Nur hareketini siyaset batağına sokmadık

Risale-i Nur Hareketini ve Yeni Asya’nın siyasete karşı duruşunu anlatan Mehmet Kutlular, “Cemaatimizin siyasi görüşünün bu derece tartışmaya açılmasının temel nedeni; Risâle-i Nur hareketinin siyasal İslâm karşısındaki net tavrıdır. Nur hareketinin siyaset bataklığına sokulamamasıdır” dedi.

28 Şubat Süreci olarak bilinen ve demokrasi tarihimizin karanlık dönemlerinden biri olan ‘post-modern’ darbe sürecinde en çok bedel ödeyen isimlerden biri de Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’dı. Kutlular bu süreçte 276 gün hapis yattı ve gazetemiz bir ay boyunca kapatıldı ev Basın İlân Kurumu tarafından ilânlarımızda kesintiye gidildi. Editörlüğünü Abdurrahman Babacan’ın yaptığı ‘Binyılın Sonu 28 Şubat’ isimli kitapta Mehmet Kutlular o yılları anlatmaya devam ediyor…

Düşüncelerinizle kendilerini ‘İslâmcı’ olarak gören Müslümanlardan ayrılıyorsunuz. Özellikle demokrasi kavramına özel bir önem atfediyorsunuz. Siyaset ve devlet konusundaki düşüncelerinizi açabilir misiniz?

Öncelikle şunu ifade edeyim. Bizim bu husustaki fikirlerimizin kaynağı Risale-i Nurlar’dır. Üstadımızın söyledikleridir. Din ve siyaset toplumun önemli iki kurumudur. Bunlar asla çatışma içinde olmamalıdır; ama bizde din-siyaset-devlet üçgenindeki tartışmalar ve gerilimler hep yaşanmıştır. Bizde yaşanan tartışmalar Meşrûtiyet dönemine kadar uzanır. Siyasal kültürümüz içinde, meşrûtiyetle başlayan, cumhuriyet ve demokrasi kavramlarıyla devam eden tartışmaların 150 yıllık bir geçmişi vardır. Bu kadar zaman geçmesine rağmen, demokrasimizin istenilen seviyeye ulaştığını da söylemek mümkün değil. Tabi bunun çeşitli sebepleri var. Evvelâ, bu kavramlarla din arasındaki ilişki tartışmanın özünü oluşturuyor. Bu çerçevede ortaya çıkan üç görüşten bahsetmek mümkündür.

Bediüzzaman, hürriyetlerden yana tavır koyar

Bunlardan birincisi; bu kavramların İslâm’da olmadığını, bunların İslâm’a uymadığını, bunların Batı’dan gelen küfür kaynaklı olduğunu söyler ve meşrûtiyeti de demokrasiyi de reddeder. İkinci görüş bunun tam tersidir. Onlar da dinî ilerlemeye engel gördükleri için demokrasi gibi kavramları İslâm’a lâyık görmezler. İslâm onlar için ilerlemeye engeldir. Onlar İslâm’ı hürriyet ve cumhuriyete lâyık görmez. Üçüncü görüş ise; meşrûtiyet, hürriyet ve cumhuriyet gibi kavramların İslâmî olduğunu savunur. İşte Bediüzzaman bu üçüncü grupta yer alır. Bediüzzaman Hazretleri meşrûtiyet tartışmalarında hürriyetlerden yana tavır koyar, meşrûtiyeti savunur, meşrûtiyete din adına sahip çıkar. Doğu’da Kürt aşiretlerine Meşrûtiyeti anlatır. Meşrûtiyet’in İslâm’a uygunluğunu Kur’ânî delillerle açıklar, Asr-ı Saadet uygulamalarından örnekler verir. Bediüzzaman’ın cumhuriyete bakışı da bu bağlamdadır.

Kuvvet kanunda olmalı

Bediüzzaman Said Nursî, Divân-ı Harbi-Örfi adlı eserinde cumhuriyeti şöyle tarif etmektedir: “Cumhuriyet ki, adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir. On üç asır evvel Şeriat-ı Garra teessüs ettiğinden, ahkâmda Avrupa’ya dilencilik etmek din-i İslâm’a büyük bir cinayettir. Ve şimale müteveccihen namaz kılmak gibidir. Kuvvet kanunda olmalı yoksa istibdat tevzi olunmuş olur.” Said Nursî burada cumhuriyeti adalet, meşveret (parlamento) ve kanun hakimiyetine dayandırır. Bunların dayandığı temel ise İslâm’dır. Zira insanlık bunların en mükemmel uygulamasını Asr-ı Saadetle görmüştür. Dolayısıyla, cumhuriyeti oluşturacak bu unsurları başka yerlerde aramak, örneklerini başka yerlerden göstermeye çalışmak, Bediüzzaman’ın ifadesiyle “Avrupa’ya dilencilik etmek” İslâm’a karşı işlenmiş büyük bir cinayet hükmündedir.

Üstad: Dindar bir cumhuriyetçiyim!

Bediüzzaman cumhuriyetçidir. Bunu kendi hayatında da görüyoruz. Eskişehir Mahkemesi sırasında “cumhuriyet hakkındaki fikrin nedir?” diye soranlara verdiği cevap da onun cumhuriyetçiliğini ortaya koyar.

Orada sorulan soruya şu cevabı verir: “Yaşlı mahkeme reisinden başka daha siz dünyaya gelmeden, ben, dindar bir cumhuriyetçi olduğumu elinizdeki tarihçe-i hayatım ispat eder.

Hülâsası şudur ki: O zaman şimdiki gibi hâli bir türbe kubbesinde inzivada idim. Bana çorba geliyordu. Ben de tanelerini karıncalara veriyordum. Ekmeğimi onun suyu ile yerdim. Benden sordular. Ben de dedim. Bu karınca ve arı milletleri cumhuriyetçidirler. Cumhuriyetperverliklerine hürmeten taneleri karıncalara veriyorum.”

Sonra dediler. “Sen selef-i salihine muhalefet ediyorsun.” Cevaben diyordum. “Hulefa-i Raşidin hem halife, hem reis-i cumhur idiler. Sıddık-i Ekber (ra) Aşere-i Mübeşşereye ve Sahabe-i Kiram’a elbette reis-i cumhur hükmünde idi. Fakat manasız isim ve resim değil, belki hakikat-i adaleti ve hürriyet-i şer’iyeyi taşıyan mana-yı dindar cumhuriyetin reisleri idiler.”

Demokratikleşmeyi savunduk

Yani Bediüzzaman’a göre cumhuriyet her şeyden önce isim ve resimden ibaret kalmamalı, “hakikat-ı adaleti” ve “hürriyet-i şeriyeyi” taşımalıdır. Özetle, Bediüzzaman’ın adalet, parlamento, kanun hakimiyeti, din ve vicdan hürriyeti, fikir ve ilim hürriyetine dayandırdığı cum- huriyet, demokrat bir cumhuriyetten başkası değildir. Bugün biz bunu arıyoruz. Bu sebeple biz demokrasiye hep önem verdik, demokratikleşmeyi savunduk. Tür- kiye’nin tam demokratikleşmeden maddî ve manevî kalkınmasını sağlayamayacağını söylüyoruz. Hürriyetlerin baskı altında olduğu bir ortamda hiçbir gelişme sağlanamaz. Bunun için insan haklarını, din ve vicdan hürriyetini, fikir hürriyetini, ilim hürriyetini, kanun hakimiyetini, millet hakimiyetini, adaleti vs. tesis edecek sağlam bir zemini oluşturmak gerekiyor. Bunun yolu da tam bir demokrasiden, az evvel söylediğimiz unsurları içinde barındıran, hiçbir ideolojiye dayanmayan, herkese eşit mesafede duran sivil bir anayasadan geçiyor.

Hürriyetçi bir yaklaşım sergilemeli

Burada devletin rolü nedir? Devlet burada hizmetkârdır. Demokrasi millet hakimiyetidir. Devlet hak ve hürriyetleri kısıtlayıcı değil, onları tesis edici bir rol üstlenmelidir. Bütün inançlara eşit mesafede durmalıdır. Laikliği dinsizlik olarak algılamaktan ve uygulamaktan vazgeçmeli, inanana da inanmayana da inancının gereğini yerine getirebilme imkânını sağlamalıdır. İdeolojilere ve tabulara yaslanmaktan vazgeçmeli, hürriyetçi bir yaklaşım sergilemelidir.

Biz siyasette hiçbir zaman yer almadık

Siz siyasette yer almayı ‘Türkiye’nin demokratikleşmesi’ sürecine bir katkı olarak görüyorsunuz. Daha çok seçim dönemlerinde gündeme gelen tercihleriniz açısından sormak istiyoruz. Süleyman Demirel’in, DYP’nin ve DP’nin desteklenmesi size yakın insanlar tarafından uzun yıllardır devam eden tutarlı ve kararlı bir siyasî tutum olarak yorumlanıyor. Hatta bu şekilde davranmayanlar tutarsızlıkla ve sürekli değişmekle itham ediliyor. Bu tutumu nasıl yorumluyorsunuz?

Biz siyasette hiçbir zaman yer almadık. Biz bir cemaatiz, öncelikli vazifemiz de siyaset değildir. İman, Kur’ân hizmeti bizim en önemli ve asıl vazifemizdir. Biz seçim zamanları gider oyumuzu kullanırız. Bunu da bugüne kadar hep Demokratlar lehinde kullandık. Anlaşılmalıdır ki, Risâle-i Nur hareketi, asla dinî siyasete alet eden bir anlayışın ya da bu anlayışı parti yoluyla devam ettirenlerin yanında olmamıştır. Cemaatimiz bu konuda konjonktürel de davranmamış, ilkesel hareket etmiştir. Bizim desteğimiz, insan merkezli, insanı önceleyen, demokrasiyi bir adalet ve fazilet rejimi olarak gören siyaset anlayışına olmuştur. Bu anlayışı da Türkiye’de Demokratlar sürdürmüştür.

‘Risâle-i Nur hareketinin siyasal İslâm karşısındaki net tavrıdır’

Demirel desteği de böyledir. Bu destek Demirel’in şahsına da değil çizgisinedir. Demirel çizgisi hak ve hürriyetler noktasındaki taleplere çoğunlukla cevap verebilmiştir.

Asıl sevindirici noktalardan biri şudur: Yukarıda da bahsettim. Dün Demokrasiyi küfür rejimi olarak görenlerin bugün geldikleri nokta bizim çizgimizdir. Bunu Risâle-i Nur hareketinin başarısı olarak görüyorum. Bu iyi bir gelişmedir. Şunu da ifade etmek isterim ki, cemaatimizin siyasî görüşünün bu derece tartışmaya açılmasının temel sebebi; Risâle-i Nur hareketinin siyasal İslâm karşısındaki net tavrıdır. Nur hareketinin siyaset bataklığına sokulamamasıdır. Geçmişte bu “Nasıl olur da İslâmî bir cemaat bir İslâm partisine oy vermez?” şeklindeydi. Bugün de “Hâlâ nasıl olur da bize oy vermezsiniz?” şeklinde kendini gösteriyor. Bizim bu noktadaki ölçülerimiz bellidir.

Yeni Asya

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*