Nur Talebelerinin Afyonkarahisar Mahkemelerinde Fahri Avukatı: Av. Ahmet Hikmet Gönen

1912 Yılında Afyonkarahisar’da doğdu. Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra evlendiği sene 1938’de Mardin’e hâkim olarak tayin olmuş. 5 Yıl Mardin’de, 5 Yıl da Burdur’da hâkimlik yaptıktan sonra devlet görevinden istifa etmiş, memleketinde avukat olarak çalışmaya başlamıştır. 1962-1964 Yılında Afyonkarahisar Barosu Başkanlığını yapmıştır.

“Hakkı Savunanlar” Yazımızda da bir nebze bahsettiğimiz Ahmet Hikmet Gönen, dindar, demokrat, muhafazakâr, hoş sohbet-muhabbetli, cesur bir hukuk adamıdır.

1948 yılında, bir akrabasının haber vermesi üzerine adliyeye Bediüzzaman’ı ziyarete gitmiş. İlk defa Afyonkarahisar Adliye koridorunda karşılaşıp selâmlaşırlar. Kendisini tanıtınca Bediüzzaman, “Allah rızası için çalıştığını. Hakkında haksız yere dâvâ açıldığını…” tanıştıklarına memnun olduğunu ifade ederek vekâletini deruhte etmesini istemiştir. A. Hikmet Gönen de memnuniyetle kabul etmiştir.

Gizli dinsiz komitelerinin ve aldatıcı, dessas münafıkların yalan, yafta ve iftiralarla devlet ricaline evham vermesiyle haksızlıklar ve iftiralarla Bediüzzaman ve Nur Talebeleri hakkında Afyonkarahisar Ağır Ceza Mahkemesi’nde dâvâ açılmıştır. O zamanın zor şartlarında hiçbir tehdit ve baskıdan çekinmeden, korkmadan Ahmet Hikmet Gönen, Üstad ve talebelerinin dâvâlarına girmeye başlamıştır.

Daha sonraki zamanlarda mahkemeleri anlatırken, kendisinin hukukî prosedür ve kanun maddelerini izah ettiğini, dosyaları takip ettiğini söylemiştir. Herkesi kendilerine hayran bırakan Nur Talebeleri’nin birbirinden üstün vasıflarla, cesur hitabetleriyle müdafaalar yaparak Nur dâvâsını savunduklarına şahit olduğunu anlatmıştır.

“BABAM AV. AHMET HİKMET GÖNEN”

Av. Ahmet Hikmet Gönen’i Oğlu, 1940 doğumlu Mimar İsmet Kemal Gönen anlatıyor:

“Bediüzzaman asrımızın büyük âlimidir. Zamanın velilerindendir. Mütevazı, ömrü sıkıntılar içinde geçmiştir. Devamlı ahireti düşünmüş, dünya ikbalini düşünmemiştir. Kitaplarının bir kısmını okudum. Çok güzel bilgiler ve hakikatler anlatılıyor. İnsanları, bilhassa gençlerin imanlı yaşamalarını öğütlüyor.

O dönemin baskılarından, hapsinden, zulmünden ve haksızlıklarından o kadar zahmetler, eza ve cefalar çekmiş ki bir ara tahammül sınırlarını aşmış intiharı bile düşünmüş. “Dinim intihardan beni men etmeseydi, belki bugün Said toprak altında çürümüş gitmişti.” demiştir. İnsanların imanını kurtarmak için hayatını iman hizmetine adamıştır. Bir insanı imana kavuşturmanın ecir ve sevabını bilenlerdendir. Bu yüzden Bediüzzaman: “Zaman imanı kurtarmak zamanıdır.” demiştir.

1948’de ben sekiz yaşımdaydım. 2015 yılında hazırladığım biyografi de bahsettiğim gibi babam; inançlı, dürüst, cesur hâkimlik ve avukatlık yapmış bir hukuk adamı. O sıkıntılı zamanda her tehlikeyi göze alarak, Bediüzzaman Efendiye, ücretsiz vekil olmuştur. O dönemin şartlarında Bediüzzaman’ın ve talebelerinin dâvâlarında beraat kararı çıkıncaya kadar savunmaya devam etmiştir.

Bu sebeple Bediüzzaman’ın kitaplarında A. Hikmet Gönen’in adı geçmektedir. Babam anlatırdı: Bediüzzaman, beraat edinceye kadar hapiste kalmış. Babam, hapishaneye görüşmeye giderken kendisine hediye yiyecek v.b. şeyler götürürmüş, ama Bediüzzaman her seferinde geri iade edermiş. Yani hiç kimseden hiçbir hediye kabul etmezmiş.”

“Babam 1950 seçimlerinde ön seçimde 4. sırada adaylığı kazanmıştı. Bir doktor arkadaşı adaylığı kaybettiği için, ağır hasta oluyor, babam adaylıktan istifa ederek o doktora sırasını veriyor. Doktor iyileşip milletvekili oluyor. Bunda da bir hayır varmış. Zaten Hasan Dedem ve Münevvere Nenem istememişti. Babam daha sonraki zamanda Yassıada dâvâlarına katılarak Demokratları savunmuştur.”

“Babam insanlara devamlı iyilik yapan, birleştiren, barıştıran, hoş görülü bir insandı. Avukatlığı bıraktığında dâvâ dosyalarını beraber ayıklayıp tasfiye ettik. Dosyaların arasında tahsil edilmemiş alacak senetleri vardı. O günün şartlarında yeni bir araba alacak kadar meblâğ tutuyordu. Hepsini yaktı. Niçin yakıyorsun dediğimde onları tanıyorum. Temiz insanlar, eğer ödeme gücü olsaydı şimdiye kadar muhakkak öderlerdi, dedi.

Daha sonra Afyonkarahisar’dan İstanbul Erenköy’e taşındık. Babam İstanbul’da 2002 yılında 90 yaşında vefat etti. Kabri, Afyonkarahisar Asrî Mezarlığındadır.”

HÜSEYİN YASUL , AV. HİKMET GÖNEN’İ ANLATIYOR

Necmettin Şahiner, Son Şahitler kitabı için Av. A. Hikmet Gönen’le röportaj yapmak için birlikte gittikleri Afyonkarahisar eşrafından Hüseyin Yasul, A. Hikmet Gönen’le müteaddit defa görüşmüş, sohbet etmiş. Kayıtlara geçen ve geçmeyen hatıraları vardır.

Bediüzzaman’ın Mahkeme dosyası, evrakları, dokümanları ve müdafaaların bulunduğu dosyayı daha sonraki bir zamanda A. Hikmet Gönen’den teslim alarak Yazar Necmettin Şahiner’e teslim etmek üzere İstanbul’a götürmüştür. Necmettin Şahiner’in müessif kaza geçirmesi üzerine Yeni Asya Gazetesi yönetimine dosyayı ne yapacağını sormuş. Onlar, İstanbul’da ikamet eden Av. İbrahim Ünlü‘ye teslim etmesini söylemişler. O da A. Hikmet Gönen’in verdiği Afyon Mahkemesi’nin bütün dosyalarını Av. İbrahim Ünlü’ye teslim etmiş.

Hüseyin Yasul, A. Hikmet Gönen’in hatıralarını anlatırken o zamanki heyecanı yaşadığını anlatıyor:

“Avukatlar, adliyedeki avukatlar odasında otururlardı. Ben dâvâya girince hepsi, heyecanlandı merak ettiler. Uzun süren mahkeme, saatler süren müdafaalardan sonra ertesi gün avukat arkadaşlar bana ‘dün neler oldu?’ bize anlat dediler: Ben uzun uzun sizlere izah etmeyeceğim. Kısa söylüyorum: Dün biz Nur deryasına daldık, çıktık anladınız mı? dedim.”

“Avukat arkadaşlar dâvâyı kaç paraya aldığımı sordular? Çok paraya, dedim. Hâlbuki para falan yoktu, dâvâyı Allah rızası için kabul etmiştim. Bediüzzaman “Ben Allah rızası için çalışıyorum. Benim talebelerim de Allah yolunda, din, iman yolundadır. Dünyalık maksadımız yoktur. Sözünden etkilenmiştim.”

“Annem-babam, iki çocuğum, hanımım ve ben altı nüfusa bakıyordum. Fazla tasarrufum olmamıştı. Bu dâvâyı aldıktan sonra içimde, evimde huzur oldu. Kazancım bereketlendi. Gönen pasajı ve dükkânları almak nasip oldu. İnsanlara yardım, hayır hasenat yapma fırsatı buldum.”

Risale-i Nurlar, bu ahir zamanın manevî hastalıklarına, inkârcı zihniyete karşı tatminkâr cevaplar veren iman hazinesi, Kur’ân hakikatleridir.

Afyon Cezaevi’nde bütün ağır ve zor şartlar altında Üstad, On Dördüncü ve On Beşinci Şuâyı telif etmiştir.

Afyon hapsinde 20 ay hapiste kaldıktan sonra beraat ederek 20 Eylül 1949’da serbest bırakılmıştır. Hapisten çıktıktan sonra 72 gün Afyon’da polis kontrolünde iskâna tabi tutulup, 28 Aralık 1949 tarihinde mecburi ikamet yeri olan Emirdağ’a döndü ve 23 Ağustos 1953’e kadar Emirdağ’da kalmıştır. Bu devirden sonra Bediüzzaman’ın mahkeme devri kapandı.

Üstadın herkese ders olabilecek örnek hayatı, çağın idrakine ders ve mesaj veren Kur’ân’ın tefsiri olan eserleri, milyonlarca Nur Talebelerine miras olabilecek ve insanlığı aydınlatabilecek ulvî ve kudsî bir devanın meşalesini yakmıştır. Allah ondan razı olsun.ş

Muzaffer Erol

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*