Nurcuları sevdiğim için buradayım

Image
Yalova Işık Derneğinden Hıristiyan bir Alman olan Mikail Feulner, geçtiğimiz günlerde Risale-i Nur Enstitüsü’nün Yalova’da düzenlediği “İslam Toplumlarının Geleceği ve Dünya barışı” adlı panele katılmıştı. Arkadaşımız Yavuz Topalcı’ya konuşan Feulner, orada bulunmasını, “Sizi sevdiğim için varım. Müslümanları sevdiğim için varım. Nurcuları sevdiğim için varım” cümleleriyle açıkladı.

Hıristiyan bir Alman, Mikail Feulner: Bediüzzaman’ın 'Müslüman İsevîler' açıklaması beni etkiledi

“Hem âlem-i insaniyette inkâr-ı ulûhiyet niyetiyle medeniyet ve mukaddesat-ı beşeriyeyi zîrüzeber eden Deccal komitesini, Hazret-i İsa Aleyhisselâmın din-i hakikîsini İslâmiyetin hakikatiyle birleştirmeye çalışan hamiyetkâr ve fedakâr bir İsevî cemaati namı altında ve ‘Müslüman İsevîleri’ ünvanına lâyık bir cemiyet, o Deccal komitesini, Hazret-i İsa Aleyhisselâmın riyaseti altında öldürecek ve dağıtacak, beşeri inkâr-ı ulûhiyetten kurtaracak.”
Bediüzzaman, 29. Mektub

Risâle-i Nur Enstitüsü Yalova temsilciliğinin geçtiğimiz günlerde düzenlemiş olduğu “İslâm Toplumlarının Geleceği ve Dünya barışı” adlı panelden bahsetmeyeceğim size. O paneli en ön sırada ilgiyle takip eden birisi vardı. Mikail Feulner (Bu noktada adının Michael mi, Mikail mi olduğunu tam olarak bilmiyorum, ama herkes Mikail diyor. Adını sorduğumda o da Mikail dedi.) Mikail Feulner, Yalova Işık Derneğinden bir Hıristiyan. O akşam Alman disiplinini hatırlatırcasına tam vaktinde gelmiş ve en ön sıraya geçerek oturmuştu. Panel boyunca konuşmacılara ve ekranda dönen sinevizyona dikkat kesildi. Kimsenin ondan haberi yoktu. Çünkü bizden biri gibi davranıyordu. Bizden biri derken Türklüğü kast etmiyorum. Bizden işte.
Beni tanıştırdıklarında çok şaşırdım. Bir Alman ve aynı zamanda Hristiyan birisi, paneli takip edecekti. Panel başladıktan sonra “Belki birazdan gider” diye düşünmedim değil. Panel öncesi ayak üstü konuşmamızda “İstanbul’dan arkadaşım gelecek. Onu iskelede karşılamam gerekiyor. İnşaallah Üstad ile ilgili önemli şeyler kaçırmam.” cümlelerini bize karşı kurarken, aslında bir anlamda duâ ediyordu. Gitmedi ve panel boyunca en ön sırada pür dikkat konuşulanları dinledi.
Panel öncesi ayaküstü konuştuklarımızdan bahsettikten sonra Mikail’in hikâyesinden de kısaca söz edeceğim. Mikail’e, “Niye buradasınız? Hıristiyansınız. Almansınız. Türkiye’de kimi çevreler tarafından insanların korkutulduğu bir İslâm âliminin vefat yıldönümü çerçevesinde düzenlenen geceye geliyorsunuz.” diye sordum. “Din düşmanlığı olamaz ki, olmamalı. Hepimiz insanız ve her şeyden önemlisi inançlı insanlarız. Burada niye varım sorusuna gelince. Sizi sevdiğim için varım. Müslümanları sevdiğim için varım. Nurcuları sevdiğim için varım.”
Bediüzzaman’ı nasıl ve nerede tanıdığı sorusunu sorduğumuzda da, bir komşusu aracılığıyla tanıştığını ve onun Müslüman İsevîler ile diyalog sürecine dair açıklamalarından etkilendiğini söylüyor. Risâle-i Nurları ise hâlâ okuyamadığını mahcubiyet içerisinde ifade ediyor.
Ayak üstü konuşmalarımız sonrasında panel başladı. Akşam eve gittiğimde babama Mikail’in hikâyesini sordum. “Bir tevafuk” dedi. Yeni Asya gazetesi Yalova temsilcimiz Hasan Hüseyin Ürekli Ağabey ile başlayan muhabbet, tamamıyla bir diyalog sürecine dönüşmüş. Haftalık sohbetlere çağırdıklarını ve her hafta olmasa da geleceğini söylemiş. “Peki ya siz?” diye sorduğumda ise, “Pazar günü (geçtiğimiz Pazar) bir heyet olarak öğle namazında Fatih Camii’nde buluşup oradan Paskalya bayramlarını kutlamaya gideceğiz.”
Sizin anlayacağınız Yalova’da belki bir avuç diye ifade edebileceğiniz kahramanlar, dünyaya hakikatleri ulaştırma anlamında gayret gösteriyorlar. Bu alanda Kültürlerarası Köprü Derneği’nden Hakan Yalman Ağabeyi çağırıp çağırmadıklarını sorduğumda ise, “Geçen bahardan bize sözü var. Bir hafta sonu çağıracağız” dediler. Bu vesile ile bu çağrıyı Hakan Ağabeye ulaştırmış olalım. Yazımızı da Yalova’daki ağabeylerimizi bana hatırlatan şu satırlarla nurlandıralım inşâallah:
“Ey yüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş, sâkitâne benim sözümü dinleyen ve bir nazar-ı hafî-i gaybî ile beni temaşa eden Saidler, Hamzalar, Ömerler, Osmanlar, Yusuflar, Ahmedler, v.s. size hitap ediyorum.
“Tarih denilen mâzi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla sizinle konuşuyorum. Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim. Siz inşaallah cennet âsâ bir baharda gelirsiniz. Şimdi ekilen nur tohumları zemininizde çiçek açacaklar…”
 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*