Nur Talebesinin aslî hizmeti

Bediüzzaman Hazretleri, Emirdağ Lâhikası’ndaki 30. Mektubunda bütün zamanları alâkadar eden bir mühim hususa, dikkat çeker ve ihtar eder.

Ömür sermayesi pek azdır; lüzumlu işler pek çoktur. Birbiri içinde iç içe dairelerin olduğu gibi her insanın en dar, ama en mühim dairesi olan kalb ve mide dairesinden, ceset ve hane dairesinden, mahalle ve şehir dairesinden ve vatan ve memleket dairesinden, dünya ve insanlık dairesinden, canlılar ve âlem dairelerine kadar her bir dairede vazifeleri bulunabilir. Küçük ve dar dairede mühim vazifesi bulunabildiği gibi büyük ve cazibedar dairede de küçük ve geçici vazifeleri olabilir. Fakat büyük dairelerin cazibedarlığı sebebiyle insan; küçük dairedeki aslî hizmetini bırakıp lüzumsuz ve afakî işlerle meşgul ederek, üzerine vacip olmayan şeylerle ömür sermayesini harcar.

İman ve hakikat noktasından bu çeşit merakların büyük zararları var. Dünya hâkimiyeti boğuşmalarında alâkadarane fikren, kalben karışmak ve meşgul olmakla, kısa zaman içerisinde esas vazifelerinden geri kalır, şevki kırılır, cazip olan öne çıkar. Böylece kalbî selâmeti, hüsn-ü niyeti, fikrî istikameti bozulmaya yüz tuttuğu gibi taraftarlık neticesinde ihlâsını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalır. Diğer yandan, taraf olduğu grubun zulümlerini hoş görür ve zulmüne ortak olur.

Dördüncü Mesele, 2. Dünya hengâmesinde nazarların dağılmaması için hapishanede telif edilen bir eserdir. İdamla yargılanma iddiasıyla mahkemeye verilen Bediüzzaman Hazretleri, orada nefsî bir savunma değil doğrudan imana hizmetini ön plana alarak bütünüyle iman hakikatlerinin ele alındığı Meyve Risalesi’ni hakikî müdafaaname diye tesmiye eder. İman hizmetinde bulunan Nur Talebesinin aslî hizmetinin alfabesi olan Dördüncü Mesele bu noktadan bütün zamanların üzerinde fevkalâde ehemmiyetlidir. Bakiye kalan diğer dairelerdeki hizmetlerinin ana ayar merkezi iman hizmetidir ve bu zaviyeden diğer vazifeler tanzim edilmelidir. Çünkü bütün sıkıntıların temelinde inançsızlık yahut iman zaafiyeti vardır. Böylesine mühim vazife ile vazifeli Nur Talebesinin nazarını dağıtması katiyyen caiz değildir.

İnsanın fıtratındaki merak gereği ve insanlığımızla doğrudan alâkalı olan hadiseler elbette bizi etkiliyor ve dolayısıyla ilgilenmek mecburî hâle geliyor ki vazifeli olduğumuz hizmetlerden kısmen ve muvakkaten uzak kalmak gibi zararlara rağmen uzak kalamıyoruz, denilebilir.

Bu gerekçeye mukabil şöyle deriz: Bu dünyaya kulluk vazifesiyle gönderilen fâni insanın mahiyetine yerleştirilenlerin şahadetiyle insanın istikametinin kabirden geçen ahirete yönelik olduğu bilinen kesin bir büyük gerçektir. Evet, herkes ve özellikle mü’min için kabre imanlı girmek ya da girememek dâvâsı açılmıştır. Zor günler geçirdiğimiz bu günlerde de bu dâvâ söz konusudur. Vefat eden kırk kişiden birkaç kişinin kabre imanlı girdiği bir zamanda, ehemmiyetli zamanı, çok ehemmiyetli olan bu dâvâda kullanmak gerekir.

Ülkemizde ve İslâm âleminde terör hadiseleriyle vefat eden şehitlerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine sabır, yaralı kardeşlerimize şifalar diliyoruz. Sulh ve sükûnun, emniyet ve asayişin; iman hizmeti ile mümkün olduğuna ve bu alanda hizmet eden nice ehl-i imanın hizmetlerini takdir etmekle beraber Risale-i Nur’un da bu sahada emsalsiz bir hizmet vesilesi, kabre imanlı girme konusunda son derece mühim bir dâvâ vekili olduğuna inanır ve şahadet ederiz.

Fitne ve fesadın durdurulması, doğrudan vicdanın uyandırılması ve etkin kılınmasıyla mümkündür. Bunun için Nur Talebelerinin doğrudan ve sadece Allah rızası için yaptıkları asayişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti gayet mühimdir. Bu noktadan Nur Risalelerini okuyanların, nazarlarını dağıtmadan aslî hizmetleri olan iman hizmetine ziyade ehemmiyet vermeleri elzemdir, vaciptir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*