Öfkemizi yutalım

Yılların tecrübeleri sonucu formüle edilmiş ‘özlü sözler’e ne kadar muhtaç olduğumuz bu günlerden biraz daha iyi anlaşılıyor. Bilhassa siyasetçiler ‘öfke’ ile kalkıp, ‘zarar’la oturmayı tercih ediyorlar.

Siyasetçilerin meydanlarda yaptıkları konuşmalarda birbirlerini ağır bir dille suçlaması, tabana doğru indikçe daha üzücü neticeler doğuruyor.

Yıllık izin ve sıla-i rahim için bulunduğumuz Karadeniz’de tansiyonun yükseldiğine de şahit olduk. İzne ayrılırken bıraktığımız hava daha sakindi. İzin dönüşünde fark ettik ki, geçen süre zarfından adeta ‘öfke patlaması’ yaşanmış. Siyasetçiler, ‘öfke’nin baldan daha ‘tatlı’ olduğunu ispat etmek istercesine üslûplarını sertleştirme yarışında…

Oysa, ‘öfke’nin hem şahsî hayatımızda; hem de cemiyet hayatında bize ve ülkemize büyük bedeller ödettiğini hatırlamak gerek. Darbeciler bile, siyasetçilerin ‘öfke’sini kendi çirkin emellerine alet etmediler mi?

Siyaset, tabiatı gereği ‘tenkid’ etmeye elverişli bir meslek. Fakat bu durum, ölçüsüz olmayı gerektirmez. Eleştirirken de insaf ölçülerini unutmamak şart.

Adalet ve hakkaniyetiyle uzun süre dünyaya hükmeden Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna harç koyan Şeyh Edebali, Ertuğrul Gazi ve Osman Gazi’nin verdiği öğütler, bugün de siyasetçilerin kulaklarına ‘küpe’ yapması gereken sözler olarak önümüzde duruyor.

1326 yılında vefat eden Şeyh Edebali’nin, damadı Osman Gazi’ye söylediği rivayet edilen şu sözlere bakalım:

‘’Ey oğul! Artık beysin. Bundan sonra öfke bize, uysallık sana. Güceniklik bize, gönül almak sana. Suçlamak bize, katlanmak sana. Acizlik bize, hoş görmek sana. Anlaşmazlıklar bize, adalet sana. Haksızlık bize, bağışlamak sana. Ey oğul! Sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz. Şunu da unutma, insanı yaşat ki, devlet yaşasın!”

Aslında bu ifadeler, Kâinatın Efendisi Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (asm) ‘öfke’ ile ilgili ikazlarının farklı bir ifadesi olarak da görülebilir. Rivayetlere göre, zaman zaman kapıldığı öfkelerle pişman olacağı şeyler yapan bir adam Efendimizden (asm) yardım isteyince şöyle buyurmuş: “Öfkeni yen, öfkene uyma, sana yeter!”

Bir defasında da Peygamberimizin (asm) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Bir kulun sırf Allah rızasını talep etmek için yuttuğu bir öfke yudumundan Allah katında sevap bakımından daha büyük bir yudum yoktur.”

‘Öfke’ konusunda bu derece ciddî ikazlara muhatap olduğumuz halde niçin hâlâ bu ‘(zehirli) bal’ı tercih ediyoruz?

Siyasetçilerin yayılmasına sebep olduğu ‘öfke’den; —maalesef— bazı okuyucularımızın etkilendiği de akla geliyor. İmzasız ya da ‘sanal imza’lı bazı e-posta mesajları dışında, yakinen tanıdığımız bazı okuyucularımızın zaman zaman bir ‘hiç’ uğruna ‘öfke balı’na sarıldıkları anlaşılıyor.

‘Öfke musîbeti’ne karşı Nebevî ikazları kulaklarımıza küpe etmeli ve bu mübarek Ramazan ayının son günlerinde çokça duâ etmeliyiz: Allah’ım, bizi ‘öfke balı’ndan uzak tut! O zehirli ‘bal’ı yememize mani ol. Amin.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*