“Ölüme hayat rengi vermek mümkün” mü?

Ölüme hayat rengi vermek; yani, insanın dondurulup bir müddet sonra uyandırılması ne demektir? Hz. İsa’nın (as), “Allah’ın izniyle anadan doğma körleri ve alaca hastalığına tutulanları iyileştirir ve ölüleri diriltirim”1 mu’cizesini yorumlayan Bediüzzaman şu tesbitte bulunur:

“Şu âyet işaret ediyor ki: En müzmin dertlere dahi derman bulunabilir. Öyle ise, ey insan ve musîbetzede benîâdem! Me’yus olmayınız. Her dert, ne olursa olsun, dermânı mümkündür; arayınız, bulunuz. Hattâ, ölüme de muvakkat bir hayat rengi vermek mümkündür… Ölmüş gibi hastalar dahi, onun nefesiyle ve ilâcıyla şifâ buluyor. Sen de benim eczahâne-i hikmetimde her derdine devâ bulabilirsin. Çalış, bul! Elbette, ararsan bulursun.’ İşte beşerin tıp cihetindeki şimdiki terakkiyâtından çok ilerideki hududunu, şu âyet çiziyor ve ona işaret ediyor ve teşvik yapıyor.”2

Sık sık okuduğumuz bu hakikatin sırrını tıp açıkladı ve kısmen mesafe aldı: Kış uykusuna yatan hayvanlar olağanüstü haller yaşıyor, vücut sıcaklıkları düşüyor, kalp atışları yavaşlıyor, kan akışı azalıyor. Meselâ, yer sincabının kalp atışı dakikada 300’den üçe, oksijen tüketimi normalin yüzde 2’sine düşüyor. Vücut sıcaklığı ise 37’den iki dereceye iniyor. Bu hayvanların “ölüme yakın” durumları, vücutlarındaki değişimler ve tetiklenme, tıp araştırmacılarının da ilgi sahasında. Birkaç yıl önce, Wisconsin Üniversitesi’nden Dr. Hannah V. Carey, kış uykusundaki yer sincaplarının çok fazla kan kaybetseler bile normal zamandakinden daha uzun süre yaşadığını; kış uykusundayken çıkarılan kalp ve karaciğerlerinin normalden çok daha uzun süre vücut dışında canlı kaldığını keşfeder.

Kışı, orman tabanındaki yaprak, kar tabakasının altında geçiren orman kurbağasının (rana sylvatica) vücut sıcaklığı ise, eksi 6 dereceye düşüyor, bedenindeki suyun üçte ikisi donuyor, kalbi ile beyin faaliyetleri duruyor, nefes almıyor, ama ölmüyor! Dokularda buz oluşması büyük hasara sebep olabiliyor. Buz, hücrelerin içine kadar ulaşmasa bile hücreler aşırı su kaybedip büzülerek zarar görebiliyor. Damarlardaki kan donunca organlara oksijen ve besin de gitmiyor. Peki, kurbağa nasıl oluyor da zarar görmeden donup çözülüyor ve ilkbaharda tekrar normal yaşamına devam ediyor? Carleton Üniversitesi Biyokimya Enstitüsü’nden Jan Storey ve Profesör Kenneth Storey, yirmi yılı aşkın süredir kurbağaları yeniden hayata döndüren merhaleleri inceliyor:

“Kurbağanın derisinde buz oluşmaya başlamasıyla, karaciğeri glikojeni glukoza çevirmeye başlıyor. Kalbi durana dek kanı pompalıyor; çok yüksek miktarda glukoz kana karışıyor. Glukoz insan kanında da bulunan kan şekeri. Ama işin ilginç tarafı, orman kurbağasının kan şekeri normal seviyenin 100 katına çıkıyor. Jan Storey, ‘Şeker hastalarının, kan şekerleri yalnızca 2-10 katına çıktığında maruz kaldıkları ağır zararlardan hiçbiri kurbağada görülmüyor’ diyor. Organların çevresindeki buzlanmadan dolayı kurbağanın hücrelerinden biraz su çekiliyor ama bu hücrelerdeki glukoz yoğunluğunu daha da artırıyor. Sonuçta hücre içinde donmayan, koyu şerbet kıvamlı bir sıvı kalıyor. İlkbahar geldiğinde buzlar eriyor, kurbağanın kalbi çalışıyor, nefes almaya başlıyor…” Keza, son yıllarda birçok araştırmacı da ayıların kış uykusuna odaklandı. Bu hayvanlar, yemeden içmeden aylarca hareketsiz yatıyor ve her gün yaklaşık 4 bin kalorilik yağ kaybediyor. Ancak kaslarında büyük bir kayıp olmuyor; kemikleri hızla erimiyor. Bilim insanları, benzer bir süreyi yatakta geçirecek bir insanın yardımsız ayağa kalkamayacağını söylüyor…

Barcelona Üniversitesi’nden Profesör Josep M. Argilés başkanlığında yapılan araştırmaya göre, ayı kanındaki bir madde protein parçalanmasını önlüyor. Ancak bilimsel araştırmalar, çok ilginç bir sistemin daha ayıların kaslarını koruduğunu gösteriyor. İşin içinde bakteriler ve ‘nakliyeci proteinler’ de var. Kış uykusundaki ayılar aylarca idrar çıkarmıyor. Tehlikeli bir madde olan ve idrarla vücuttan atılan üre, ayının bağırsaklarındaki bakterilerce ayrıştırılıyor. Açığa çıkan azot yeni proteinlerin yapımında kullanılıyor. Ayıları yakından inceleyen araştırmacılardan biri de, Michigan Teknoloji Üniversitesi’nden Doç. Seth Donahue. On yıldır ayıların kemiklerine ilişkin çalışmalar yapıyor. Bilim insanının hedefi hareketsiz insanlarda, yaşlılarda görülen kemik erimesine, diğer adıyla osteoporoza çare bulmak. Donahue, insan vücudunda da bulunan, ama yapısı ayınınkinden farklı olan paratiroid hormonunun hayvanın kemiklerini koruduğunu keşfetti. Donahue ve ekibi, ilâç geliştirmek amacıyla deneylere başladılar bile. Kemik ve kas erimesinin şifası ayıda gizli olabilir. Aslına bakarsanız, felçten şeker hastalığına birçok hastalığın çaresi hayvanların kış uykusu sürecinde saklı olabilir.3

Hatta, ölüme hayat rengi vermek de…

Dipnotlar:

1-Kur’ân, Al-i İmrân, 49.;

2-Sözler, s. 232.;

3-Selcen Pirge / Atlas Aralık 2008, sayı 189.

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*