içine girmesi ile güzelliğin hem hakikati anlaşılır, hem de yaratılan mahlukat sayısınca güzellik mertebeleri izafi çirkinlik aynasında gözükür. Kemal ve mükemmellik de noksan ve kusur aynasında binlerce dereceye sahip olur. Çünkü zerrelerden kainattaki büyük yıldızlara kadar her şeyde bir mükemmellik vardır. Bu kemal vasıflar da nacak noksanlık denen bir izafi kavram aynasında anlaşılır. Halbuki noksanlığın harici bir vücudu yoktur. Zira var olan her şey varlık nedeni ile zaten mükemmeldir. Çünkü yokluktan varlığa çıkmıştır.

Hakaik-i nispiye nedir?

Nispi hakikatler dediğimiz şeyler bir hakikate bağlı olarak tezahür eden, bir hakikat-i sabiteye nispet edilerek, ona bağlanarak ortaya çıkan bir hakikattir. Mesele bir grup arkadaş ile İstanbul’un Yuşa tepesine çıktınız. Veya Çamlıca Tepesinden boğazın muhteşem manzarasını seyre daldınız. Oradaki muhteşem boğaz manzarası sabit bir hakikat iken, kendisini seyreden her insanın zihnine nakşolan güzellik ve manzara farklıdır. Yani boğazın manzarası kendisini seyreden zihinler addedince farklı bir güzellikte gözükür. İşte bu güzelim ve sabit manzaraya bağlı olarak zihinlerimize nakşolan manzara ve güzellik nispi bir hakikattir.

Bizlerin duygularında olduğu gibi kainatta cereyan eden hadisler arasında da benzer durumlar vardır. Mesela çekim kuvveti güneşin nispi bir hakikattir. Güneşin o cesim kütlesi kendi etrafında dönerken meydana gelen çekim kuvveti ile Dünya ve Mars gibi gezegenleri etrafında tutar. Kainattaki nizam ve intizamın en mühim sebebi olan çekim kuvveti bir nispi hakikat ise, diğer tüm nizam ve intizam da çekim kanununa bağlı olduğu için bir ölçüde kainattaki nizam nispi hakikatlerden meydana gelmiştir denilebilir. Zaten kuvvet dediğimiz hakikatin kendisi bir nispi hakikattir. Kuvvet güneşle gezegenler arasında bir çekim gücü haline gelirken, dünyada yer çekimi olmaktadır. Kainattaki denge ve düzen de bu kuvvetlerin arasındaki denge ve bağdan meydana gelmektedir. İşte bu noktada yukarıdaki ifadede geçen “Hakaik-i nisbiye denilen şeyler, kainatın eczası arasında bulunan rabıtalardır. Ve kainattaki nizam, ancak hakaik-i nisbiyeden doğmuştur” tabirinin manası ortaya çıkar. Güneş kendi nispi hakikati ile meyveleri olan gezegenleri bir arada tutması bir güneş sistemi meydana getirir. Bu noktada da her bir mevcudun çeşitli unsurları belirli bir nispet içinde tutması neticesinde bir birlik meydana gelir. Mesela dünya yer çekimi gücü ile binlerce mahlukatı yeryüzünde tutar. Mesela canlılar, vücutlarındaki binlerce hücre ve zerreyi yine belli nispi kanunlarla bir arada tutar. Dikkat ediniz, her bir mevcudun çok çeşitli unsurlarının bir arada tutulması o unsurda tecelli eden, gözüken nispi hakikatlerin neticesidir. İşte bu noktada da, “ Ve hakaik-i nisbiyeden kainatın envaına bir vücud-u vahid in’ikas etmiştir” cümlesinin hakikati anlaşılır.

Aslında kainat ölçeğindeki nizam ve intizam yıldızlar ve galaksiler arasındaki bağ kuvvetlerine göre tezahür ettiği gibi; insanlar arasındaki düzen ve intizam da yine nispi hakikatlere mazhar olan fertler arasındaki denge ve muvazeneden meydana gelir. Zira her bir insan yetenek, kabiliyet, özellik, güzellik, algılama, zeka, kapasite, imkan ve diğer hususlar ile çok farklı konumdadırlar. Her bir insan her cihetten çok çeşitli sabit hakikatlerin numuneciklerini üzerinde taşır. Fakir- zengin, alim- cahil, az- çok, büyük- küçük, güzel- çirkin vesaire gibi tüm ifadeler zaten bir nispi hakikati ifade eder. İşte cemiyet içindeki denge de tüm bu emirler üzerine kuruludur.

“Hakaik-i nisbiye, büyük bir ölçüde hakaik-i hakikiyeden çoktur. Hatta bir zatın hakaik-i hakikiyesi yedi ise, hakaik-i nisbiyesi yedi yüzdür” cümlesinde ifade edilen hakikat de oldukça önemli bir hakikattir. Son olarak, bu hususu misaller ile açıklamaya çalışalım.

Mesela güzellik bir hakikattir, bir hakaik-i hakikiyedir. İşin içine izafi bir çirkinlik girmesi ile hem güzelliği anlarız, hem de mevcudat sayısınca güzelliğin nispi hakikati ortaya çıkar. Yeni her bir mevcut güzeldir. Binlerce insan, milyonlarca hayvan, bir o kadar bitki, semada binlerce yıldız. Hepsi de güzeldir. Her bir mevcut Allah’ın Cemil isminin bir cilvesine mazhardır. Demek ki güzellik bir tek hakikat iken mahlukat sayısınca nispi hakikati vardır. Mesela kemal ve mükemmellik bir sabit hakikattir. İşin içine noksan ve kusur denilen izafi bir kavram dahil olması ile yine mahlukat sayısınca kemal mertebeleri ortaya çıkar. Zira her mahluk üzerinde Allah’ın kemal sıfatları ve isimleri tecelli eder. Mesela cömertlik bir hakikattir. Bir insan farklı şekilde ihsan ettiği kişiler saysınca cömertliğin nispi hakikatine mazhar olur. İlim de böyledir, kuvvet de böyledir, diğer kabiliyetler de aynı şekilde cereyan eder. Velhasıl kainatta her şey bir birine bağlı olmak cihetiyle zaten bir nispi hakikattir.

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*