Nübüvvetin Vehbi oluşu

Nübüvvet vehbidir. Yani çalışmakla elde edilen bir makam değildir. Doğrudan Cenab-ı Hakkın ihsan ve ikramı olarak verilir. Ancak bu ikramı ve ihsanı da buna layık olanlara yapmaktadır. Nübüvvet çok ağır bir yük olduğu için onu taşıyacak olanın da onu taşıyacak durumda olması gerekmektedir. İlm-i Ezelisi ile Cenab-ı Hak bunun biliyor ve öyle takdir buyuruyor. Yani bu yükün altına giren de bu yükü kaldıracak bir kuvve-i kudsiyeye sahip olması gerekmektedir.

Varlıkların Vacibü’l-Vücuda karşı itiraz hakları yoktur. Yani bana niçin bu nimet verilmedi diye itiraz edemezler. Ancak şükür ve hamd ederek verilen vücut mertebelerinin hakkını eda edebilirler. Verilen nimetler vukuattır, şükür ister. Fakat verilmeyen mertebeler ise imkânâttır. İmkânât yokluktur, hem de sonsuzdur. “Belki, hayat ve vücut ile beraber, kıymettar bir ruh cevheri ona verildiği için, onun üstündeki hakkı, şükrandır.” (Mektubat, s. 403)

Evet, Cenab-ı Hak, her şey için bir nokta-i kemal tayin etmiştir ve o noktayı elde etmek için o şeye bir meyil vermiştir. Her şey, o nokta-i kemale doğru hareket etmek üzere, sanki mânevî bir emir almış gibi muntazaman o noktaya müteveccihen hareket etmektedir. Esna-yı harekette onlara yardım eden ve mânilerini def eden, şüphesiz, Cenab-ı Hakkın terbiyesidir.

“Evet, kâinata dikkatle bakıldığı zaman, insanların taife ve kabileleri gibi, kâinatın zerratı, münferiden ve müçtemian Hâlıklarının kanununa imtisalen, muayyen olan vazifelerine koşmakta oldukları hissedilir. (Yalnız bedbaht insanlar müstesna!)” (İşarâtü’l-İ’câz, s 38-39)

Yukarıdaki izahtan anlaşıldığına göre peygamberlik makamı verildikten sonra da terakki devam etmektedir. Peygamberlerin makamlarındaki farklılığın altında yatan da budur. Bu noktada en büyük zirve Peygamber Efendimize (a.s.m.) aittir.

“Nihayetsiz rahmet-i İlâhiyeye, nihayetsiz bir surette, nihayetsiz bir istidatla mazhar olduğu gibi, her gün hadsiz ümmetinin hadsiz duasına mazhar oluyor.” (Mektubat, s. 143) Onun şahs-ı manevisi, kutsi mahiyeti o derece yüksektir ki siyer ve tarih kitaplarının bahsettiği kronolojik bilgiler, o yüce kâmeti ifade etmekten acizdir. Çünkü O’nun manevi şahsiyeti, her gün yükselişe devam etmektedir. “Sebep olan yapan gibidir.” Kaidesince, her gün, bütün ümmetinin yapmış olduğu ibadetler kadar bir büyük ibadet onun kemâlât sayfasına ilave olmaktadır. (Mektubat, s. 143)

“Hem İsm-i Âzama mazhar olan Resul-ü Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın bir âyette mazhar olduğu feyz-i İlâhî, belki bir peygamberin umum feyzi kadar olabilir. Veraset-i Ahmediye ile İsm-i Âzam zılline mazhar bir mü’min, kendi kabiliyeti itibarıyla, kemiyetçe bir nebînin feyzi kadar sevap alıyor denilse, hilâf-ı hakikat olamaz.” (Sözler, s. 467) Burada Bediuzzaman Hazretleri “Ümmetimin âlimleri Benî İsrail’in peygamberleri gibidir” şeklinde gelen ve manasının doğru olduğu kabul edilen (Keşfu’l-Hafa: II/64) merfu bir hadise de telmihte bulunmaktadır. Buradaki mukayese ahirete ait bir mukayese değildir. Çünkü orada bir peygambere verilecek sevabın miktar ve mahiyetini bilmiyoruz. Buradaki mukayese, dünyevi şartlar içinde, sadece içinde yaşadıkları topluma gönderilmiş olmaları ve onlara rehber ve mürşit olmaları bakımından bir mukayesedir. Bu ümmetin içinde yüz yıllara hükmeden ve içinde yaşadıkları toplumlara rehberlik yapan büyük âlimler yetişmiştir.

“Nebiyy-i Zîşânın (a.s.m.) makam-ı mahmûdu İlâhî bir mâide ve Rabbânî bir sofra hükmündedir. Evet, tevzi edilen lütuflar, feyizler, nimetler o sofradan akıyor. Resul-i Zîşâna (a.s.m.) okunan salâvat-ı şerife, o sofraya edilen dâvete icâbettir.” (Mesnevi-i Nuriye, s. 116)

“İslâmiyet ve iman akidelerini, çok rızık ister bir mânevî mide hükmüne getirip, onun rızık sofrasının dairesini mümkinat dairesinin haricinde genişletip, esmâ-i İlâhiyeyi de içine alır kılmıştır ki, o mide ile ism-i Rahmânı ve ism-i Hakîmi en büyük bir zevk-i rızkî ile hisseder, “Elhamdü lillâhi alâ Rahmâniyyetihî ve alâ hakîmiyyetihî” der. Ve hâkezâ, bu mânevî mide-i kübrâ ile hadsiz nimet-i İlâhiyeden istifade edebilir.“ (Lem’alar, s. 633)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*