O nurlar, bütün Nurlara

Size bir kitap tanıtımı yapacağım; ama kitabın ta ortasından bir spoiler vererek başlıyorum yazıma.

Bir kitap düşünün ki, o kitabı okuduğunda çok değerli bir şey kazanıyorsunuz. Büyük bir dâvâyı… Öyle bir dâvâ ki bu, eğer Alman ve İngiliz kadar bir serveti olsa insanın ve onlar kadar da bir gücü; servetinin ve gücünün tamamını kazanmaya sarf edeceğiniz kadar önemli bu dâvâ. Ve işte bu önemli şeyi size kazandırıyor bu kitap.

Evet, Sözler’den bahsediyorum, Siracünnur, Risale-i Nurlar’dır kast ettiğim. Bu kitaplar, adeta bizim dünya ve ahiretimizi kazandıracak sağlam avukatlar niteliğindeler.

Ve öyle şeyler hissettiriyor ki bu kitaplar, okuyanlara. Nurları okuduğunda, iman dersini aldığında –yani o kor ateşi tutmaktan daha zor olan iman-ı tahkikiyi kazandığında– sana dünya saadetini de temin ettiriyor. O’nu tanımış olmak dedik ya mesele, işte O’nu tanıyan bu dünyada zindanda da olsa bahtiyar oluyor. Yani hem bu dünyası gülüyor, hem de düşmek pahasına böyle kahramanca anlatabilir, böyle nezih ifade edebilir miydim? Benim savunmam da böyle, hakkı anlatan, hakikati neşreden bir etki sağlar mıydı, dinleyenlere?

Bir ah çekiyorsun, imtihanın boyutu herkese farklı diye düşünüyorsun; ama yine günlük hayatın meşgalelerine kapılıp gidiyorsun.

Gidiyorsun, tâ ki “zarar sana dokunana kadar.” Biliyorduk, duyuyorduk etrafın yaralı olduğunu; ama yaralardan çıkan kurtlar kalbimize ilişene kadar hissetmemiştik adaletsizliği bu kadar içimizde belki.

Haftasonu senin için çırpınan, senin istikbalini düşünerek bir kısım fedakârlıklar yapan “kardeşim” dediklerinden birinin-biriciğinin-, daha da ötesi saatler önce konuşup da yaptığı röportajın sonunu paylaşarak dâvânı insanlara nasıl takdir ettirdiğini gösteren dostunun, bir gece yarısı gözaltına alındığını işitiyorsun.

Geçen 1 Mart Çarşamba sabah namazından beri hayatım eski akışında değil benim, sizler gibi, bütün cemaatim gibi. Gazetemizin muhabiri, editörü Nur, evinden alınarak karakola götürüldü.

Allah; iman, tevhid, teslim, tevekkül hakikatlerinden uzaklaştırmasın; galiba ibret ve hikmet pencerelerini görmekte zorluk çektim ben başlarda.

Nur’a namzet fertler, ferid makamına aday talebeler olarak; bulunduğumuz yerlerde her daim neşirle vazifeliyiz. O yüzden baş vazifelerimizdendir tebessüm ve konuşkanlık bizim. Ama kolay olmadı bu aralar bu. Çevrene anlatamıyorsun, bir ukde var kalıyor, yutkunamıyorsun. E! Yutkunamayınca sorgulayan zihinlerin “Neden?”lerini geçiştirici cevaplar bulmaya çalışıyorsun. Gerçekten kolay değilmiş.

Elhamdülillah; bir şeylerin, başka şeylerin sebebi olduğunu bilecek şeyleri okuyoruz da, benim eksikliğim bu ilâç hükmündeki satırlar akut etki göstermedi bu kez.

Düşünseydim ki, ilim talebesine her yer medrese. Deseydim ki kendime, kendin için planladığın farklı versiyon medreseye başkası gönderildi, seni çok seven arkadaşın (öyle umuyorum). Oradaki neşirle bir müddet o ilgilenecek.

Ya da idrak etseydim ki, ismet değil ya bu kız, onca işlediği günahlarına keffaret olacak bir yolu, Cenâb-ı Hak önüne çıkardı.

Bunlar rahatlattı zaman geçtikçe beni, bizi. Bir de galiba okuduğumuz Hatimler, Cüzler, Fetihler, Sekineler, Cevşenler, Celcelutiyeler, Tefriciyeler, Âyetü’l Kübralar Nur’la birlikte bize de inşirah verdi. Öyle ki, kimi kardeşler, okudukça yenisini isterken, bir sıkıntım var bana bol bol Fetih ver dediğinde, anladım: Kardeş kardeşin derdiyle dertlendiği gibi, ortak havuzdan şifa da buluyor aslında.

Ve şükür zamanı Rabbim! Bizi cem eden, bizi bir cemaate bağlayan -öyle ümid ediyoruz ki “ümmetimden bir fırka kıyamete kadar mugalebe edecektir” müjdesine nail olacak olan fırkadanız- ve cemaatin ortak havuzu dediğimiz şirket-i maneviye sırrıyla yaptığımız bütün hayırlardan hepimizi istifade ettiren, ittihat içinde, uhuvvet ve ihlâsla mesleğinin ardından herkesin kendi kabiliyetine göre bir çırpınış içinde olduğu insanlarla, kardeşçe kolkola hizmet etme nimetini bize bahşeden Rabb ü Rahimime hamdü senalar olsun. Bu süreç bize bir kez daha gösterdi ki, bu şahs-ı maneviye dahil olan uzuvların başına gelen bir hadise, hepimizin başına gelmiş gibi müteessir eder bizi.

Ben biliyorum ki, herkesçe bilinen “Musîbet zamanı uzundur.” sözü sıkıntılı olduğu için değil, musîbetzedenin belki her bir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçebilecek kadar meyveleri netice verebileceğinden dolayı bereketlidir.

Yakındır tahliyesi kardeşimin, çünkü ehl-i vicdan ve adaletperver Hesna Şenerler bitmemiştir evvelallah. Ve bol meyveli olan bu sıkıntılı yolculuğundan da ibretli dersler tefekkür etmiştir o.

Nur, bilir ki hiçbir şey sebepsiz değildir. Ve bu sebep ve gözlemlerini ondan kongreye geldiğinde dinlemek için sabırsızlanan dostunun beklentisini fazlasıyla karşılayacaktır.

Sevde Yeni

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*