Okuma programları

Okuma programları her yaş grubunun severek iştirak ettiği Risale-i Nur eserlerini anlama metodudur. Bu güzel eser Külliyat’ını anlayıp hayatımıza geçirebilmenin en kolay yolu, okuma programlarına katılmak olsa gerek.

Bu zamanda imanımızın kurtuluşunun vesilesi Risale-i Nur eserlerine müşteri olmakla, ancak ondan istifade edebiliriz. Müşterisi olmak demek onu anlamaya çalışmak, gazete gibi okumamak, her gün az da olsa devamlı okumak demektir. Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri “Bu zamanda en büyük bir ihsan, bir vazife, imanını kurtarmaktır, başkalarının imanına kuvvet verecek bir surette çalışmaktır” buyurmaktadır.

Maddî ve manevî havanın bozulduğu bir zamanda bulunuyoruz. Risale-i Nur gibi bir oksijen çadırına şiddetle ihtiyacımız var. İhlâs Risalesi’nde denildiği gibi bu vazife ihsan-ı İlâhî tarafından omuzumuza konulmuş, öyleyse mecbur ve mükellefiz. Meyvenin Dördüncü Meselesi’nde, kişinin Alman ve İngiliz kadar kuvvet, servet ve aklı da varsa o tek dâvâyı kazanmaya sarf etmesi gerektiği ifade ediliyor. O tek dâvâ ise, imanı kazanmak veya kaybetmek meselesidir. “İşte o dâvâyı kazandıracak olan hizmetleri ve yüzde doksanına o dâvâyı kaybettirmeyen harika bir dâvâ vekilini, o işte çalıştıran vazifeleri bırakıp ebedî dünyada kalacak gibi afakî malayaniyat ile iştigal etmek tam bir akılsızlık bildiğimizden, biz Risale-i Nur şakirtleri, her birimizin yüz derece aklımız ziyade olsa da ancak bu vazifeye sarf etmek lâzımdır diye kanaatimiz var” denilerek ehemmiyetine dikkat çekilmektedir.

Risale-i Nur’a talebe olmaya çalışmalıyız. İlimlerin esası, ilimlerin şahı iman ilmidir. Risale-i Nur bizlere o ilmi kazandırıyor. On beş senede kazanılan ilmi on beş haftada bizlere veriyor. ”Herbir adam eğer hanesinde dört beş çoluk çocuğu bulunsa kendi hanesini bir küçük medrese-i Nuriyeye çevirsin. Eğer yoksa yalnız ise, çok alâkadar komşularından üç-dört zat birleşsin ve bu heyet bulundukları haneyi küçük bir medrese-i Nuriye ittihaz etsin. Hiç olmazsa işleri ve vazifeleri olmadığı vakitlerde, beş on dakika dahi olsa Risale-i Nur’u okumak veya dinlemek veya yazmak cihetiyle bir miktar meşgul olsalar, hakikî talebe-i ulûmun sevaplarına ve şereflerine mazhar oldukları gibi, İhlâs Risalesinde yazılan beş nevî ibadete de mazhar olurlar. Hakikî ilim talebeleri gibi, onların maişetlerini temin hususundaki âdi muameleleri de bir nevî ibadet hükmüne geçebilir.” Risale-i Nur eserleri Kur’ân’ın hakikî bir tefsiri olduğu için ”içinde hem küllî zikir, hem geniş fikir, hem kesretli tehlil, hem kuvvetli imân dersi, hem gafletsiz huzur, hem kudsî hikmet, hem yüksek bir ibadet-i tefekküriye gibi nurlar var.” “İnşaallah, Kur’ân’a ait mesâille iştigal, bir nevi mânevî mütefekkirine Kur’ân okumak hükmündedir.” “Risaleler Kur’ân’dan alındığı için kut ve gıda hükmündedir. Her gün ihtiyaç gıdaya hissedildiği gibi, her vakit bu gıdâ-yı ruhânîye ihtiyaç hissedilir.” (Barla Lâhikası)

İmanımızın kuvvetlenmesine ve imanla kabre girmemize bu eserler vasıta oluyorsa, ömrümüzün hepsini bu eserleri anlamaya sarf etsek yine azdır. Dünya ve ahiretimizin kurtuluş vesilesi olan “Risâle-i Nur’u dikkat ve tefekkürle devamlı olarak okumak ve o muazzam eser külliyatındaki Kur’ân ve îman hakikatleriyle kendimizi teçhiz etmek ve bu esas ve şartlarla, o hârika eser külliyatını bir an evvel ikmâl etmektir.” (Tarihçe-i Hayat) Çünkü bu eser külliyatı olan “Risale-i Nur, yalnız bir cüz’î tahribatı ve bir küçük haneyi tamir etmiyor. Belki küllî bir tahribatı ve İslâmiyeti içine alan ve dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhît kaleyi tamir ediyor. Ve yalnız hususî bir kalbi ve has bir vicdanı ıslâha çalışmıyor. Belki, bin seneden beri tedarik ve terâküm edilen müfsid âletlerle dehşetli rahnelenen kalb-i umumîyi ve efkâr-ı âmmeyi ve umumun ve bâhusus avâm-ı mü’minînin de istinadgâhları olan İslâmî esasların ve cereyanların ve şeâirlerin kırılmasıyla bozulmaya yüz tutan vicdan-ı umumîyi, Kur’ân’ın i’câzıyla ve geniş yaralarını Kur’ân’ın ve imanın ilâçlarıyla tedavi etmeye çalışıyor.”

Madem böyle Kur’ânî ve Nuranî hakikatler istifademize sunulmuş öyleyse “şimdi en esaslı vazifemiz, bataklıktan kurtulmak isteyen ehl-i dinin, karanlıktan usanmış, gıdasız kalmış kalplerin yardımına koşmak, kendimizden başlayarak Nurun dellâllığını yapmaktır.” Merhum Zübeyir Gündüzalp Ağabeyin dediği gibi ”daima okumak, dem ve damarlarımıza karışacak derecede okumak”, “az da olsa devamlı okumak”, “istidatları inkişaf ettirmek için çok okumak ve kabirde okuyamayacağımız için okumak” bizim şiarımız olmalıdır. Bu sebeple, okuma programlarından en iyi şekilde istifade ve istifaza etmeliyiz. 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*