Okuma programları, kemâlât programlarıdır

Okuma programları iyi planlandığı takdirde sadece kitap okuma programı olmaktan çıkıyor, insanın kendini, kâinatı, olayları, eşyayı okuduğu kompleks bir program, bir tedris haline geliyor.

Düşüncelerin acıktığı, beyinlerin füzulâtla dolduğu âhir zamanda asliyet olan şeylerle meşgul olmak, zihin açlığını gidermek için, yılın belli bir döneminde, okuma faaliyetleri yapmak Nur Talebelerine has bir faaliyet olsa gerektir.

Doğru bir niyetle, gaye ve maksatla bir araya gelinerek yapılan bu okuma programları ciddî bir sinerjinin ortaya çıktığı, muhabbetin tesis edildiği ve kuvvetlendiği, nefis terbiyesinin yapıldığı bir nev’î uzlet anlarıdır.

Güzide ortamlarda tezekkür ve tefekkür yapılan, insanın kirlenmiş bakışlarını düzelten bu programlar, aynı zamanda kişinin kendini yenilediği, başka pencerelerden bakmayı öğrendiği ciddî programlardır.

Hızlı bir inkişafın gerçekleşmesine zemin hazırlayan bu programların elbette ciddî bir planlama ve çalışmanın neticesinde olması şarttır. “Kitabı açtık, okuduk, Fatihaladık” demekten öte, her seferinde daha farklı bir derinliğin ortaya çıkması beklenendir.

Zira bu programlara giden kişilerin donanımlı olması bu açıdan çok önemlidir. Müzakereli derslerde yapılacak yorumlar, konuya bir başka açıdan yaklaşımlar, dersin hayatın neresinde olduğunu tesbit eden örneklemeler bu programların, ‘yaptık-bitti’ değil, ‘yaptık-başladı’ denilecek kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Anlatılacakların insanın dimağında perde değil de ayna olma sorumluluğu ciddî bir görevdir. Bu yüzden okuma programlarında inisiyatif alan müdebbir konumundaki ağabey ve ablaların derslerle ilgili ciddî sentezler, terkipler yapması, meseleleri yepyeni bir perspektifle anlatması önemlidir.

Risale-i Nur derslerine karşı oluşan ülfet ve ünsiyet perdelerini kaldırmak, aşk, heyecan, hayret uyandırmak ciddî bir çalışmanın ve programın neticesinde olacaktır.

Ders, bir tedristir. Meseleleri açarak, renklendirmek, anlatmak ve hayatın içerisine bağlamak, kişinin dünyasına raptetmek, farklı bir boyut ve pencere açabilmekle ders ancak ders olabilir. Elbette, söylenenlerin tesiri için, müdebbir olanların bildiklerini hayatlarında yaşaması, amel etmesi, programın feyzini birden bine çıkarabilecek kadar önemlidir. Bildiği ile amel edene, Allah bilmediklerini öğretmektedir. Zira cahil bilmeyen değil, bildiğini uygulamayandır.

İşte okuma programlarına bu açıdan bakıldığında ciddî bir maddî, manevî hazırlık gerektiren eğitim faaliyetleridir. Bu faaliyetlerde hem eğiten hem de eğitilen eğitimden geçmektedir.

Şahsiyetli bireyler olmak için, şahsiyetli bir toplum olmak için, hiç şüphesiz gaye, himmet, hedef, marifet, kendini bilmek, öğrenme şevkini yitirmemek, amel, irade, vicdan hepsi şarttır. Bütün bunların gelişmesi için ise, insanın hayat yolculuğunda, hızla akıp giden ömür sermayesi içinde mola vereceği, durup dinleneceği, kendisiyle baş başa kalıp muhasebe yapacağı, manevî olarak şarj olacağı vakitlere ihtiyacı vardır. Aksi halde, bir sele kapılmak gibi dünya hayatı insanı, iradesiz, vicdansız, marifetsiz, himmetsiz ve şahsiyetsiz bir halde, bir posa gibi kabir hayatına atacaktır.

İşte okuma programları, sohbet mekânları, ibadet vakitleri, hasılı bakileştirdiğimiz her an manevî depoları doldurduğumuz ve şahsiyet kazandığımız kıymetli anlardır.

Okuma programları, eski zamanın inzivaları, uzletleri, mücahede ve riyazetleri gibi manevî terakkînin oluştuğu ortamlardır. Herkesin belli dönemlerde bu muvakkat uzletlere ihtiyacı vardır.

İşte bir rehabilitasyon görevi gören bu programlar, eğer maksada uygun planlanırsa, ciddî nefis terbiyesinin yapıldığı, ulvî şeylerle kalbin meşgul edildiği, düşünce ufkunun genişlediği, karşılıklı istifadenin azamî derecede arttığı, tesbihat, teheccüd ve sohbetlerin bolca yapıldığı bir kemalât programları haline gelecektir.

Bizler de Risale-i Nur’un belli konularının ele alınıp, irdelendiği, ihtisaslaşma programının üçüncüsünü, bu yıl Mersin’in Ayvagediği yaylasında gerçekleştirdik.

Her seneye bir konu olarak tasarladığımız bu programların bu seneki konusu, 30. Söz – Ene bahsi oldu. Bunlarla beraber özel okuma kitaplarını ise, Üstad’ın Eski Said Dönemi Eserlerinden “Sünûhat ve Muhakemat” olarak belirledik. Geçen sene Münâzarât’ın okunup, bu sene de bu kitapların tercih edilmesinin sebebi, bu dönem eserlerinin fazla okunmaması, zor eserler diye oluşan bir önyargının kırılması idi. Gerçekten de talebe dersinde Sünûhat’ın ele alınması ve okuma programı sonunda yine bu eserden sınav yapılması talebeler tarafından da belirtildiği üzere, ciddî bir açılım ve önyargının kalkmasına sebep olmuştur.

Okuma programı sonrasında yaptığımız ankette ise, programın talebelerin dünyasında nereye oturduğunu, onlarda nasıl bir inkişaf meydana getirdiğini görmemiz açısından önemli idi. Zira, bu anketlerde bir talebemizin ırkçılık hastalığına şifa bulduğunu, bir başka talebenin kafasındaki inanca dair bir çok sorunun cevap bulduğunu, bir başka genç kardeşimizin hayatında bazı ciddî, güzel kararlar almaya vesile olduğunu, bir diğerinin enaniyet hastalığının farkına vardığını itiraf edip, mücadele edeceğini belirtmesi, bir okuma programının ardından bize ‘elhamdülillah’ dedirtti.

Bir de okuma programımızın küçük üyeleri, ortamı daha da renklendirdi. Meryem Rana, Zeynep Sena, Sueda’nın ‘Ene bahsinde’ aldıkları notlar, bizi ciddî anlamda şaşırttı. Zira Ene bahsi gibi zor bir konunun, sekiz, dokuz yaşlarındaki çocukların dünyalarına hitap etmesi, üstelik konunun tam da özeti diyebileceğimiz notlar çıkarmaları, Risale-i Nur eserlerinin yediden yetmişe herkese hitabeden Kur’ân kaynaklı eserler olduğunu, bir kez daha tasdik ettirdi.

Risale-i Nur eserlerinin her bir meselesi, ruy-i zemin ile alâkadar olduğu için bu program da, içinde olduğumuz şehir, ilçe, köy ve programa katılan hepimiz için bir lütf-u İlâhîdir. Bize böyle bir lütufta bulunan Allah’a hamd olsun.

Sonraki yazımızda ise, bu programın manevî meyvelerinden bahsedeceğiz inşaallah.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*