Nur Külliyatı bir bütündür

Nur’lardan istifade etmenin sınırı yoktur. Ne kadar okunup yaşanırsa, amel edilirse o derece istifade edilir. Risâleler yalnız belli bir kesimin, bir çevrenin ötesinde bütün insanların, hatta yalnız Müslümanların değil, her dinden, her inançtan insanların istifadelerine açıktır. Bu manada herkes okuma derecelerine ve okuduklarıyla amel etme durumlarına göre Risâle-i Nur’dan faydalanır, nasibini alır.

Nur Külliyatı bir bütün olduğundan ayırım yapmadan, elden geldiğince bütün eserleri okumaya ve anlamaya çalışmalı. Müellif-i muhteremin; ”Risâle-i Nur eserleri birbirine tercih edilmez; her bir eserin kendi makamında riyaseti vardır” tesbit ve tavsiyesinden anlıyoruz ki, bizim için büyüklü küçüklü, eski-yeni, Nur Külliyatının bütün eserleri önemlidir, her birisi kendi makamında önceliklidir, elzemdir.

Yalnız bulunduğu asra değil, asırlara ışık tutan, bütün devirlerin ihtiyaçlarına cevap veren, sıkıntı ve problemlerine devâ olan Nur Külliyatını oluşturan eserler birbirinin alternatifi değil, hepsi mânâ itibarıyla birbirini tamamlayan, birbirine kuvvet veren, birbirini te’yid eden eserlerdir.

Altı bin sayfadan müteşekkil dev Nur Külliyatı’nın yaklaşık yarısını doğrudan inanç ve itikatla ilgili imanî mevzular; diğer yarısını da mahkeme müdafaaları ve lâhikalar dediğimiz Bediüzzaman’ın Risâle-i Nur mesleğinin özelliklerini, hizmet tarzını, siyasî ve içtimâî konuları tarif ve izah eden mektuplar oluşturuyor. Bu meyanda bütün bunlara Bediüzzaman’ın Eski Said döneminde yazdığı, ama geçerliliğini koruduğu “Münâzarât, Divan-ı Harb-i Örfî, Muhakemat, Hutbe-i Şamiye” gibi eserleri de dahil olduğunu unutmamak gerekir.

Nurlardan faydalanmaktan öteye Risâle-i Nur’un mahiyetini, hedefini, Bediüzzaman’ın fikir ve düşüncelerini, misyonunu, asıl gayesini öğrenecek olanların Nur Külliyatını bir bütün olarak ele almaları, herhangi bir ayırım yapmadan bütün eserlere muhatap olmaları önemli bir zarurettir, öncelikli bir ihtiyaçtır. Bunu dikkate almayıp, Risâlelerin bir kısmını okuyup, bir kısmını okumamak veya bazı eserleri önemli görüp, diğerlerini önemsemeyip okumamak, Risâle-i Nur’un gerçek mahiyetini ve Bediüzzaman’ın asıl misyonunu anlama noktasında küçümsenmeyecek eksiklik ve yanlışlıklara sebep olur.

Çağları aydınlatan, her devirdeki sıkıntı ve problemlere devâ olacak çare ve çözümleri insanlığın istifadesine sunan Risâle-i Nur’un imanî meseleler diye tavsif edilen mevzuları ne derece derde devâ ise, Nur mesleğinin özelliklerini, tarzını, siyasî ve içtimâî meseleleri konu edinen müdafaalar, lâhikalar da önemlidir, gereklidir. Kaldı ki bize göre Bediüzzaman’ın özellikle önem vererek tahşidât yapma gereğini duyduğu ve Külliyat’a dahil ettiği gerek müdafaalar, gerekse içtimâî ve siyasî mevzuları konu edinen meselelere dikkatle bakıldığında, bunların da bazen doğrudan, bazen de dolaylı olarak imanî ve Kur’ânî meseleler olduğu görülecektir. Sözgelimi onun “Şimdi bu vatanda dört parti var” mektubunun başlığındaki ”Kalbe ihtar edilen içtimâî hayatımıza ait bir hakikat” ifadesi, bu ve benzeri mektupların, çoğumuzun aklına gelen günlük siyasî meselelerin çok ötesinde, dolaylı da olsa cemiyet hayatımızı alâkadar eden imanî meseleleri hâvî olduğunu gösteriyor. Yine Üstadın “Hattâ, müdâfaâtları dahi Nurun ilmî risâleleri gibi görüyorum” tesbiti de Risâle-i Nur mesleği açısından müdafaa ve lâhikaların önemini gözler önüne seriyor.

Bilindiği gibi Nur Külliyatı’nın önemli bir kısmını teşkil eden müdafaalar, lâhika mektupları, içtimâî ve siyasî mevzuları konu edinen bölümler bize Türkiye’de ve dünyada cereyan eden, bir yönüyle bizi de alâkadar eden olaylara nasıl bakmamız gerektiği noktasında yol gösterici mahiyetini taşıyorlar. Hâdimler olarak her olaya, her meseleye Risâle-i Nur penceresinden bakıp, oradaki ölçü, prensip ve tavsiyeler çerçevesinde değerlendirip o istikamette hareket etme gibi bir mükellefiyetimiz var. Altı bin sayfalık bütün Nur Külliyatını ve bu cihanşümul eserin müellif-i muhtereminin bütün görüş ve düşüncelerini (imanî, içtimâî, siyasî) rehber ve nümune-i imtisâl olarak kabul eden Nur Talebeleri olarak içtimâî hayatımızı alâkadar eden lâhika mektuplarını, müdafaaları ve Eski Said dönemine ait eserlerini kulak ardı edersek, ülkemizde ve dünyada eksik olmayan ve bazı yönleriyle kudsî hizmetlerimizi de alâkadar eden cereyanlara, olaylara doğru teşhisler koyup, isabetli davranışlar sergilememiz mümkün olur mu?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*