Antalya’dan Kıbrıs’a

Cemaat arası müfritâne irtibat çerçevesinde diğer kardeşler gibi, biz de çağrılan hizmet mahallerine elimizden geldiği kadar gitmeye gayret ediyoruz. Karşılıklı şevk alışverişine vesile olan bu tür ziyaretler, Nur hizmetinin önemli kaidelerinden biridir.

18 Mayıs 2013 günü Antalya yolundayız. Havaalanında buluştuğumuz Kudret kardeşin kaptanlığında, iki saat süren bir yolculuktan sonra, portakalıyla meşhur Finike ilçesine ulaştık. Buraya ilk defa geliyordum. Akdeniz sahilinde on iki bin nüfuslu şirin bir ilçe. Ankara’da birlikte hizmet ettiğimiz Refik kardeşin, meşveretten çıkan karar gereği yaptığı dâvet bizi buraya gelmeye teşvik etmişti. Refik kardeşin denize nazır evinde yapılan görüşmeler ve akşama kadar devam eden ziyaretler ve diğer faaliyetler günümüzü doldurmaya yetmişti.

Cumartesi akşamları umumî dersleri vardı. Kumluca ilçesi, Hasköy ve Yeşilkent gibi yerleşim yerlerinden de gelen gönül dostlarıyla geniş salon dolmuştu. Çoğunluğunu gençler oluşturuyordu. Önceden tanıdığımız, ruhu genç, ama yaşı bir hayli ilerde olan elektrik mühendisi Ömer Ağabey de aralarındaydı. İbadet üzerine yapılan birinci ders ve cemaatler arası muhabbete dayalı ikinci sohbetle saat yirmi üç otuzu buldu. Yatsı namazını müteakip geride kalanlarla yapılan sohbetlerle gece saat iki oldu. Hem erkekler hem de bayanlar için Nur dershanesi bulunan Finikeli dâvâ arkadaşlarımıza başarılar diliyoruz. Şimdi onlar, Ömer Ağabeyin öncülüğünde müstakil ve birkaç katlı bir hizmet merkezi inşa etmenin heyecanını yaşıyorlar.

Gece iki buçukta hareket ettiğimiz Finike’den, tekrar iki saatlik bir yolculukla Antalya Havaalanındayız. Dostlarımızla vedalaşıp, sabah namazını orada eda ederek altı uçağıyla İstanbul’a doğru havalandık. Bir saatlik bir uçuştan sonra Yeşilköy’deyiz. Oradan Şirinevler’deki eğitim merkezine geçtik. Vakıf adayı kardeşlerle iki gün boyunca sezonun son derslerini paylaştık. Salı günü Yeni Asya tesislerinde başka vazifelerimizi yerine getirdik. Dört gün süren bu çalışmalar, hayat sayfalarımızda ayrı hatıraların kaydına vesile oldu. Aynı gece Ankara’ya ulaştık.

İki gün sonra bu sefer Kıbrıs yolcusuyuz. Finike gibi yavru vatana da ilk defa gidiyordum. Güney Akdeniz bölge illerinin Silifke’de yaptıkları toplantıda bu kararı birlikte vermişler ve orada olduğumuz için bizzat tebliğ etmişlerdi.

24 Mayıs Cuma günü on iki kırk beş uçağı, elli beş dakikalık bir uçuşla Lefkoşa Ercan Havaalanına ulaştı. Yol arkadaşım, elektrik elektronik mühendisi Gökser Beydi. İnançlı, fakat ibadet noktasında ihmalkâr olduğu için üzüntülüydü. Yolculuk bittiğinde hediye ettiğimiz kitap için teşekkür ederken, en kısa zamanda namaza başlayacağını söylüyordu.

Telefonlaşarak buluştuğumuz Hasan Muti kardeşle sarmaş dolaş olduk. Onu Güney Akdeniz illeri toplantısı için geldiğinde tanımıştım. Elektrik teknisyeni olarak çalışıyor ve kırk yıla yakın da Kıbrıs’ta yaşıyordu. Mütevazı ve müstakim bir arkadaştı. Askerî tesislerin içinden geçerek en yakındaki Kırklar Türbesi mescidine ulaştık. Öğle namazını orada eda ettik. Bu mescidin yan tarafında, Hazret-i Osman’ın (ra) halifeliği zamanında Kıbrıs’ı fethetmek için gelen İslâm ordusundan kırk sahabe, Bizans askerleri tarafından pusuya düşürülerek şehit edilmiş ve bir çukura hepsi birden gömülmüş. Osmanlı Devleti, Sokullu Mehmed Paşa döneminde 1571 yılında adayı fethettiği zaman, Peygamber Efendimizin (asm) süt teyzesi olan Ümmü Haram (Hala Sultan) gibi bu sahabeleri de aramışlar. Bir çoban “Şu bölgedeki otlar hep yeşil kalır ve hayvanlar onları hiç otlamaz” dediği yeri kazdıklarında, bedenleri çürümemiş bu kırk kahraman sahabeyi bulurlar. Onları sağlı sollu dizerek ve en başa da kumandanlarını koyarak tekrar defnederler. Yanına da mescit ve talebelerin okuyup kalabileceği yerleri inşa ederler. 1974 harekâtı sırasında Rumlar tarafından harabeye çevrilen bu yerler, Türkiye’nin katkılarıyla 2007’de yeniden restore edilerek ziyarete açılır. Lâhutî bir atmosferin olduğu bu mekânda, derunî hislerin eşliğinde namazımızı eda ederek oradan ayrıldık.

Lefkoşa yaklaşık yüz bin nüfusuyla Kıbrıs’ın başşehirliğini yapıyordu. Ortasından bölünmüş ve yarısı Rumlara aitti. Kahraman Maraş’tan gelen altı kardeşimizi beklerken şehri dolaştık. İlk ziyaret yerimiz, Rumlar tarafından kilise olarak inşa edilen ve 1571’deki fetihten sonra camiye dönüştürülen Selimiye Camii’ydi. Gerçekten muhteşem bir yapıydı. Sekiz yüz seneden beri mabet olarak kullanılıyor. Üzerinden asırlar geçtiği halde, hâlâ dimdik ayakta duruyor.

Nihayet telefonlaşarak buluştuğumuz Kahramanmaraşlı kardeşler ve diğer dostlarımızla birlikte Girne’ye hareket ettik. O akşam dersimiz, Alsancak semtinde oturan Hasan Muti kardeşin evindeydi. Akşam yemeğinden sonra, kalabalık grupla yine kiliseden dönme mahalle camiinde namazımızı eda ettik. Çoğu camilerde olduğu gibi, burada da cemaat noktasında cami garipti. Risale-i Nur’daki kuvvetli iman derslerine her taraf olduğu gibi, Kıbrıs halkının da şiddetle ihtiyacı vardı.

Sonradan da gelenlerin katılımıyla evin üstü açık terası iyice dolmuştu. Ubudiyet üzerine yaptığımız ders devam ederken, Kıbrıs’ın din işleri başkanı Talip Bey de aramıza katıldı. Sonuna kadar dersi dinledi. Ara verdiğimizde anladım ki Nurlarla alâkadar ve çoğu ağabeyleri yakından tanıyordu. Mütevazı kişiliğiyle cemaatlerin hizmetlerini takdir ettiğini söylüyor ve onların faaliyetlerine güç veriyordu. İkinci derse kalamayacağını ve başka bir toplantıya katılması gerektiğini ifade etti ve müsaade isteyerek ayrıldı. Çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu kalabalık cemaatle dersimiz yirmi üçe kadar devam etti. Akdeniz’den gelerek esen serin havanın atmosferinde ve Beş Parmak Dağlarının eteklerinde yapılan ders ve sohbet hepimiz için tam bir feyiz ve şevk kaynağıydı. Risale-i Nur’u sıra takip ederek düzenli okumanın ve derslere muhakkak katılarak “Her adam, bir adam götürme” parolasıyla hizmete ve topluma sahip çıkmanın önemi konusundaki ikinci ders, Kıbrıs’taki hizmetlerin sür’atle grafiğinin yükselmesine katkıda bulunacak ve inşallah bunu hep birlikte göreceğiz.

Cumartesi günü tekrar Lefkoşa’ya dönerek, Kahramanmaraşlı kardeşlerle buluşup Eyüp Aktaş’ın rehberliğinde, önceden bulunan kiralık dairenin tutulması için şehir merkezine ulaştık. Başşehrin en merkezi yerinde ve otobüs terminalinin yakınında yüz kırk metrekarelik geniş bir daireydi. Kırk metrekareye yakın salonu vardı. Birinci katta ve altı yedi öğrencinin rahatlıkla kalabileceği daireyi hemen kiraladık. Hataylı dostlarımızın gönderdiği katkının sekiz yüz lirasını ilk kira olarak verip bağlantıyı kurmuş olduk. Şimdiden eğitim sezonu için öğrenciler de hazırdı. Faal bir vakıf kardeşin de gönderilmesiyle hem talebe hem de halk hizmetlerinde ciddî inkişafların olacağı açıktan görülüyordu. Bir kaç aylık çalışmayla gazetemizin tirajı yedi misli artmıştı. Kıbrıs hizmetlerinin geleceği ümit vaad ediyordu. Dershane açılışı için Eylül ayında tekrar bekliyorlardı. Allah ömür verirse neden olmasın?

Aynı gün, Lefkoşa ve Girne arasında Boğaz denilen bir piknik alanında, ikindi sonrası kırk civarında dostlarımızla yapılan dersler ve namazlar eşliğinde gayet güzel bir kaynaşma gerçekleşti. Böyle faaliyetler cemaatin şevkini arttırıyordu.

Pazar sabahı avukat Ulvi kardeşin bıraktığı havaalanından yedi uçağıyla ayrıldığımız Kıbrıs’ta, iki günlük ziyaret sonrası yeni bir hizmet heyecanına katkıda bulunmuş ve onun huzuruyla Ankara’ya dönüyorduk. Geride unutulmaz hatıralar ve unutulmayacak dostlarımız kalmıştı.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*