O bir kahramandı

Merhum ve şehid Zübeyir Gündüzalp hakkında yazılan kitap sayısı yanılmıyorsam onu geçti. Bu güzel ve mükemmel insanı, yıllar önce rüyamda, mezarından ayağının birisi çıkmış ve hiç bozulmamış şekilde gördüm. Diyorum ‘Şehitlerin cesetleri bozulmazmış, Zübeyir Ağabey için şehid diyorlardı, doğru söylüyorlarmış.’

 

Daha sonra Talip Ağabey anlatmıştı. Zübeyir Ağabeyin mezarı mermerle çevrilmek üzere çevresindeki taşlar kaldırılmış, mezar da meyilli bir yerde olduğu için biraz kaymış toprak. Ceset görünmüş ve yıllar sonra hiç bozulmadığına şahit olmuşlar. Böylece rüyam da gerçekleşmiş oldu.

Hamdi Sağlamer anlatıyor: “Onun ölümü dahi hizmete vesile olmuştu. 12 Mart muhtırasında millet yine korku ve karanlık içine girmişti. Aradan 15-16 gün geçtikten sonra Zübeyir Ağabey vefat etti. Türkiye’nin dört bir yanından Nur talebeleri akın akın İstanbul’a geldiler. Zübeyir Ağabeyin başucunda pırıl pırıl üniversiteliler sabaha kadar Kur’ân ve Cevşen okudular. O gençliği görmek lâzımdı. Fatih Camii’nin avlusu hınca hınç dolmuştu. Sanki seçilmiş de yollanmışlardı. On sekiz – yirmi beş yaş arası nurlu bir nesil… Aralarında bir tane pejmürde kılıklı göremezdiniz. Generaller ve askerlerden de kontrole gelenler vardı. İki generalin konuştuklarına şahit oldum: ‘Yahu bu gençlerden millete vatana zarar gelmez’ diyorlardı.” (İhsan Atasoy, Nurun Büyük Kumandanı Zübeyir Gündüzalp, s. 155)

Yine cenazeden bir örnek:

“Kim bu cenaze?” demişti.

“Büyük bir dâvâ adamının” demiştik biz de.

“Ben gayrimüslim bir işadamıyım” demişti, biz işin içine dâvâyı katınca.

“Bu zâtın, ne dâvâsını merak ediyorum, ne de adını. İşim acele olduğundan yolun bir an önce açılmasını bekliyordum. Fakat cenazeye iştirak eden insanların çokluğunun yanında muhakemeli hareketleri, mütevekkil tavırları ve mütebessim yüzleri dikkatimi çektiği için katılmak istedim.”

“Elbette onlar Nur Talebeleri.”

“Benim için onlardan ziyade cenazesinin ardından bu kadar insanı yürüten zât önemli. Bu kadar sevilen bir kişinin peşinden gidilir. Müsaade ederseniz ben de korteje katılmak istiyorum.”

İslam Yaşar tüm esnafın dükkânlarını kapatıp Zübeyir Ağabeyin cenazesine katıldığını, cenaze alayının bir ucunun Eyüp Sultan Kabristanına vardığında, diğer ucunun henüz görünmediğini yazıyor. (Yeni Asya, 2.04.2006)

Yeri gelmişken Risâle-i Nurlar ve Nur Talebeleri hakkında müspet ve takdirkâr sözler sarf eden iki yazardan bahsetmek istiyorum:

Birincisi Emre Aköz. 1.4.2006 tarihli yazısında “Şiddeti ve medeniyetler arası çatışmayı Risâle-i Nur önler” diyor.

Sabah yazarı Emre Aköz, “din ve ahlâk konusunda hassas olan çevrelerde yaşayan gençlerin, şiddetten ve suçtan, diğer akranlarına oranla uzak durduğunu” yazdı. Bir sivil toplum örgütü gibi davranan Nurcu grupların, okullardaki şiddet problemi karşısında işlev kazanabileceğini vurgulayan Aköz, “Sevseniz de sevmeseniz de, sadece dindar değil, ahlâklı ve disiplinli gençler eğiten bu gruplar, giderek artan şiddete ve suça karşı engel oluşturabilir” dedi.

Diğeri Cüneyt Ülsever: “Türkiye’nin görevi: Said Nursî’yi anlamak ve anlatmak” (Hürriyet, 2.10.2004)

Başka örnekler de var, bunlar çoğaltılabilir.

Kısacası, Zübeyir Gündüzalp gibi dört dörtlük yetişmiş insanlara acil ihtiyaç var.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*