Nur’u söndürmek isteyen İmran Öktem

Yakın Tarihten Portreler

Bütün dâvâsı “imâna hizmet” olan Said Nursî’ye düşmanlık edenlerin, o zâta kin ve öfke dolu sözlerle saldıranların, akla hayale gelmedik iftiralarla karalamaya çalışanların, bu dünyada da rezil olduklarına ve zelil bir vaziyete düştüklerine şahit olmaktayız.

Evet, nesillerin imânına hizmet için hayatını fedâ eden Bediüzzaman Hazretlerine kasten ve bilerek düşmanlık edenlerin, aynı zamanda “dine/imâna muarız” kimseler olduğunu ve her vesileyle dindarları rencide edici söz ve davranışlarda bulunduklarını gàyet iyi biliyoruz.

Bu meyandaki bilgiler, yakın tarihimizin ibret sayfalarında kayıtlıdır.

İşte o ibretli tablolardan biri:

1966’da Yargıtay Başkanı olan İmran Öktem, aynı makamda iken 1 Mayıs 1969’da öldü. İsmet Paşanın da katılmış olduğu cenaze merasimi hayli olaylı geçti.

Tabutu, Ankara Maltepe Camiine götürülürken, ortam iyice gerilmeye başladı. Cami cemaatinden hiç kimse gelip cenaze namazına katılmıyor. Dahası, hüviyeti mâlum o şahıs için bir dinî merasim yapılsın istemiyor.

Cemaat gibi imamlar da aynı durumdaydı. Nitekim, imamlardan hiçbiri onun cenaze namazını kıldırmak istemedi.

Bunun üzerine, çevreden uyduruk bir imam bulundu; fakat, yine de elektrikli didişmenin önüne geçilemedi.

(Orada İsmet Paşanın yanına gidip “Paşam, ben namaz kıldırabilirim diyen kişi, Yargıtay üyelerinden birinin kardeşi olan İzzet Gözübüyük’tür. İnönü’ye ayrıca “Paşam, ben 60 yaşından sonra imamlık okulunu bitirdim” deyince, çaresiz kabul edilmiş.)

Netice itibarıyla, İmran Öktem için huzur ve huşû içinde bir dinî merasim yapılamadan, cenazesi götürülüp defnedildi.

Nefret uyandıran sözleri

O tarihte ölen Yargıtay Başkanının cenaze merasiminde yaşanan bu büyük gerilimin iki zâhir sebebi vardı.

Birincisi: Başkan Öktem, ölümünden bir sene önceki (1968) adlî yılın açılış töreninde yapmış olduğu konuşmada, Voltaire’in bir sözünden hareketle “Tanrı’yı da insan yaratmıştır” diyerek, bütün mü’minlerin nefretine müstehak oldu.

İkincisi: İmran Öktem, Yargıtay Başkanı olduğu aynı sene içinde, yine adlî yılın açılış merasiminde yapmış olduğu uzun konuşmasının ağırlıklı kısmını Risâle-i Nur hareketine ayırdı ve vatan–millet zararına bir tek sâbıkası bulunmayan Said Nursî ile talebelerini âdeta “vatan hâini” şeklinde ilân etti.

İşte o şahıs, affı kàbil olmayan bu iki sâbıkası sebebiyle, milletimiz nazarında bir umumî nefretin hedefi oldu. Öyle ki, lâyıkı veçhiyle cenaze namazı dahi kılınamadan göçüp gitti bu dünyadan…

Şıracının şahidi, bozacı

Adlî yılın (1966) açılışındaki konuşmasında Nur hareketine yüklenen, Said Nursî’nin kasten çarpıtılmış sözlerini aktarıp insafsızca eleştiren Başkan Öktem’in delil ve dayanak olarak gösterdiği kaynak, yine kendisi gibi Said Nursî düşmanı olan Çetin Özek’in kaleminden çıkmış bir kitap müsveddesi idi. (Bu kitap, yine dindarlara düşmanlığıyla bilinen Turan Dursun’un “Nurculuk” saplantısıyla aynı paralelde.)

Çetin Özek imzasıyla 1964’te basılan “Türkiye’de Gerici Akımlar ve Nurculuğun İç Yüzü” isimli paçavra, o günlerin Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararıyla (20.09.1965), Nurculuk hakkında ilmî rapor ve güvenilir bir kaynak şeklinde lanse ediliyor.

Sağda solda bir kısım zavallı gafiller, uzun yıllar aynı kaynağa dayalı birtakım karalamalarda bulunmaya devam ettiler. Bazı televizyon ekranları veya gazete sayfaları da bunlara çanaklık etti.

Zamanla gerilediler ve sayıları da bir hayli azaldı. Şimdilerde, daha çok internet sitelerinde sürdürüyorlar, benzer mahiyetteki saçmalıkları.

Biz, her halükârda güvenilir kaynak diye gösterdikleri o kitapçığın ilmî ciddiyetten uzak olduğunu, daha çok bir hezeyannâme ve iftiranâme niteliği taşıdığını, geçmişte olduğu gibi bugün de haykırarak dünyaya ilân ediyor ve bunu her platformda ispat etmeye de hazır olduğumuzu beyan ediyoruz.

Varsınlar, alıp gelsinler bütün o güvenilir dokümanlarını; gelip çıksınlar karşımıza. Biz de, Said Nursî’ye ait hem günümüz baskısı, hem de orijinal elyazması eserlerini masaya koyup, tamamını karşılaştıralım. Bakalım, ortaya ne çıkacak…

Evet, hodri meydan!

Öyle “şıracının şahidi bozacı” taktikleriyle, artık kimseyi inandıramazlar. Geçti o günler. Çok gerilerde kaldı.

Fakat, vâesefâ!

İmran Öktem, Turan Dursun, Çetin Özek’le benzer mahiyetteki isnat ve iftiralarda bulunanların, yani Said Nursî’ye düşmanlık noktasında boy gösterenlerin çoğu, şimdilerde dindarlık kisvesiyle ortalıkta dolaşıyor ve en şedit taarruzunu “din perdesi” altında insafsızcasına sürdürmeye çalışıyor.

Ki, Kur’ân’ın dürbünüyle istikbâle bakan Bediüzzaman Hazretleri, bu vahim gelişmeden de bizleri mektuplarıyla haberdar ediyor. (Bkz: Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 172, 189.)

“Nurculuk Dâvâsı”

Yargıtayın sahte kaynağa dayalı menfî kararı yüzünden, daha sonraki yıllarda da dâvâların açıldığını ve açılan bütün bu dâvâların beraatle neticelendiğini gayet iyi de biliyoruz.

Ayrıca, bu hususla alâkalı olarak kapı gibi bir eser var orta yerde: “Türkiye’de Nurculuk Dâvâsı.”

Av. Bekir Berk imzasıyla 1971’de basılan ve 1973’te 3. baskısı yapılan bu hacimli eserde, âdil mahkemelerin vermiş olduğu 1500 kadar beraat kararı yer alıyor.

Bu beraat kararları, sadece 11 Nisan 1971 tarihine kadar süren dâvâları ihtiva ediyor.

O tarihten sonra da, mahkemeler ve beraatler, yine aynı minval üzere (tâ 1988’e kadar) devam edip gitti.

Yani, ikide bir temcit pilavı gibi ortaya sürülen Yargıtayın o mâlûm kararına dayanılarak, hiçbir Nur Talebesi mahkûm olmadı, hüküm giymedi.

Zira, ortada işlenen bir suç yok ki, tesbit edilebilsin. Aynı şekilde, Risâle–i Nurlar, 1500 mahkemeye rağmen yasaklanamadı ki, okuyanlar suç işlemiş olsun.

Ama, bütün bunlar yine de cehaletin kurbanı veya kasdî düşmanlığın zebunu olmuş kimselerin umurunda olmasa gerektir.

Her halde olmaması gerektir ki, mahkemelerin sayısız beraat kararlarına bakmak yerine, daha ziyade dine muhalif veya Nur Risâlelerine alenen düşmanlığıyla bilinen kimselerin hezeyannâmelerine sığınarak bugün de saldırıda bulunanlara rastlanabiliyor.

Ama, şükürler olsun ki, eskiye nazaran bunların kuvvetleri hayli azalmış, tesirleri kırılmış, sesleri zayıf, cılız çıkıyor.

Sıra, “din perdesi altında” yapılan taarruzları durdurmaya geldi.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*