Olayların gerçek boyutu

Image
Olayların âlemimizde öneminin artması ölçüsünde kesrette boğulma ihtimali artar. Özellikle de çapının geniş olduğunu vehmettiğimiz olaylar hayatımızı ve duygularımızı çok etkiler. Devlet meseleleri, uluslar arası ilişkiler bu anlamda hayatımızın çok önemli bir yerindedir. Afakî daire daha geniş ve daha önemli gibi algılanır. Oysa ferdin en önemli meseleleri enfüsî dairededir. Yani kendi iç âlemindedir.

Bu anlamda varlığı anlamak ile kendini anlamak arasında çok sıkı bir bağlantı ve karşılıklı birbirini etkileme hali hep gözlenir.

Ferdin hayat ve sosyal düzen ile irtibatını belirleyen en önemli unsur kendini ve varlığı nasıl tanımladığıdır. Bu tanım ister istemez algı alanına sınırlı kalmakta ve insanlık âleminin genel bakışı da bu alanın dışına pek çıkmamaktadır. Olaylar sadece yakın bağlantıları ile değerlendirilir ve gözlenen etki alanı dışında herhangi bir anlam yüklenmez. Aslında her fert yaşadığı toplumun bir parçası olmakla birlikte kâinattaki genel sistemin de bir parçasıdır. Yani sonsuz gibi algılanan bir uzay boşluğu içinde ahenkle hareket eden gezegen ve yıldızların oluşturduğu düzen içinde o ahenge katılan dünyanın bir parçası olarak genel yapının bir parçasıdır. Sistemin ahenginin devamı için onun varlığı da gereklidir. Bu üst kimliğinin ise, pek çok zaman ya da hiçbir zaman farkında olmaz. Ferdin âleminde benliğini tanımlama alanı çoğunlukla yaşadığı şehir, biyolojik bağları olan insanlar, meslekî anlamda sosyal hayata katkıları gibi özelliklerle sınırlıdır. Bu bağlantılarda kendi dünyasında yeterli bulduğu bir konum elde edememişse değersizlik hissine kapılır. Bu alanlardaki önemli kayıplar dünyasında hayatın anlamsızlaşması sonucunu doğurur. Bu aslında hayatın anlamının sığdırılmaya çalışıldığı alanın darlığından kaynaklanmaktadır. Oysa en büyük problemler sistemin geneli içine yerleştirildiğinde çok küçülürler. Meselâ bir deprem veya genel bir felâketin mahvettiği alanı kâinatın genel yapısı içinde ele alalım ve dünyanın dışından nasıl göründüğünü hayalen algılamaya çalışalım. Bu olayın sistemin genel işleyişi ile irtibatlarını kurarak bu zeminde anlamlandırmak için gayret edelim. Bir anda en büyük olayların bile duygu dünyamızdaki etkilerinin ne kadar azaldığını ve değerlilik kavramının ne kadar farklı bir şekil aldığını göreceğiz.

Genellikle bakışımız olayların içinde sınırlı kalır ve olaylar bizi boğar. Çoğu zaman sonsuz bir boşlukta sür’atle hareket eden bir gezegenin yolcuları olduğumuzu ve uhrevî âlemlere mânâ hasıl etmek isteyen zaman ve mekân üstü bir yapının parçaları olduğumuzu unuturuz. Bu aslında olayların içinde boğulmak zaman ve mekânın darlığına hapsolmak ve kesrette boğulmak anlamına gelmektedir. Yakın zamanda yılbaşı ve yeni yılla ilgili değerlendirmeler yapılırken sadece yaşanan olaylarla sınırlı ve sistemin genel anlamından uzaklaşmış bakışlar bütün zaman ve mekânlarda küllî mânâlar hasıl etmek için ortaya konmuş muhteşem ahengin çok uzağında kalacaktır.

Modern hayat bizi boğuyor ve aslımızdan özümüzden uzaklara atıyor. Bu hayatın önümüze sunduğu şartlar içinde mânâlara uygun şekilde yaşama halimizi maksimuma çıkarmak kaderin önümüze koyduğu bu tabloyu en verimli şekilde değerlendirmek durumundayız. Bu anlamda sadece problemleri dile getirmek yerine, mevcut şartlar içinde en iyisinin ne olduğunu aramak şeklinde de çözüm ortaya koymak ve çıkış aramak gerekiyor. Bunu anlayabilmek için her fert kendini bütün içerisinde tanımlamak ve her olayın sistemin bütünüyle irtibatlı olan anlamını algılamak durumundadır. Aksi takdirde olaylar ve kesret hep boğucu olacak en sıkıntılı anlarda bile işleyen mânâya yönelik sistemin arka planındaki güzellikler görülemeyecektir. Zerre zerre, an an muhteşem bir dantela gibi dokunan kâinat çok küçük bir alandaki siyah olarak algılanan leke sebebiyle kişinin idrak dünyasına yansımayacak ve heba olacaktır. Belki de bütün sıkıntıların ve hayatın zaman zaman boğucu olarak algılanmasının arka planındaki gerçek sebep budur. Fiillerde olayların içinde yer alırken algılar ve duygularda olabildiğince teorik kalmak ve üstten bakabilmek olayların içinde boğulma sığlığını ortadan kaldırmak için bir çözüm yolu olabilir.

Son günlerde hem biz, hem de siyasetin acımasız çarkları arasında ezilen ve manen eziyet yaşayan dostlarımız için böyle bir bakışa daha fazla ihtiyaç olduğu gözüküyor. Rabbim bizleri kendini algıladığımız bir bakış ve benlik algısı içinde yaşatsın ve O’nun varlığını hissetmediğimiz bir an bile yaşatmasın inşallah. Bu aslında hangi konumda, makamda ve mekânda olursak olalım hayatımızın en temeline yerleşmesi gereken bir bakış açısı. Bu bakış bir nebi olan Hazret-i Yunus Aleyhisselâmın da kurtuluş reçetesidir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*