Nur’un sadık kahramanı: Zübeyir Gündüzalp

Vefatının 42. yıldönümünde rahmete vesile olması niyazıyla…

ÜSTAD’IN HİZMETİNE GİRİŞİ

Zübeyir Gündüzalp, Bediüzzaman Hazretlerini ilk defa 1946 yılında Emirdağ’da ziyaret eder.

“İlk ziyaretinde heyecandan tir tir titriyor ve mütemadiyen gözyaşlarını tutamayarak ağlıyormuş. Üstad ‘Keçeli neden ağlıyorsun?’ diye onu bağrına basıp duâ etmiş. Üstadının ikazı üzerine dışarı çıkıp yüzünü gözünü yıkıyarak, tekrar Üstadın huzuruna kabul edilmiş. Ayrılık zamanı gelince Zübeyir Gündüzalp, Üstadına ‘Memuriyetten ayrılarak yanınızda hizmet etmek istiyorum’ demiş. Bediüzzaman bu fedakârlığa çok memnun olmuş. Cevaben ‘Vazifene devam et. Konya’da daha çok hizmet edersin, inşaallah ileride alırım seni yanıma’ demiş.”1

Üstada hasret ve iştiyakı onu kendi kendini ihbar etmeye kadar vardırmıştı. Meselâ, Konya’nın Beyşehir Postanesinde memurluk yaparken o zaman Bediüzzaman Said Nursî Afyon Hapsindedir. Zübeyir Gündüzalp, kendisini polislere ihbar eder: “Beyşehir Postanesinde Ziver [resmî adıdır] adında bir memur var. Kendisi Nurcudur. Onu neden tutuklamıyorsunuz?” diye bir mektup yazar. Bunun üzerine Zübeyir Gündüzalp tutuklanır, hapse atılır ve Bediüzzaman’la beraber Afyon Hapsinde kalır.2

Zübeyir Gündüzalp’in Afyon hapsindeki ilk mahkûmiyeti böyle başladı. On sekiz gün hapiste kaldı. Ardından takipsizlik sonucu tahliye oldu. Ancak Afyon’dan ayrılmadı, adeta oraya post serdi. Bu arada, “Üstadının dışarıdaki lüzumlu işlerini, kitap gönderme getirme işini ve evrak ve avukatlarla görüşme vesâire işleri, aynı zamanda o sıra Üstad’ın aleyhinde gizli tahriklerle yazı yazmaya başlayan mahalli ve umumi gazetelere karşı cevap yazma gibi işlerini de yürüttü.”3

Afyon mahkemesinin 1949 yılındaki bir kararı üzerine Zübeyir Gündüzalp tekrar bazı Nur talebeleriyle birlikte Afyon hapsine atıldı. Burada beş ay kadar Üstad’la birlikte kaldı.

1949 yılı 20 Eylül tarihinde Afyon hapsinden tahliye olan Bediüzzaman ve arkadaşlarının içinde Zübeyir Gündüzalp de vardı.

23 Temmuz 1950’de çıkan umumi af kanunu üzerine kendisine iade edilen eski memuriyetine Üstad’ın emriyle yeniden 1950’nin son aylarında başlar ve bu defa tayini İslahiye kazasına çıkar.

Bu yeni memuriyetinde altı yedi aylık iken, Üstad, Zübeyir Ağabey’e tayinini Urfa’ya yaptırması için haber gönderir. Zübeyir Ağabey de buna muvaffak olur. Urfa’ya gelir ve orada bir-bir buçuk sene kalır. 1953 başlarında Urfa’da tevkif edilerek kırk gün yatar. Kırk gün sonunda kelepçelenerek Isparta’ya götürülür.

SADAKATİ SON DERECEDE İDİ

Zübeyir Gündüzalp’in en önemli vasfı, Üstadına son derece sadakat içinde bağlılığıydı. Bir ifadesinde der ki:

“Kardeşlerim, bir gün hizmete zarar verirsem sizlere vasiyetim olsun, bana bir iğne vurun hayatıma son verin. Size hakkımı helâl ediyorum.”4

Yine bir başka ifadesinde ise, “Üstad’ım Bediüzzaman için hançerlerle parçalanırsam etrafa sıçrayacak kanlarımın ‘Risale-i Nur, Risale-i Nur’ yazmasını Rabbimden niyaz ediyorum” der.5

1951 yılında postanede memurluk yaparken Zübeyir Gündüzalp’ın mesai arkadaşı olan Turgutlu doğumlu Cafer Çim, Zübeyir Gündüzalp’in ahlâkı konusunda 31 Mart 2002 tarihli Yeni Asya Gazetesinde şunları anlatmıştı.

“Zübeyir Gündüzalp’in ahlâkı beni çok etkiledi. Kendisi daima Risale-i Nur’la meşgul olurdu. Postanede dahi Risale yazıyordu. Ve Bediüzzaman Hazretlerinin en sadık ve fedakâr talebesidir.”

“ZÜBEYİR’İMİ KÂİNATA DEĞİŞMEM”

Zübeyir Gündüzalp’in meziyetlerine şahit olup anlatanlardan biri de Isparta Nur talebelerinden ‘Vahşî Şaban’ ağabeydir. Bir hususiyetini şöyle anlatır: “..Yine bir gün gittim, kapıyı açtım. Üstad sordu: ‘Sen benim Zübeyir’imi tanır mısın?’ ‘Tanırım Üstadım?’ dedim. ‘Ben Zübeyir’imi kâinata değişmem’ dedi. Gerçekten Zübeyir ağabeydeki feraset, sadakat ve bağlılığı hiçbir ağabeyde görmedim. Cenab-ı Hak bütün güzel meziyetlerin hepsini toplamıştı onda.”6

ÜSTAD’A HİZMET YILLARI

Merhum Zübeyir Gündüzalp’in, Üstad Hazretlerine ilk hizmetleri 1948 yılında başladı. Bu tarihten itibaren, bir buçuk sene hariç, Üstad Hazretlerinin vefatına kadar hizmetinde bulunmuştur.

Risale-i Nur’da yer alan bir mektupta Hazret-i Üstad “Zübeyir bana Abdurrahman yerine verilmiş diye manevi ihtar aldım” der.7 Merhum Abdurrahman ise, Üstad Hazretlerinin biraderzadesidir. Üstad Hazretleri onun için “Bir deha-i nurânî sahibi olmak pek muhtemel olan Abdurrahman”8 şeklinde tavsifte bulunur.

Risale-i Nur’un her meselesini bir bütün olarak telakki eden Zübeyir Gündüzalp, Üstad’a hizmetin tılsımını “Aklını karıştırmayacaksın, Üstadımız ne emrettiyse onu tereddütsüz yapacaksın”9 şeklinde anlamış ve ifade etmiştir. Öylesine bir sadakat timsâlidir ki, kendisini ziyarete gelen ruh doktoru Macit Bey’e bir gün şöyle der: “Ben fikr-i sabit hastası olmuşum. Ne dersiniz? Çünkü benden devamlı ‘Üstad, Risale-i Nur ve Bediüzzaman’ lafları çıkıyor.”

Afyon Ağır Ceza Mahkemesi’ne 1948 yılında verdiği müdafaasındaki ifadelerinden de Zübeyir Gündüzalp’in Risale-i Nur’a olan bağlılığının derecesini anlamak mümkün:

“Risale-i Nur’a safdilâne inanmamışım. Otuz üç âyât-ı Kur’âniye ve Hazret-i Ali (ra) ve Abdülkadir-i Geylânî (ra) Hazretleri, Risale-i Nur’un telif edilip bu asırdaki insanları irşad edeceğini gaybî bir surette bildiriyorlar. Bununla beraber, Risale-i Nur’dan okuduğum kitaplar, bu eser külliyatının hak ve hakikatı öğreten ve beşeriyeti ıslah eden eserler olduğu kanaatini vermiştir.”

Bayram Yüksel ağabey bir hatırasında “Risale-i Nur’ların düsturları ve hizmet tarzı hakkında Zübeyir Ağabey’den çok istifade ettim” demiştir.

Günümüzde de, Risale-i Nur’un bilhassa içtimâî-siyasî hayata bakan düsturlarının doğru anlaşılmasında ve istikametin sağlıklı bir şekilde belirlenmesinde Zübeyir Gündüzalp’in bizzat hayatıyla ortaya koyduğu tavizsiz çizgisi örnek olmuştur.

“İmanı kurtarmak, Kur’ân’a ve Nur’a hizmet gibi mukaddes ve asil bir dâvâ uğrunda hayatımı fedadan çekinmeyeceğim” diyen Gündüzalp, Risale-i Nur ve Üstad’ı için düştüğü adliye kapılarında yaptığı müdafaasında ise “Bediüzzaman Said Nursî gibi bir dâhinin şakirdi olmak liyakatini kendimde göremiyorum. Eğer kabul buyururlarsa, iftiharla ‘Evet Risale-i Nur şakirdiyim’ derim”10 diyerek yüksek hizmet anlayışını göstermiştir.

İÇTİMAÎ VE SİYASÎ DEĞERLENDİRMELERİ

İçtimâî ve siyasî değerlendirmelerde de Zübeyir Gündüzalp, daima bir rehber olmuştur. Kendisinden sonra gelen Nur hizmetkârlarına örnek teşkil etmiş, bütün meselelerin hallini meşveret esasına dayandırmıştır. Yakın dâvâ arkadaşı ve birlikte Üstad hazretlerine yıllarca hizmet ettiği, bahtiyar simalardan Bayram Yüksel ağabey (merhum), içtimai-siyasî meseleler bağlamında Zübeyir Gündüzalp’le ilgili bir değerlendirmesinde şunları ifade eder:

“Milli Nizam Partisi [1970] kurulduğunda hiç taviz vermedi. Daima Nurum içtimâî hayatımıza dair derslerini anlatırdı. ‘Ama Ağabey, bunlar Müslüman değiller mi? Bunlar kardeşlerimiz değil mi?’ dediğimde, ‘Bunlar Üstadı anlayamamışlar. Bunlar bilmeyerek Nur Talebelerini parçalıyorlar, çok, pekçok zarar veriyorlar’ diyordu.

“Zübeyir Ağabey, Risale-i Nur prensiplerine aykırı hareketlere kat’iyyen müsamaha etmezdi. ‘Nur Talebelerini parçalamak isteyenler, Risale-i Nur’un düsturlarını bilmiyorlar, bize siyasî bir gözle bakıyorlar, baktırıyorlar. Bizim siyasetimiz, sırf reylerimizle Halk Partisi’ni iktidara getirmemek, milleti bölmemektir. Biz Üstadımızdan böyle dersimizi aldık. Lâhikaları okumuyorlar veyahut okumak istemiyorlar veya anlamak istemiyorlar. Bu hayat-ı içtimaiyeye dair mektupları bize Üstadımız ders vermedi mi? Bunları bize Üstadımız yazdırmadı mı? Biz bunların hepsini de biliyoruz ve Üstadımız bu meselelere ne kadar ehemmiyet veriyordu, onu da biliyoruz. Bunlar Üstadımıza tek taraflı bakıyorlar, Üstadımız vazifeli. Üstad her cihetle Üstad değil mi de, bunlar başka bir çığır açmak istiyorlar. Nur Talebelerini siyasî yapmak istiyorlar’ diyor ve bunlara çok üzülüyordu.

“Hâlbuki Üstadımız nazarları daima Nurlara veriyordu. ‘Evet mesleğimizde ihlâs-ı tammeden sonra en büyük esas sebat ve metanettir ve o metanet cihetiyle şimdiye kadar çok vukuat var ki, öyleler herbiri yüze mukabil bu hizmet-i Nuriyede muvaffak olmuş, bir adam yirmi otuz yaşında iken, altmış yetmiş yaşındaki velilere teveffuk etmiş’ derdi. ‘Bunun gibi biz de Üstad Hazretlerinden ne görmüşsek, ne duymuşsak ona ittiba etmeye mükellefiz. Yeni bir çığır açmayalım. Onlar da inşaallah anlayacaklardır. Üstadımızın son mektuplarını okumuyorlar, okusalar herhalde anlayacaklar. Eğer yine anlayamazlarsa o zaman anlamak istemiyorlar.’”11

NEŞRİYAT’A DAİR DEĞERLENDİRMELERİ

Neşriyat konusunda ise ona bir gün “Niçin gazete ile meşgul oluyorsun?” diye soranlara mukabil, Üstad’ın hizmetkârlarından Bayram Yüksel, Zübeyir Gündüzalp’in verdiği cevabı şöyle aktarır:

“Meselâ İttihat gazetesi çıktığında Zübeyir Ağabey, Galata Köprüsünde gazete satmıştı. Ankara’ya geldiğinde, ‘Niye böyle yapıyorsun? Sen gazeteci mi oldun, ne lüzum var da gazete ile meşgul oluyorsun? Bunlarla çocuklar meşgul olur, sen çocuk musun?’ diye, haddim olmayarak darılmıştım. Çok üzüldü. ‘Haklısın, ama Üstadı ve Risale-i Nur’u ne ile tanıtacağız? Üstadımız bizlere gazete okutturmuyor muydu? Üstad sağcı neşriyatı takip etmiyor muydu?…”12

2 Nisan 1971 senesinde vefat eden Zübeyir Ağabeyi rahmetle anıyoruz.

Dipnotlar:
1- Yolumuzu Aydınlatan Işık, N. Yay., s. 111
2- Yeni Asya, 31.3.2002
3- Mufassal Tarihçe-i Hayat, A.Badıllı
4- Yeni Asya, 26. yıl vefat yazısı
5- Şualar, s. 458
6- Yeni Asya, Yasemin Güleçyüz, 11.3.2002
7- Şuâlar, s. 458
8- Barla Lahikası, s. 21
9- Yolumuzu Aydınlatan Işık, s. 186
10- Şualar, Zübeyir Gündüzalp’in Müdafaası
11- Son Şahitler, 3. Cild, s. 31
12- A.g.e.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*