Nur Talebesi veya El-Ezher profesörü

Risale-i Nur Kur’ân âyetlerini tefsir ederken; izahları da ya başka âyetlerin meali, ya da hadîs mânâlarını ihtiva eden İslâmın ve imanın temel esaslarına dayanır.

Risale-i Nur; rivayet tefsiri gibi sırayla gitmez, belki dirayet tefsiri olduğundan, bir âyetin içine (muttasıl) diğer âyetleri de alır.

Risale-i Nur; ilim erbabı olmayanlara ilk bakışta bir zât’ın yorumları gibi algılanabilmişse de dikkatle bakanlar bilir ve bilmiş ki, bir âyet tefsir edilirken belki onlarca âyet o dersin yardımına koşmuş, bahsin metni âyet ve hadîslerle hikâye edilmiştir.

Sadece âyet ve hadîsler mi?

Kur’ânla beraber, diğer semavî kitap ve suhuflardan misaller getirilmesi gösterir ki, Risale-i Nur, tevhide dair İlâhî fermanları ve ders keyfiyetindeki kıssaları da içine alır. Hatta 8. Söz gibi Küçük Sözler suhuf-u İbrahim’den (as) alınmıştır. (Fihrist Risalesi).

Yine dikkatle bakanlar bilir ki, Risale-i Nur’da sayısız hadîs nakledilmiş, metinler hadîs mânâlarıyla bütünleşerek âyet mealleriyle de desteklenmiştir.

En can alıcı nokta ise, fen ve felsefeden beslenen bu asrın kafasına uygulanabilirliği mümkün görünmeyen hadîsler gayet aklî izah edilirken, mü’minlerin hadîslere olan imanını; “Bu zamanda akide-i avam-ı mü’minîni vikaye ve şübehattan muhafaza için yazılmış. Âhirzamanda vukua gelecek hâdisata dair hadîslerin bir kısmı müteşabihat-ı Kur’âniye gibi derin manaları var. Muhkemat gibi tefsir edilmez ve herkes bilemez. Belki tefsir yerinde tevil ederler.” şeklinde muhafaza etmek için yazılmıştır.

Bediüzzaman hadîs tekniğini ve ruhunu iyi bilen bir müceddid olarak âlimlerin anlaşamadığı; kimi zayıf dediği, kiminin inkâra kalkıştığı, kiminin de zahirine göre hükmedip aklın kabul etmediği garip yorumların tersine, akla ve zamana uygun te’vil etmiştir.

Risale-i Nur bilinmeden, özellikle ahirzamanla alâkalı müteşabih hadîsleri, geçmiş asırların şartlarına göre zahirce te’vil edilmez. Zira çağlar atlanmış, son düzlükte teknoloji baş döndürücü bir hızla kıyamete giderken, bu zamanın hükmünü ve bu asrın ihtiyaçlarını bilen biri, zamanın sahibi cevap vermesi lâzım.

5. Şuâ gibi ahir zaman röntgenini çeken Bediüzzaman; hadîsleri asrın idrakine uygun bir izah tarzıyla nazarlara vermesi, zamanın teknolojisini bilen bir âlim olması ve bu sebeple insanların içinde bulunduğu zamanı tanıması, Deccal – Süfyan gibi dehşetli şahısları tanıttırıp damlarına düşülmemesi için Mehdi-İsa (as) gibi müteşabih hadîsleri isabetle te’vil eder.

24. SÖZ VE HADÎS OKUMALARI

Özellikle 24. Söz’ün Üçüncü Dal’ı bu hadîsleri doğru analiz etmek için zaman ve anlayış farkını nazara vererek ders verir ki, bizi 1400 sene evveline götürüp öylece bu asra getirir.

Bir bakıma çağlar arasında gezdirerek, zaman okuması yaptırır.

Sadece bir misal;

“Din bir imtihandır, bir tecrübedir. Ervah-ı âliyeyi, ervah-ı safileden tefrik eder. Öyle ise ileride herkese göz ile görülecek vukuatı öyle bir tarzda bahsedecek ki; ne bütün bütün meçhul kalsın, ne de bedihî olup herkes ister istemez tasdike mecbur kalsın. Akla kapı açacak, ihtiyarı elinden almayacak. Zira eğer tamamen bedahet derecesinde bir alâmet-i kıyamet görülse, herkes tasdike muztar olsa; o vakit kömür gibi bir istidad, elmas gibi bir istidad ile beraber kalır. Sırr-ı teklif ve netice-i imtihan zayi’ olur. İşte bunun için, Mehdi ve Süfyan mes’eleleri gibi çok mes’elelerde çok ihtilâf olmuş. Hem rivayat dahi çok muhteliftir, birbirine zıd hükümler olmuş.”

Rabbimize hamd olsun ki, bütün bu izahları sahada hem de merkezinde görme fırsatları veriyor.

İşte bir anekdot:

Nur’un yüksek hadimi bir ağabey Mısır’da pazar yerinde gezerken gözüne bir kitap ilişir. Kitabın kapağında Deccalı tarif eden; alnında haza kâfir, bir gözü kör azman bir mahlûk resmedilmiştir. Kitabı yazan El-Ezher’de hadîs kürsüsü profesörüdür. Ağabeyimiz merak eder ve bu kitapla beraber El-Ezher’in yolunu tutar. Resimli kitabı bu profesöre göstererek, “Üç defa, siz Deccali böyle mi bekliyorsunuz” sorusuna, her defasında “evet” diyen bir profesörün böyle aciz cevabına sinirlenen ağabey teşekkür ederek ordan ayrılmak ister. Randevuyu ayarlayan Mısırlı ile profesör şaşkınlıkla; “Randevu talep etmek için bu kadar uğraşmanız bunun için miydi?” şaşkın bakışları arasında oradan ayrılır ağabey.

Çok ilginçtir bir zaman sonra rahmetli Sungur Ağabey de Mısır’da o kitabı görür ve aynı tepkiyi koyar.

Evet, Nur Talebesi iki öğretmen veya El-Ezher’de profesör olmak…

Profesör muhal bir tarzı bekliyor, Nur Talebeleri de imtihan şartlarında aklın kabulleneceği hakikî bir tarzda…

Yani Deccali Gulyabanî gibi bir mahlûk değil, zekâsını ve ilmini kötüye kullanan bir insanoğlu biliyorlar.

Ve biliyorlar ki din bir tekliftir. Teklif-i mâlâyutak yoktur. Yani hem imtihan edileceksiniz hem de imtihan cevapları net biçimde karşınızda olacak, Hz. Ebubekirlerle Ebu Cehiller bir pazarda haşrolacak, elmasla kömür aynı kökten olduğu halde tefrik edilmeyecek.

Yaşasın Nurlar, yaşasın Nurcular.

Haza min fadli Rabbî.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*