Okuma mevsimi ve imanlı gençlik

—Denizli-Hatay hattı—

Ülkemizde ve dünyadaki bütün Risale-i Nur Talebeleri için “okumak” hayatın çok önemli bir parçasıdır. Şahsî okumada bu böyle olduğu gibi, toplu okumalar da çok yaygın olarak camianın her kademesinde aşk ve şevkle hayat boyu devam ettirilmektedir.

Kış-yaz, okullardaki resmî eğitim faaliyetleri biter bitmez, tatil başlayınca Nurun hadimleri hemen kolları sıvar ve harekete geçerler. “Okuma programı” adı altında çok kapsamlı, neşeli, verimli, ciddî bir organize başlar vatan sathında. Hadim-i Kur’ân olan mübarek insanlar, bulundukları mahallerdeki mekânlar yeterliyse orada icra edilir bu faaliyet ve hizmet. Yoksa uygun bir yer bulunur ve hemen oraya intikal edilir. Bay, bayan, ilköğretim, orta öğretim, üniversite fark etmez her kademede bir şuurlanma hareketi başlar. Gözler sayfalar arasında gezinirken, gönüller, kalpler, hisler başka ulvî, derin, haz dolu manevî bir atmosfere girer.

Şahs-ı maneviye tâbi olmak, dâvâya adapte olmak, kafalardaki sorulara ikna edici cevaplar bulmak, Nurun derin deryasına dalmak, nükteler, şakalar, fıkralar, tuzu biberidir ve özüdür bu programların. Bir kendini bulma ve kendiyle buluşma faaliyetidir aslında bu. Öze dönmek, tarihle, ecdadla, inançla, kültürle, gerçek medeniyetle buluşmaktır. Yıllardan beri devam eder bu güzel ve verimli faaliyet.

Bu fakir de 1974 yılından beri hep içinde olmuştur bu tür faaliyetlerin. Kış ve yaz… Anadolu’nun hemen her köşesine dâvetli, dâvetsiz giderek bu mutlu ve güzel buluşmaların hatıralarıyla doludur hafızam. Bütün bunların sonunda vatanıma, ecdadıma, dâvâma ve insanlığa örnek olacak birçok genç kabiliyetle beraber olup omuz omuza vermek hayatımın en güzel ve müstesna hatıralarındandır.

Mekânlar, kafalar, vücutlar, hisler, kalpler şenlenir ve yeni boyutlar kazanır bu faaliyetlerde. Ayrı bir atmosfere ve havaya girilir. Adeta meleklere yaklaşan bir havadır bu. Vücut sarayında maneviyat yönü ağır basar. Manevî bir hafiflik, derin bir sürur ve lezzet hissedilip yaşanır. His coşkusu, aşk ve şevk çağlayanı yaşanır gönüllerde.

1995 yılında başlayan emekliliğim müddetince geçen son on sekiz senem birçok insana nasip olmayan böyle şahane bir atmosferle geçti elhamdülillâh. Ahir ömre kadar da bu şekil ve istikamette; sarsılmadan, savrulmadan, sapmadan devam etmesi Cenâb-ı Hak’tan en büyük dileğim ve duâmdır. Böylece çok harika atmosferlerde; ilk önce kendimle, benliğimle buluşuyorum. Sonra da ulvî hakikatler, kabiliyetli genç Saidler, tatlı, hoş enerjik kardeşler, potansiyel dâvâ adamı fedakâr nesl-i cedid ile buluşuyorum.

Son on günde hizmet toplantıları için gittiğim başşehir Ankara’da, hizmet erbabını böyle hummalı bir faaliyet içerisinde gördüm. Her kademedeki genç kardeşlerimiz organize edilmiş ve ediliyor. Onlarla iftihar etmemek mümkün değil. Huşu içerisinde şahsî okumalar, aşk ve şevkle zamanında cemaatle kılınan namazlar. Namazdan sonra büyük bir dikkat ve teenni ile yapılmaya çalışılan tesbihatlar bu âlemin en güzel manevî meyveleri olarak kalp ve gönüllerde tarifi zor dalgalanmalar meydana getiriyor.

Ankara’dan Denizli’ye geçtim. Çünkü Antalya’dan programa gelen üniversiteli genç kardeşlerimizle birlikte olmak için daha önce program yapmıştık. Denizli’de bu ilin fedakâr insanlarının meydana getirdiği mükemmel hizmet merkezinde faaliyete katılan gençlerimizin memnuniyeti, takdirleri, aşk ve heyecan dolu halleri istikbal için büyük bir ümit kaynağı olduğunu bir defa daha görmüş oldum. Onlarla geçen üç günümüz, üç saat gibi geldi geçti. Disiplinli tavırları, ciddî gayretleri, samimane halleri, istekli okumaları, hasbî ve öğrenmeye dönük sualleriyle çok istifadeli bir “okuma programı” yaptıklarına şahit oldum. Cenâb-ı Hak gayretlerini arttırsın ve onları ve diğer bütün kardeşlerimizi ve bizleri asrın dehşetinden, her türlü musîbet ve belâlardan muhafaza etsin. (Âmin)

Önümüzdeki hafta çok farklı ve başka bir genç okuma programına dâvetliyim. Hatay’a, İskenderun’a! Bu beldeler zikredilince veya hatırıma gelince bazan benim için zaman durur, hislerim coşar, tarifi imkânsız duygularla baş başa kalırım. Çünkü benim iç dünyamda ve hafızamda; burada zıtlıkların çarpışması vardır. Üstadın hayat dönemleri gibi; hayatımın birinci, ikinci, üçüncü dönemlerinin en etkileyici çetin mücadeleleri bu vatan parçasında geçmişti. Hayalim ve hatıralarım kırk dört sene önceye beni odakladı. Evet 1969 yılında genç ve dinamik bir öğretmen olarak öğretmen okulunu “birincilikle” bitirmenin verdiği enaniyet ateşi ile; “Kemalizm”i kafalara çakmak için yola çıkan bir garip “ben”; Hatay’ın Amanos Dağları’nın zirvelerinde sürgün yatağı olan bir sakin ve garip köyde öğretmenliğe ayak basmıştım. Çalkantılı bir seneden sonra çağın en mükemmel eseri Risale-i Nur, insanlığın şeref madalyası bir dâvâ “Nur Hareketiyle” bu zirvelerde karşılaşmıştım. Kaderin garip ve ince hesabıyla böyle mükemmel bir dâvâyla, böyle garip ve umutsuz bir ortamda karşılaşacağımı nereden bilebilirdim.

Tenakuzlar ve çıkmazlar içerisinde Nur yoluna beni Hatay topraklarında Hakk’a yönlendiren Rabbime sonsuz şükürler olsun. Buna vesile olan buradaki dostlarımdan ahirete intikal edenlere Cenâb-ı Hak rahmetiyle muamele etsin. Geride kalanlara da istikametli, halis ve imanlı bir hayat nasip etsin. (Âmin)

Evet, gelecek hafta yine üniversiteli genç kardeşlerimle ve fedakâr dost ve dâvâ arkadaşlarımla çok hoş, semereli, faydalı bir “okuma programı” için İskenderun’da olacağız inşaallah. Böylece Ekim 2012’de yapmayı planlayıp yerine getiremediğimiz Hatay ziyaretimizi de bu vesileyle yerine getirmiş olacağız inşaallah.

Güzel hatırları önümüzdeki hafta yine bu sayfalarda paylaşmak dilek ve temennisiyle…

NOT: Bütün okuyucularımın geçmiş Mevlid Kandilini tebrik eder, İslâm ve insanlık âlemi için hayırlar getirmesini Cenâb-ı Hak’tan niyaz ederim.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*