Nur Talebeleri ve çığır açıcı çalışmalar

Bediüzzaman ve Risale-i Nur’la ilgili orijinal tesbitler yapan Yusuf Kaplan, “Bize esaslı bir ruh üflemiş ve İslâm düşünce geleneğinin son halkası olan büyük bir düşünürün düşüncesi üzerine Nur Talebeleri, diğer İslâmî kesimler ve aydınlar, çığır açıcı çalışmalar yapamamışlardır.” diye üç sebepten, üçüncüsünü şöyle açıklamaya çalışır:

“Nur Talebeleri’nin Bediüzzaman’ın ‘üzerine kapanmaları’ ve böylelikle hem kendilerini, hem de Bediüzzaman’ı kendileri dışındaki dünyaya kapatmalarıdır.” (Yusuf Kaplan, Medeniyet Buhranı, Bediüzzaman ve Dil’i: Bir Mîlat ve Üstdil Kurucu Düşünür Olarak Bediüzzaman/Köprü: Bahar/2008.)

“Diğer İslâm kesimler ve aydınlar”ın durumu apaçık zaten. Ancak, “Bediüzzaman’ın ‘üzerine kapanmaları’” tam olarak gerçeği yansıtıyor mu? Eğer bu tesbiti doğru ise, Risale-i Nur hareketi ve ülkemiz bu seviyeye gelebilir miydi? Bir kısım marjinal grupların Risale-i Nur üzerine kapanmaları doğrudur. Ancak, büyük bir kitlenin, hem Risale-i Nur’u, hem dershaneleri, hem de gönüllerini insanlığa açtıklarını, hem de birçok konuda çığır açıcı çalışmalar yaptıklarını söylemek mümkün. Bunları maddeler halinde sıralamaya çalışacağız.

Burada şu kadarını söyleyelim: Müstebit rejimin kanun, asker, polis, hakim, savcı, medya, üniversite v.s. gibi bütün organları ve gücüyle Bediüzzaman ve Risale-i Nur’a yıllardır saldırmalarına karşılık Nur Talebelerinin destanımsı bir mücadele içine girmeleri başlı başına bir çığırdır.

Nur Talebeleri ve özellikle Nur hareketinin ana gövdesi Yeni Asya, bir misyon ve bir dâvâyı üstlenmiş: Asrımızın en büyük âlim, müceddid, mütefekkir ve mücadele adamı Bediüzzaman Said Nursî’nin gerek ferdî, gerek ailevî, gerek sosyal, gerek siyasî, gerekse ahlâkî, gerek İslâm âlemi ve gerekse insanlığı alâkadar eden meselelere getirdiği çözümleri başta Türkiye ve sonra bütün dünyaya ilân ettiler ve ede geliyorlar.

Zamanın geçmesi ve hadiselerin tasdikiyle tezahür etmiş ki, eğer Bediüzzaman Said Nursî’nin ortaya koyduğu Kur’ânî ve Nebevî teşhis ve tedbirler, ilim adamı, idareci ve sair yetkililerce tatbik edilseydi, bugün gerek Türkiye’nin gerekse İslâm âleminin içinde bulunduğu tablo çok daha farklı olurdu.

İşte Nur Talebeleri, özellikle Yeni Asya ekolü, altı bin küsür sahifeyi aşan ve bütün İslâm tarihini de ihtiva eden bir kültür birikimini hâiz Risale-i Nur’u en ücra yerlere kadar ulaştırmanın mücadelesini vermiş.

İnkırazlara, ihtilâllere, kapatmalara, yasaklamalara, ambargolara, dahilî ve haricî baskılara rağmen, iman ve irfan hayatımıza büyük eserler kazandırmış. Açtığı çığırlarla ilim ve fikir adamlarına rehber olmuş.

Tüm engellere, sıkıntılara, tehditlere beş para ehemmiyet vermeden, fikir ve düşüncelerinden taviz vermemiş. Üslûp ve teferruat haricinde, temel meselelerde ve prensiplerinde daima istikrarını muhafaza etmiş.

Neşrettiği ilmî, ahlâkî, edebî, tarihî, fikrî ve sosyal muhtevalı yüzlerce eser ile, muazzam bir neslin yetişmesine vesile olduğunu kültür hayatımızla alâkadar olan hemen herkes tasdik ve takdir ediyor.

Bu arada, gerek iç ve gerekse dış mihrakların, Türkiye ve İslâm âleyhinde çevirmiş oldukları dolapları imkânları nisbetinde deşifre ederek oyunlarını bozmuş, siyâsî hayatımıza istikametli ve istikrarlı bir çizgi kazandırmış olduğu bir vakıa.

Neşriyat ve basın dünyasında bir mektep, bir ekol olmuş. Yetiştirdiği güzîde elemanlar, yine irfan dünyamızın müesseselerinde, etkili mevkilerde hizmetlerini vermeye devam ediyorlar.

Bir sonraki yazımızda, Nur hareketi ve bilhassa Yeni Asya ekolünün açtığı çığırlara ana hatlarıyla temas edelim.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*