Nurs’u görmek yetmez

Salı akşamı başlayan ve Cuma akşamı (1-4 Ekim 2013) sona eren “Bediüzzaman’ın Yolu” gezimiz vesilesiyle Van, Bitlis ve Nurs’u ziyaret etme imkânı bulduk. Kısa bir süre zarfında çok sayıda “Nur Menzilleri”ni ziyaret etmek gruptaki herkesi heyecanlandırdı.

Ziyaretimizin son gününde (4 Ekim Cuma) sabah erken saatlerde Tatvan’dan yola çıkarak Hizan istikametinden Nurs’a ulaştık. Daha önce de ziyaret etmek istediğimiz bu nurlu beldeye gitmek, çeşitli maniler sebebiyle nasip olmamıştı. Bu defa nasip oldu ve Üstad Bediüzzaman Said Nursî’nin doğduğu evi, köyü ve muhtemelen altından ceviz topladığı ağaçları da gördük.

Nurs, ‘nur inkılâbı’nın yaşandığı bir köy. Uzun yıllar ‘kuş uçmaz, kervan geçmez’ olan bu köyümüz artık ziyaretçi akınına uğruyor. Risale-i Nur Külliyatı’nı okuyan, Bediüzzaman Said Nursî’yi duyan herkes, bu eserleri telif eden zatın doğduğu köyü, beldeyi merak ediyor.

Hizan Kaymakamı Sedat İnci, gazeteci ve turizm operatörlerinin ağırlıklı olduğu ekibi “Tağ Medresesi”nin yanında karşıladı. Geçmiş yıllara nisbetle Nurs Köyü’nde maddî anlamda çalışmalar yapılıyor. Yolları asfaltlanmış, dere ıslâh çalışmaları yapılmış ve yeni yatırımlar da devam ediyor. Misafirler için ‘dershane’ var ve hanımlar için de ayrı bir bina yapılıyor. Bunun yanı sıra, köyün ortasından geçen ve mezarlıklara kadar ulaşan yaya yolu da ıslâh edilecek.

Cuma namazını yeni ‘Nurs Köyü, Bediüzzaman Külliyesi Camii’nde kıldık. Yeni cami, ‘eski cami’ yıkılmadan, onun üzerine yapılmış. Caminin yapılması esnasında okuyucularımızın büyük desteği olmuştu ve onun neticelerini gördük. Heyetle birlikte, Cuma namazı sonrasında ‘Nurs Kabristanı’nı ziyaret ettik. Üstad Bediüzzaman’ın babası merhum “Sofi Mirza”nın kabri de burada. Kabristanda Yasin-i Şerif okundu ve duâdan sonra yeniden köye dönüldü.

Nurslular, misafirleri bölüşerek evlerinde ağırladı ve öğle yemekleri yenildi. “Ben aç değilim, yemek istemiyorum” diyenlere hiç fırsat vermediler ve içten gelen bir kardeşlik duygusuyla hepimizi bağırlarına bastılar ve bereketli ekmeklerini bizimle paylaştılar. Allah hepsinden razı olsun.

Öğleye yakın bir vakitte ulaştığımız Nurs’tan, ikindiye yakın bir vakitte ayrılmak durumundaydık. Çünkü biletlerimiz alınmıştı ve epey yolumuz vardı. Nurslularla, ‘dershane’nin önünde tek tek vedalaştık, duâlarını aldık ve selâmlarını getirdik. Dönüş yolu, Hizan değil de Müküs/ Bahçesaray üzerinden Van şeklinde planlandı. Nurs-Bahçesaray-Van yolu güzel bir şekilde asfaltlanmış olmasına rağmen çok virajlı bir yol. Ama bu zorlu yoldaki güzellikler insanı cezbediyor. Kuru dağlar, koyun ve keçi sürüleriyle doluydu. Hele Bahçesaray’ı tepelerden seyretmek, batan güneşin parıltıları tam bir tefekkür imkânı sunuyordu, ama zaman aleyhimizde işliyordu. Neticede vaktinde Van Havaalanı’na ulaştık, akşam ve yatsı namazlarımızı da havaalanında kılmak nasip oldu.

Tabiî ki Nurs’u görmek, orayı ziyaret etmek önemli, ama yetmez ki! Aslolan, Nurs’ta parlamaya başlayan ‘Nur’ların nasıl olup da dünyayı ışıklandırdığıdır. Bu nurlanmanın temelinde ihlâs var, samimiyet var, hakta sebat var… Bu açıdan, Nurs’a seyahat kadar “Nurlara seyahat” da ihmal edilmemeli. Belki de “Nurlara seyahat” çok daha önemsenmeli. “Nurs”u hatırlayıp, “Risale-i Nurları” ihmal etme yanlışına düşmemeliyiz.

Tevafuken, bir gün önce Rize/Pazar’dan yola çıkan “Nur Yolcusu” Abdullah Bal’la Nurs Kabristanında tanıştık ve onun şu sözleri dikkat çekici oldu: “Yakın zamanda Hıristiyanlar da merak edip Nurs yollarına düşecek…”

Hem Nurs yollarına, hem de “Nur Yolları”na ilerleyelim inşaallah…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*