Nurlu mekânlardan Cennet köşklerine

Tahavvülat-ı zerrât, eşyada hususan âlem-i şehadette Esmâ’-nın gergef gergef dokunan ince nakış ve tezyinâtının muhteşem ve sırlarla dolu tecellisi. Bu sırla, esirin esrarlı dünyasında her zerre, Rabbin “Kün” emriyle hareket ederek, yine emr-i İlâhî muvacehesinde bazen baharda bir sarı çiçek olur; en ince nakış, koku ve renkleriyle güler yüzümüze… Bazen müşterilerini bekleyen çeşit çeşit hadsiz koku ve tatlarda meyve olur, yazlarda asılır ağaç dallarına…

Kâinat çarşısında her an levhalar değişir, bakarsın ki aynı zerre, dalında bir sarı yaprak olur, her an düşmeye mahkûm; hatırlatır varlıkların en eşrefi olan insana hayat ve ölüm arasındaki ince çizgiyi.

Kâinatı içine alacak kadar geniş, san’atlı ve esrarlı o zerre, bazen kış olur, herbiri Yaratanın benzersiz bir alâmet-i farikası olan kar taneleriyle örter âlemin yüzünü, uyandırır dünya kışında olanları Haşrin cennet müjdeleriyle…

Aynı zerre, imbiklerden süzülür, terakkî ede ede yükselir varlık âleminin en yüce dağlarına, orada demir atarak Kâinat Sultanı’nın muhatabı olan insan olur.

Her hadisenin, her ânın ve her şeyin, her tahavvülâtın bir zirvesi olduğu gibi, yaratılış tecellîlerinin on sekiz bin âleminde zerre, terakkî ede ede, yükselir en son zirveye Gül-i Muhammedî olur; yokluk âlemlerinden kurtararak teselli eder beşeri, müjde verir varlık âleminin ebedî ve sonsuz ülkelerinden, zerrelerin teâlî edip kerpiç ve tuğlaları olacağı Cennet köşklerinden…

Âlem-i ervah limanından Rabbin emriyle ruh sür’atinde ayrılıp dünyaya gelen her insan, ebedî saadet saraylarını kazanmak ve kaybetmek savaşının en çetinlerinin yaşandığı nefis ve dünya meydanında yaşadığı her ânında, kendi vücudunda ve yaşadığı âlemde tahavvül ve hareket eden zerrelerin mahiyetine âmâliyle ayna olarak, ya onları elmas değerinde muhafaza eder; ya da yanlış istimal ile tahkir ve tezyif ederek onları elmastan kömüre kalbeder. Bir diğer ifadeyle, bir ömür boyu insanın vücuduna giren veya insanın hayat mertebelerinde yer alan her bir zerre, âlî mertebeler terakki ederek ya Cennet köşklerinin elmas, yakut ve zümrütten bir köşkü olur; ya da en edna bir mertebeye tedennî ederek cehennem zindanlarına azap kömürleri olur.

Kısacası, insan bu meydan-ı imtihan olan dünya hayatının her ânında, bir dümenci neferi hükmünde olan cüz’î iradesinin de sevkiyle, ya Cennet köşklerinin veya—Allah korusun—cehennem zindanlarının ustası olmaya devam eder. Bundan da kaçışı yoktur.

İnsanlığın dünya saltanatının ve fantaziyelerinin içinde boğulup çıkmaza düştüğü fitne-i ahirzaman olan günümüzde, insanlığı ve hususan Müslümanları gaflet ve yokluk girdaplarından kurtararak, zerrelerinin bile ebedî saadet saraylarına ehil ve lâyık hale terakkîsinin yollarını gösteren Kur’ân Nurları Risale-i Nur’un 30. Söz 2. Maksad 3. Noktası’nda zerrâtın teâlîsi şu muhteşem ifadelerle anlatılır:

“Tahavvülât-ı zerrâtın ve zîhayat cisimlerde zerrât harekâtının binler hikmetlerinden bir hikmeti dahi, zerreleri nurlandırmaktır ve âlem-i uhreviye binâsına lâyık zerreler olmak için, hayattar ve mânidar olmaktır. Güyâ cism-i hayvanî ve insanî, hattâ nebâtî, terbiye dersini almak için gelenlere bir misafirhâne, bir kışla, bir mektep hükmündedir ki, câmid zerreler ona girerler, nurlanırlar. Âdetâ bir tâlim ve tâlimâta mazhar olurlar, letâfet peydâ ederler. Birer vazifeyi görmekle, âlem-i bekâya ve bütün eczâsıyla hayattar olan dâr-ı âhirete zerrât olmak için liyâkat kesb ederler.”

Kur’ân nurlarının mütalâa edilip yaşandığı, Rıza-i İlâhî ve Sünnet-i Peygamberî boyasıyla boyanıp hayatlanan her an ve hususan tefekkür-ü imaniyenin yaşanarak imanın arttırıldığı sohbet halkalarının her ânı, ileride cennette yaşanacak hallerin çekirdeğidir. Peygamberimiz (asm) lillah dairesindeki sohbet ve zikir halkalarının güzelliğinden ve onların içinde taşıdığı cennet köşklerinden birçok hadisinde haber verir.

İşte bunlardan bazıları:

* “Cennet bahçelerine uğradığınız zaman oralardan faydalanın.” Sahabe dedi ki:

“Ey Allah’ın Rasûlü! Cennet bahçeleri de nedir/nerelerdir?” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Zikir halkalarıdır.”

Diğer bir rivayette de şöyle der: “Cennet bahçeleri, ilim meclisleridir.”

* “Gurfeler (cennet köşkleri) kırmızı yakut, yeşil zebercet (zümrüt) ve beyaz incidendir. Onlarda hiçbir kusur ve ayıp yoktur. Cennet ehli bunlara, sizin gökte, doğu ve batıdaki parlak yıldızlara baktığınız gibi bakarlar…” (Ramuz el-Ehadis-1, s. 225/6)

Elbette kâinatın en muhteşem varlığı olarak en mükemmel cihaz ve duygularla donatılıp, Kâinat Sultanınca en üst derecede muhteşem sofralarla ağırlanan beşerin vücut ve harekâtındaki tahavvülât ve yapılan masrafı bu geçici dünya hayatı korutmaz!

Çıkılan her yolculuk sonunda elde edilen sonuçlar yapılan masrafları karşılamayacaksa, Anadolu’da kullanılan güzel bir tabirle, “Bu kadar masraf bu işi korutmaz.”
Öyleyse bu yüksek emek ve hadsiz masrafları ancak müstemir (daimî) saraylar ve cennet köşkleri korutur!

Cenâb-ı Hak, a’mâlimizle her ânımızda Cennet köşklerinin bânisi olanlardan eylesin bizleri… Âmin!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*