Nurculukta Yeni Döneme Doğru – 9

Hür İradeleri Uyandırmak ve Hakikati  Dalgalandırmak Bizim Vazifemizdi…

On iki Eylül felaketinden önce öyle idi. Nurculukla demokratlık mütesaviyen ilerliyordu, Türkiye’de… Nur cemaatinin keyfiyete kuvvet verecek nisbette kemiyeti de vardı. Kur’an ve İman davasının gözü pek fedaileri; hem kaybolan şeairlerin peşinde koşturuyorlar, hem bid‘a dalgalarına set olmaya  gayret ederlerken, Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar gidip “hür iradeleri” uyandırarak efkar-ı ammeyi milli ve dini değerler etrafında toplamaya çalışıyorlardı. Üstadlarının emirleri istikametinde „demokratlara nokta-i istinad“ olmaya koşuyorlardı. Ferah, hayır, sürur ve de nostalji ile andığımız o zamanların hikâyesi ağabeylerce yayınevimizdeki kitaplarla kısmen yayınlandı. Üstadımızın zamanındaki lahikaları ve de mahkeme  müdafaalarını aynen taakip ile; Zübeyir Gündüzalp ile Bekir Berk ağabeylerin meşveretçe  mahrem ve geniş dairelere yaptıkları tebliğatları da az çok biliyoruz. İslâmiyet ile alakalı her meseleyi kendi meselesi kabul ederek Müslümanların imdadına koşan o ağabeylerin üslup ve haykırışlarını On iki Eylül felaketine kadar devam ettirerek; hem Türkiye ve hem de Alem-i İslâm kamuoylarını devamlı teyakkuzda tuttuğumuzun şahitleri olan yayınlar ortadadır. Demokratlara demokratlığı ders veren ve çoğu kez ikazlarla hatırlatan bu cemaatin, On İki Eylülün müstebit Cuntası ve nifağa alet olmuş ANAP yönetimine rağmen, hem hür iradeleri harekete geçirme ve hem de demokrasi ve din düşmanlarına karşı hakikati dalgalandırmada en büyük vazifeyi canla başla ifa ettiğine; Yasaklı Türkiye’nin tüm siyasi mağdurları hem şahittirler ve hem de bir fazilet nişanesi olarak Nurcuların bu gayretlerini alkışladılar.

Elbette o zamanlar, bu derin ve münafıkane projenin (12 Eylülün) on yıllarca devam edebileceğini tahmin edememiştik. Ta o ekipten bir generalin „bin sene devam edecek!“ diye küstahça millete meydan okuduğu deme kadar… Ayrıca bu „zehirli hançerin“ dahilî olduğunu zannediyorduk… Ta ki, o dönemin Amerikan istihbarat şefi neocon James Woolsey‘nin itirafları ortaya dökülünce, Kemalistlerin bu işi direk Neocon-neoliberal ittifaka ihale ettiklerini ve bundan böyle Türkiye’dekilerin, icrada yalnızca bir şube mesabesinde kalacaklarını da anlamış olduk. Ve arkasından global projeler, dev sermayeler ve çekirge sürüsüne benzer kadrolarla, Türkiye Nurculuğu dahil Anadolu’daki Müslümanlara hücum ettiler. Belki de dünyanın şartlarını önceden okuyamadığımızdan hazırlıksız yakalandık, ahirzaman’ın şer ittifakına…

Yazımızın başında ifade ettiğimiz üzere; demokratlara yapılan müdahalelerle Nurculara yapılan müdahaleler paralel zamanlarda cereyan ediyordu: Amerikan neoliberallerinin Tansu Çiller çizgisini demokratlara dayatmasıyla başlayan ve günümüze kadar devam eden infaz sürecinde, en az beş su-i kastın hürriyetperverlere yapıldığını azıcık düşünürseniz, bu hadiselerin faillerini de çıkarırsınız. Genç Parti tiyatrosu da dahil… Nurcuların da (Meşvereti sistemleştirmeye çalışan ve efkâr-ı ammede kimliklerini dalgalandıran; gazetesi, dergileri, kitapları ve konferanslarıyla Nurların mesajını hayata aktaran Nurcular…) tam beş kez müdahalelere maruz kaldıklarını ve Yeni Asya’dan koparılan her parçanın „koruma altına alındığını“,  bu cemaati yakından tanıyan herkes az çok biliyor. Şu gerçeği de bu vesile ile belirtelim… Derin Devlet’in Risale-i Nur Cemaatinden, 1960’lardan bu yana kopardığı her parçayı, mahallemize yakın olan „siyasal İslâmcılara“ nasıl teslim ettiği de çok yakında konuşulmaya başlanacaktır. Belki de bu nifak tezgâhlarının hikâyeleri, dönem dönem ve etap etap yazılarak, istikbaldeki nurcular için yakın tarihimizin bir çok karanlık köşesi ışıklandırılacak diye ümit ediyoruz.

Türkiye’nin 1987 de kıl payı ile tekrar kısmi demokrasiye geçişini sağlayan Nurculara uygulanan muhasaranın şiddetine, geçmişteki yazılarımızla azıcık dokunmuştuk. Dış dairede demokrasiye ve iç dairede meşveret-i şeriyyeye şuurluca hücum edenlerin „güz mesimlerine“ girdiğimizi herkes bilmeyebilir. Fakat; Nur talebelerinin yoğunca okumalara başlamaları, adavet ve gıybetin dehşetini yaşayarak anlamaları, muhabbet ve ümitle donanmaya başladıkları şu günlerde, tüm nazarların istikbale kilitlendiğini de görüyoruz. Yeni Asya’yı fedakârane bir surette neşreden bahtıyarlar yalnızca „nurculara“ ümit olmuyorlar; enselerinde kemalistlerce boza pişirilen diğer dini cemaatler kadar, nahakk zindana düşmüş nice yüz binlerce masuma da ümit oluyorlar. Zalimlere haykırışlarını, insani hürriyetleri dünyanın en yüksek zirvelerinde dalgalandırmalarını, münafıkların tezgâhlarını örten kara örtüleri paramparça etmelerini, Mesihî Avrupa ile aramızdaki kurtuluş köprülerini inşaalarını ve global saldırgan dinsizliğe set vurmalarını artık tüm dünya biliyor ve görüyor…

İnşaallah devam edeceğiz.

Benzer konuda makaleler:

7 Yorum

  1. Doğru tarihi yazmak isteyenlere kapı açacak bu yalnızca bir gurubumuzu alakadar etmiyor. Geniş bir bakış açısı…

  2. Kotarılan en son fitnenin, inayet-i hâssa altındaki şahs-ı mânevinin derin ferasetiyle nasıl püskürtüldüğünü bir defa daha yaşayarak gördük elhamdülillâh. Şimdi vazife, bu tamir ve restorasyon devresini çok dikkatli bir hassasiyetle tamamlamak. İnşaallah va’d-i İlâhi ve beşaret-i Üstad, bizler nöbetimizde pürdikkat olduğumuz ölçüde en yakın zamanda tahakkuk edecektir. Dua ve tebrikler…

  3. Bir taraftan iç muhasebe, bir taraftan tarih, bir taraftan da ufuk veren ve kimseyi incitmeyen bu tür yazılara çok ihtiyaç var. Euronur ile yazarını tebrik ediyorum.

  4. Hak uğrunda fedai olmak çok çetin imtihanlar gerektiriyormuş. Üstad gibi zindanlarda soğuklarda zehirlenmesekte, zehirli hancerlerden manen nasıl kurtulacagimizin formülünü de güzelce vermişsiniz.Allah razı olsun.

  5. Bir dava ugruna rastlanilan, maruz kalinan engeller, baskilar, zulümler, entrikalar, zorluklarin tüm nüanslari son yüzyillarda emsaline rastlanilamamis boyutlarda merhum ve muazzez Üstadimiz Bediüzzaman Said Nursî ve Kur’anin bir mu’cizesi olan Risale-i Nur Külliyati bu mukaddes iman davasi etrafinda kenetlenen Nur Talebeleri namiyla yadedilen kervanin yolcularinin yasantilarinda daima olagelmistir ve bu kiyamete kadar da devam edecektir. Bu süreclerden kesitleri mercek altina alip hatirlatmak, göstermek belki de teshir etmek vazifesi de gayet mühimdir. Bu vazifeyi omuzlayan yazarimizi can-i gönülden tebrik ediyor, kalemi zeval bulmasin diyorum.

  6. Yaşadığımız hakikatleri ve unuttuğumuz demleri tekrar yada getiren şu yazı serisinin tüm güzel zamanlarımızı içine almasını diliyorum.

  7. Türkiyenin demokrasi tarihini nurculugun tarihine baglayıp ikisinin de hangi elden entrikalarla sekteye uğratılıp bozmaya çalışıldığı öz ve veciz bir şekilde analiz edilmiş. Müstakbeli sağlam zemine oturtmak için geçmişten ders alınmalı.
    Ümitvar bir yaklaşım tebrik ediyorum!

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*