Nurcular ‘Nurculuğu’ anladıklarında

Nurcu olmakla, ‘NURCULUĞU’ anlamak aynı şey değil.

Çünkü Nurcuların yapmış oldukları birçok faaliyet Nurculuğu yansıtmıyor. İyi yapıyorum diye yaptıkları pek çok şey dahi Nurculuğa zıt. Sanki Risaleler başkasına okunsun diye yazılmış. Külliyatı hazmetmeden şu ya da bu sebeple, ‘Bindik alâmete gidiyoruz kıyamete’ tarzında hareketler en evvel Nurculara zarar veriyor.

2011 yılında yapılan; “İslâm Toplumlarının Geleceği ve Dünya Barışı” konulu bir BEDİÜZZAMAN panelinde konuşmacı olarak katılan bir sosyolog 45 dakika konuşmuştu. Hutbe-i Şamiye adlı eseri inceleyip mesajlarını aktarmıştı. Konuşmasının sonlarına doğru, Bediüzzamanın ‘En büyük bir Sosyolog’ olduğunu ve Risale-i Nur’un dünyaya tanıtılması gerektiğini ve bir gün mutlaka bütün dünyanın tanıyacağını söyledi. Bu tanıtma işini, ”Risale-i Nur’u hakkıyla anlayan ve anladığını yaşayanlar yapacaktır” dedi.

Salon çok kalabalık ve benim gibi “Nurcuyum” diyenlerin de çok olduğu bir atmosfer vardı. Merakla biz işin neresinde olduğumuzu bekliyoruz. Adam dedi ki; “Bu Risale-i Nur’u gün gelecek bütün dünya tanıyıp anlayacak. Risaleleri tam anlayanlar, dünyaya da anlatacaklar. Ama ‘O Nurcular’ sizler değilsiniz. Çünkü siz Risale-i Nur’u anlayamadınız. Anlamayanlar yaşayamazlar ve yaşayamayanlar da anlatamazlar.”

İçime sindiremedim. Çünkü o tarihte 38 senedir Risale-i Nur okuyordum ve kendimce Nur hiz- metine koşturuyordum.

Bizim merakla beklediğimizi ve biraz da alındığımızı gördüğü için sebeplerini anlatmaya başladı. Dedi ki; “En başta sizler birbirinizle uğraşıyorsunuz, tenkid ediyorsunuz ve dünya ile uğraşmaya vakit bulamıyorsunuz. Bu halinizle risaleleri anlamadığınızı göstermiş oluyorsunuz. Sonra çok aceleci davranıyorsunuz ve basamakları atlıyorsunuz. Hoşlanmasanız da, ikna etmeyi değil, icbar etmeyi seçiyorsunuz. Okuduklarınızı değil, tanıdıklarınızı takip ediyorsunuz vs” anlamına gelen şeylerdi.

Biraz şok olmuştuk tabi ki. Hâlbuki en çok alkışı o almıştı. Hoşlanmadık, ama vakıa buydu ve adam haklıydı. Bu hadise benim için ilk değildi. Risale-i Nur’u anlamada zorluk çektiğimizi ve objektif olamadığımızı daha önceleri de görmüştüm. Yıl 1988-89 İngiltere Manchester şehrinde kalırken bir ev kiraladık. Haftada iki gün ders yapıyoruz. Bir gün Türkiye’den gelenlerle, bir gün de yabancı ülke vatandaşlarıyla dersler yapıyoruz. Her branştan doktora yapanlar, araştırma yapmak için gelenler ve çeşitli fakültelerde okuyanlar geliyorlardı.

Bir gün İngiltere’de doğup büyüyen edebiyat son sınıf öğrencisi biri zili çaldı. Tanıştık ve misafir ettik. Bir hafta bizimle kaldı ve kütüphanede araştırma yaptı. Kendisi başka bir şehirde ikamet ediyordu ve şimdi bir İngiliz üniversitesinde prof olarak çalışıyor. O zaman da 15 yıldır Risale-i Nur okuyordum, o ise bir iki yıldır eserleri tanıyordu. Pazar günü kahvaltıdan sonra İngilizce ‘Tabiat Risalesi’ni verip ve bir ders yapmasını rica ettik. İyi ki ona ders yaptırdık. Dersin bir yerinde satırlara bağlı kalarak san’at-san’atkâr ilişkisini öyle bir vurguladı ki, mest olduk. Bizim feleğimiz şaştı, biz ise ders yaparken çoğu kez ‘malûmatfuruşluk’ yaparız. O gün Türkiye atmosferinin Nurculuğu anlamaya henüz müsait olmadığını düşünmüştüm. Çünkü taklitçilik engeli vardı.

Aradan geçen 23 sene sonra panelde bir sosyolog prof.’da aynı şeylere dikkat çekiyordu. Yani Nurcular ‘Nurculuğu’ anlamak zorundalar. Anlamak için, anladığını yaşamak için, anlamadı ise anlayıncaya kadar Risale-i Nur’u okumak zorundalar. Çok şükür şim- dilerde biraz daha mesafe kat edildi, ama yetmez. Gayretlerimizi arttırmak zorundayız. Birçok bölgelerde olduğu gibi “mütalâalı” okumaları sıklaştırmak lâzım.

Umumî derslerin haricinde mümkünse ihtisas okumaları tarzında ve bir bakıma masa çalışmaları şeklinde açılımlar yapmak durumundayız. Mütalâa ederken de bir kişi ya da kişilerin ortama hâkim olup yönlendirmesine fırsat vermeden bütün katılımcıların anladıklarını ifade etmelerine imkân sağlanmalıdır. Çünkü Üstadımız sabah derslerinde, okuyan ağabeyimize durdurup; “Hüsrev sen ne anladın? Tahir sen, Zübeyir, Sungur, Bayram vd sizler nasıl anladınız?” der ve bütün ağabeylere tek tek sorar. Sonra “Ben de böyle anlıyorum” tarzında ders yaptığını zaman zaman rahmetli Bayram Ağabeyden dinlerdik.

Her şeye rağmen, hiçbir engele takılmadan, Nurculuğu hakkıyla anlayıp yaşamayı ve muhtaç olanlara ulaştırmayı Allah bütün Nurculara nasip etsin. Cenâb-ı Hak, İttihad-ı İslâmı lütfedip bizleri muradına razı eylesin. İnşallah. Âmin.

Sabahattin Boyacı

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*