Nur kahramanı merhûm ağabeyler

Nur dairesinin samimî, vefâlı, sadâkatli mensupları, her yerde, her hâl ve şart altında birbirlerine sahip çıkarlar.
   
İnandıkları kudsî dâvânın ulvî prensipleri, böyle davranmalarını iktiza ediyor.

Hâsseten “teavün” hakikati, “tefânî” sırrı ve “fenafil’ihvan” düstûru, Nur Talebelerini birbiriyle adeta yekvücut kılmış, bir bedenin âzâları, yahut bir ailenin efrâdı haline getirmiştir.

Selef-i sâlihîn gibi mele-i âlânın sâkinlerini dahi alkışlattırıp takdirini kazandıran bu harika vaziyet, dünya hayatında olduğu gibi berzâhta ve âlem-i âhirette dahi devam edip gidiyor.

Zira, ortada hakikî mânâda bir “âhiret kardeşliği” vardır ki, bu, nesebî kardeşlikten daha yakın ve çok daha üstün bir vaziyet-i kudsiyenin tezâhürüdür.

Bize bu hakikati ders veren Üstad Bediüzzaman, Yirmi Üçüncü Mektub’un başında aynen şu ifadelerle kardeşlerine sesleniyor:

 
“Aziz, gayretli, ciddî, hakikatli, hâlis, dirayetli kardeşlerim,

“Bizim gibi hakikat ve âhiret kardeşlerin, ihtilâf-ı zaman ve mekân, sohbetlerine ve ünsiyetlerine bir mâni teşkil etmez: Biri şarkta, biri garpta, biri mazide, biri müstakbelde, biri dünyada, biri âhirette olsa da, beraber sayılabilirler ve sohbet edebilirler. Hususan birtek maksat için birtek vazifede bulunanlar, birbirinin aynı hükmündedirler.”

İşte, bu sözlerle kısaca tarifi yapılan o hakikatli âhiret kardeşliğinin tezâhürü bâbından olarak, burada iki mühim misâlden tekraren söz etmek istiyoruz.

Bunlardan biri, 2004 yılı Mayıs’ında Bandırma’da vefat eden Tayyar Alnıak; diğeri ise, 2010 yılı Eylül’ünde Geyve’de Hakk’ın rahmetine kavuşan İsmail Hakkı Demir Ağabey.

Şehit, kendini hayy bilir

Bu köşenin müdavimleri hatırlayacaktır, yıllar önce rahmetli Tayyar Ağabeyle ilgili naklettiğimiz hatıraların biri şöyleydi:  Ağabeyimizin hanımı Göknur Abla, son nefesine kadar da Tayyar Ağabeyin yanı başındaydı. Son nefesine kadar “Yâ Hayy! Yâ Hayy!” diyerek verdiğini bize aktarmıştı.

Bu vaziyetle bağlantılı olarak, bize ayrıca şunları anlatmıştı: “Tayyar’ın vefatından hemen sonra gazetemizde taziye ilânları çıkmaya başlayınca, tam da o esnada rüyâma geldi ve şunu söyledi: ‘Gazetedeki arkadaşlara söyleyin, taziye ilânları çıkmasın; çünkü ben ölmedim, yaşıyorum.’”

Vefatından yaklaşık on ay kadar sonra bir mecburiyet tahtında Tayyar Ağabeyin mezarı açıldığında açıkça görüldü ki, toprak altındaki bedeni hiç bozulmamış, aynen duruyor. Hatta, kefeni dahi çürümeden duruyordu.

Bu tablo gösteriyordu ki: Hizmetteki istikametini hiç bozmayarak sürdüren ve vazife başında iken vefat eden Tayyar Ağabey, bir “veli-yi şehid” olarak göçüp gitmiş bu dâr-ı fâniden.

Asude kardeşten iki hatıra

Tayyar Ağabeyin muhtereme kızı Asude kardeşimizden de, yakın zamanda bize intikal eden iki mânidar hatırayı bilvesile aktarmış olalım.

Gönderdiği mektup aşağıdaki gibidir:

SA Latif Abi,

Vaktiyle babam bize anlatmıştı. Bandırmalı abilerden biri Üstad Hazretlerini rüyâsında görüyor ve Üstad’a bir soru yöneltiyor. Üstad Hazretleri de “Kardeşim, bugün gazeteyi okumadın mı? Gazetenin Lâhika sayfasında bu sorunun cevabı var” diye buyurmuş.

İlginç olan nokta ise, o abimiz o gün gazeteyi alamadığı için, ertesi gün alıp bakıyor ve Lâhika sayfasında çıkan yazıyı hayretler içinde kalarak okuyor. Çünkü, hakikaten de orada sorusunun tam cevabını buluyor.

“Hediye Külliyat” kampanyasının olduğu o dönemde, burada temsilci olan babam 180 ailenin evine Nur Külliyatının girmesine vesile oldu. İşte bu abimiz de o abonelerden biriydi.

Yakın zamanda yaşanan ikinci hatıra

Latif Abi. Abim ve yengemle geçen Cumartesi günü babamın kabrini ziyaret ettik. Yanımızda, babamın vefatından sonra dünyaya gelen 6 yaşındaki yeğenim de vardı.

Kabristana girer girmez, yeğenim babamı (yani dedesini) gördüğünü söyledi. Haliyle, biz hayretler içinde kaldık.

Gördüğünü bize anlatmasını istediğimizde ise şunu söyledi: “Tayyar dedem, sevinçle ‘Benim kızım gelmiş’ dedi ve el sallayarak hızla yanımdan uzaklaştı.”

Ayrıca, babamın üzerinde üniforması olduğunu da ekledi.

Biz babamı ona tanıtırken, sizin yayınladığınız kitabın üzerindeki fotoğrafı da göstermiştik.

İşte, aynı o fotoğraftaki haliyle (fakat üniformalı ve 33 yaşlarında) onu gördüğünü söyledi.

Bu hadiseyi, daha çok yeni yaşadığımız için, mürûr-u zamana uğramadan size aktarmak istedik.

Âcilen iştirakinizi bekliyoruz

Önümüzdeki hafta, Geyve Nur Kahramanlarından İsmail Hakkı Demir’in 3. vefat yıldönümüdür.

18 Eylül 2010’da Hakk’ın rahmetine kavuşan İsmail Hakkı Ağabey, aynı zamanda 40 yıllık Yeni Asya okuyucusu ve temsilcisiydi.

Dolayısıyla, onu tanıyanlar ve ihlâslı, gayretli hizmetlerine şahit olanlar pek çoktur.

Sizlerden istirhamımız, İsmail Hakkı Ağabey ile ilgili hatıra, müşahade ve intibalarınızı yazıya döküp bize göndermeniz.

Zira, 3. vefat yıldönümü olan 18 Eylül’den itibaren onunla ilgili hatıra ve intıbaları köşemizde seri yazı halinde neşretmek istiyoruz.

Mümkünse, bir hafta zarfında hatıranızı yazıp bir resim (vesikalık da olabilir) eşliğinde bize gönderiniz.

Yazı ve resimleri posta veya kargoyla, ya da en kolay ve sür’atli vasıta olan internet üzerinden (latif@yeniasya.com.tr adresine) gönderebilirsiniz.

Birkaç sene evvel, benzer bir çalışmayı Bandırma temsilcimiz rahmetli Tayyar Ağabey için de yapmıştık. Gazetede tefrika edilen o yazılar, bilâhare bir kitapçık şeklinde neşredilerek kalıcı hale getirildi.

Bilvesile, İsmail Hakkı Ağabey ile ilgili hatıratınızı âcilen beklediğimizi bir kez daha ifade etmiş olalım.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*