Öğrenciler sisteme adapte olamıyor

Demokrat Eğitimciler Derneği Genel Sekreteri eğitimci-yazar M.Hanefi Örnek, “TEOG’un da kaldırılmasıyla eğitimdeki yapboz, sistemi işlemez hale getirdi. Öğrenciler sisteme adapte olamıyor ve bu da kaosa neden oluyor” dedi.

Yeni eğitim öğretim yılının başladığı bugünlerde eğitim sistemindeki sorunlar artarak devam ederken, sınav sistemlerinde yapılan değişiklikler ise aileleri ve eğitimcileri endişelendiriyor. Demokrat Eğitimciler Derneği Genel Sekreteri eğitimci-yazar M. Hanefi Örnek ile eğitim sistemini ve son değişiklikleri konuştuk. M. Hanefi Örnek, sık değişen sınav sistemlerinin öğrencileri ve aileleri psikolojik olarak olumsuz etkilediğini vurgularken, “Eğitimdeki yapboz, sistemi işlemez hale getirdi. Öğrenciler sisteme adapte olamıyor ve bu da kaosa sebep oluyor” dedi.

***

TEOG’un kaldırılması ve eğitim sisteminin sil baştan yenilenmesi toplumu nasıl etkiler?

TEOG’un da kaldırılmasıyla eğitimdeki yapboz, sistemi işlemez hale getirdi. Öğrenciler sisteme adapte olamıyor ve bu da kaosa sebep oluyor. Yapılacak sınav ve değerlendirmeler sistemde tam bir karmaşayı hakim kılacak. Sınavlar için aldıkları eğitim boşa çıkınca maddî olarak zarara uğrayan öğrenciler, emeklerinin karşılığını göremeyince manen de çöküşü yaşıyorlar. Bu durum psikolojik tahribatlara yol açıyor. Toplumu etkileyen bir durum olduğu için bu keyfîliklerin önüne geçip, bir an evvel çözüme kavuşturmak gerekir. Eğitimdeki sadece bu durum bile yönetimin değişmesi gerektiğini gösterir. Çünkü bir toplumda eğitim eğer iyi işlemiyorsa, hiçbir şey rayında gitmez. Son birkaç yıldır bunun farkında olan Cumhurbaşkanı “Müfredat meselesini ihmal ettik, eğitim de başarısız olduk” demiştir. Şimdi müfredat yeniliği adında sistem yıkılıyor. Çocuklar deneme tahtası gibi kullanılarak mağdur ediliyor. 12 Eylül ve 28 Şubat tahribatı hâlâ devam ediyor. Adil olmayan, düzensiz bir eğitim sistemi, yönetimi hasarlar meydana getirerek felç eder. Türkiye bu keyfilik ve kaotik düzenden, ancak haksız adalete sapmadan demokratik bir düzene geçerek kurtulabilir.

Demokratik eğitim nasıl olur?

Demokratik vasfı eğitimin olmazsa olmazıdır. Bireyleri eşit ve reşit kişiler haline getirip toplum içindeki rollerini perçinleyerek yetişmelerini amaçlar. Bu bakımdan okul bir laboratuvar işlemi görerek ferdi toplum ile kaynaştırır. Toplumu ferde karşı anlayışlı ve duyarlı yapar. Sosyal dokuyu güçlendiren hayatın gereklerine önem verir. Eğitimin gayesi sadece iyi bir doktor, iyi bir mühendis, iyi bir öğretmen yetiştirmek değil, ferdi mutlu huzurlu kılmak onu insan olarak ele almak ve yetiştirmektir. Demokratik eğitim, statükonun karanlık dehlizlerinde çağdışı dogmatik zincirlerden kurtulmuş, prangalardan sıyrılmış, irfanı hür, vicdanı hür şahıslar yetiştirmeyi amaçlar. Demokratik eğitim kendi ayakları üzerinde durabilen hür ve özgüven sahibi nesilleri ‘’Ekmeksiz yaşarım, ama hürriyetsiz yaşayamam’’ şuurunu hayat felsefesi yapmaktır. İstibdat ve zorbalığın olduğu yerde insanî yetenekler gelişemez, hürriyet zemini bahar toprağı gibi bütün kabiliyetlerin yetişmesine imkân sağlayacaktır. Kendini okuma ve tanıma süreci eğitimin en büyük müfredatını oluşturur.

Gerçek demokrasi için, demokratik bir eğitim felsefesi şarttır. Eğitim gayesi zaten demokratik değerleri esas alarak hür nesiller yetiştirmektir. Sadece bilgiye dayanan başarı odaklı bir sistem şahsın olgunlaşmasını sağlamaktan uzak olduğu aşikârdır.

Akıl ve kalp beraberliğinde, insanî değerleri kuşatan bir medeniyet anlayışını temel alırsak, demokratik eğitimin temelini atmış olacağız…

Eğitim sisteminde Kemalizmin etkisi nasıldır?

Teog için asıl sorgulanması gereken sistemin içindeki karmaşıklıklardır. Bunlardan biri rejimin direnç noktaları olan Talim ve Terbiye Kurulu’nun gerçek mahiyetinin arz etmemesidir. Çünkü bir eğitimde talim var, ama terbiye yoksa ahlâkî yanı boşaltılmış olur. İçi boşaltılan bir eğitim hiçbir fayda vermez. Darbe anayasasında “Hiçbir faaliyet Atatürkçülük karşısında koruma görmez.” diye başlıyor. 42. Maddesinde ise “Eğitim ve öğretim Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda yapılır.” yazıyor. Din olmayan ilke ve inkılâplarla, dindar bir nesil yetiştirilemez. Toplumun dini ihtiyaçlarına cevap vermeyen gayri dini bir ideolojiden bir an evvel uzaklaşarak, demokratik bir muhtevaya kavuşmak gerekir. Dinî ve millî hassasiyetler göz ardı edilerek, mevcut ders kitapları Kemalist sistem hakim şekilde özenle hazırlanmış. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı müfredatta Mustafa Kemal ile ilgili alanlar azaltıldı diyenlere karşı “Atatürkçü muhtevayı daha da arttırdık.” diyerek mevcut durumu ifade etmiştir. Ve şu an baktığımızda bu meselenin yer almadığı hiçbir ders yok. Bu mesele 50 sene önce nasıl anlatılıyorsa, şu an da aynı şekilde anlatılıyor. Her şeyin değişime açık olduğu bir çağda, eğitim bir türlü ilerleme kaydedemiyor. Bu mevzular çözüm için dahi konuşulamıyor. Prof. Dr. Şerif Mardin: “Kemalizm kuru ve sığ; toplumun derinliklerine nüfuz edemiyor. Gelişmiş bir söylem olduğuna inanmıyorum. İçinde ne var, dışında ne var, nelerden meydana geliyor, belli değil.” demiştir. Aynı zamanda Kemalizme karşı olmadığını ifade ederek, felsefî bir derinliği olmadığını vurgulamıştır. Dolayısıyla tek düşünce, tek anlayıştan uzak, birlik ve beraberliği sağlayacak barışçıl, demokratik eğitim sistemine ihtiyaç vardır. İdeolojik çerçevede tek bir düşünce sisteminde vicdanlar hür değildir. Hak, hürriyet, adalet zemini üzerine inşa edilecek, eğitimle işlenecek farklı görüşleri hazmedecek bir anlayışa ihtiyaç vardır.

Sizce eğitim sisteminde neden ilerleme kaydedemiyoruz, temel problemler nelerdir?

Eğitim meselesi Türkiye’de olduğu gibi dünyanın da en büyük problemidir. 62 bin okul, 20 milyona yakın öğrenci ve 1 milyon öğretmenin görev aldığı aileleriyle birlikte Türkiye’nin ortalamasından fazlasını ilgilendiren bir olayı konuşuyoruz. Eğitim noktasında güzel şeyleri söylemek isterdim, ama maalesef bugünkü eğitim sistemimiz Türkiye’yi geleceğe taşımaktan çok uzak. Pedagojik bir realiteden uzak, ideolojik bir çerçeveye oturtulmuştur. Eğitim sistemi hakkındaki şikâyetlerin dayandığı esas nokta sistemin özünden ve işleyişinden kaynaklanmaktadır. Burada asıl sorun ne devasa binalar ve ne de eğitimcilerdir. Ana mesele kurgulanmış bir dünyevî anlayışla birlikte, toplumun değer yargılarından ve ahlâkî felsefesinden uzak bir eğitim sistemi mevcuttur. Müfredatı ve muhtevası ile pedagojik realiteden uzaktır. Bu kadar yoğun dersler, zihni böler ve öğrenmeyi keser ve insanın kendine güvenini dahi sarsar. En azından bıktırır. Bıkmak ise, bilgiyi sağlayan en önemli unsur olan algı ve konsantre olmayı imha eder. İlgi ve motivasyon bilgi edinmenin en önemli aracıdır. Eğer burada bir sıkıntı varsa eğitim ve öğretimde sorunlar yaşanması kaçınılmazdır.

Teog’un kaldırılması eğitimde karşılaştığımız sorunları nasıl etkiler?

Öncelikle insan ve insanî değerler incelenmeli ve eğitim müfredatı programları bu esaslar üzerine ikame edilmelidir. Manevî eğitim eksikliği, vitamin eksikliği olan bir vücut gibi zaafa uğratıp hasta yaptığı ferdi ve toplumun asayişini ihlâl eder. Kemiren bir kangrene dönüşür. Sadece teknoloji yeterli değildir. Ahlâkî değerlerden uzak, hedonizmi esas alan bir terbiye sistemi fıtrî eksenden kayar. Bu da fikir tembelliği, düşünce kısırlığına götürür. Yıllardır oturmuş bir sınav sisteminin olmaması, şimdi ise Teog’un kaldırılarak yeniden sil baştan başlanması önü alınmaz tahribatları netice verir. Ezberci ve önünü göremeyen his odaklı bir duygu körelmesini sağlar. Bütün bu sorunların çözümü için sistemi düzenli hale getirmek gerekir. Eğitimi, bir medeniyet ve insanlık projesi olarak görüp, din ve fen ilimleri ile harmanlanarak yeni çağın manifestosu oluşturulmalıdır. Kalp ve aklın aydınlığında bu mantalite bizi uygarlığa taşıyacak yeni bir lokomotif görevini görecektir. Bunun için de Kur’ân, sünnet ve bunların asrımızdaki ifadesini bulan Bediüzzaman Said Nursî’nin eğitim noktasındaki tesbitlerine danışmak gerekir. Bediüzzaman’ın geliştirdiği Medreset’üz Zehra projesi bugün hem mahalli, hem de milletler arası eğitim camiasında kurtarıcı bir can simidi niteliğindedir. Vicdan ve aklı birleştirerek, din ve fen ilimlerini bir arada okutmak suretiyle dünya ve ahiret dengelerini oluşturmalı.

Gelecek nesillere iyi bir zemin hazırlamak için nasıl hedefler belirlemeliyiz?

Okullarımızı hayatın karartıldığı düşüncenin yok edildiği insanî değerlerin erozyona uğradığı karanlık labirentler yerine, bilim ve hürriyetin çiçek açtığı bahçelere dönüştürmeliyiz. Fıtratın kodlarına girerek insanı okumalı çağın ihtiyaçlarına göre yapılan bir formatta bir uygulama sürecine girmeliyiz. Âkif’in dediği gibi ‘’Asım’ın Nesli’’, Bediüzzaman’ın dilinde de ‘Nesl-i Cedid’ olarak anılan ideal bir nesil yetiştirecek bir donanıma sahip aklı, fikri, zikri, irade, düşünce ve lâtifelerini de eğiterek insan-ı kâmil mânâsında onları yetiştirmeliyiz. Yeni kuşakları asrın tahribatında hasar almadan millî ve manevî değerlerle donatarak yetiştirmek hedefimizin esasını oluşturur. İnsana değer veren ve o değerlerle değerlenen bir toplumun örnek vizyonu gelecek kuşaklarda kimlik problemini ortadan kaldıracak, herkes göğsünü gere gere inancını, dilini, yaşayışını, farklılıklarını sergileyecek hürriyet ortamına kavuşarak kendini ifadeden kaçmayacaktır.

Büyük Türkiye idealini gerçekleştirmek, maddî ve manevî refaha ulaşmak, medeniyet projelerini hayata geçirmek ve hedeflere ulaşmak için eğitim sistemimizi buna göre ayarlamak zorundayız. Bu da ilimle, irfanla, vicdan eğitimiyle, insanî ve İslâmî bir duyarlılıkla gelecek kuşakları kalplerini, gönüllerini kafaları doyurmakla mümkündür.

2017-2018 eğitim ve öğretim yılının ülkemize, öğretmen ve öğrencilere hayırlara vesile olmasını dilerim. Teşekkürler.

Röportaj: Kübra Örnek

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*