Ölümün neresindeyiz?

İbretlik, büyük dersler alacağımız günlerden geçiyoruz.

Ne yazık ki yakın çevremizde sık sık ölüm haberlerini duyar olduk. Gönül bağı kurduğumuz insanların acıları, bizleri de müteessir ediyor. En çok da arkada kalan masum gözlere yürek dayanmıyor. Annesiz, babasız kalan yavrucaklar şefkatleri celp ediyor. Ancak hikmetiyle teselli buluyoruz. Her şeyde bir hayır var diyerek, hayat gibi ölümü yaratana sığınıyoruz.

Hepimiz hayat yolunda birer yolcuyuz. Ve elbette bizim de vademiz dolacak. Önemli olan ölüm gibi karşı koyulamaz bir hakikate hazır olmak. Biliyoruz ki zahiri bir ayrılık ölüm. Mahiyetini anlamak gerekiyor. Bediüzzaman, ölümün muammasını Risale-i Nur ile açmış ve dehşetli yüzünün altında ehl-i imana çok Nurlu bir hakikat olduğunu söylüyor. Ölümün yüzüne Nur-u Kur’ân ile bakıldığında, mü’min için güzel bir surette gözüküyor. “Ölüm, sureten göründüğü gibi dehşetli değil. Çok Risalelerde gayet kat’i, şeksiz, şüphesiz bir surette, Kur’ân-ı Hâkimin verdiği Nurla ispat etmişiz ki, ehl-i iman için ölüm, vazife-i hayat külfetinden bir terhistir.” (Lem’alar, s. 480)

Hayatımızı besleyen, bizi ayakta tutan ölümdür. Hayatı hatırlayan ölümü, ölümü hatırlayan hayatı unutmuyor, unutamıyor. Ölüm hayatı daha anlamlı kılıyor.

Peki soralım kendimize. Ölümün sokaklarında her an kol gezerken, nasıl bu kadar hayatın cazibesine kapılabiliyoruz? Koronavirüs bize bu büyük gerçeği hatırlattı. Meğer dünya bize ebedî bir yurt değilmiş, biz de hiçbir şeyin sahibi değilmişiz. Bu gerçeklik insanı derinden sarsıyor. Ölüm dünya kuraklığında, yağan yağmurun ardından etrafı kuşatan toprak kokusu gibi sarıyor hayatımızı. Keskin ve güzel kokusuyla bizi aslî vatanımıza çağırıyor.

Ölüm, ayağımızın bastığı her yerde. Yaşamak kadar gerçek olan ölüm, elbet bize de uğrayacak. Gerçek şu ki, vadesi doldu mu gidiyor insan. Gidiyor da nereye gidiyor. Sonsuz bir âleme, yeni bir hayata diriliyor insan. Yokluktan öte varlığın içinde kanatlanıyor.

Çorak topraklarda yeşeren bir tutam hayat. Yağmur sicim gibi yağarken, dökülen rahmetler yaşatıyor toprağı. Bir tohumun toprağa atılmadan yeşerdiği nerede görülmüş. Ölüm ki, bizi sonsuz âlemlerde yeşertecek. Tıpkı rahmet damlalarının toprağı yeşertmesi gibi. Hiçbir güzellik gizlenmeden açığa çıkamıyor. İnsan da toprak örtüsüne bürünecek ki, ebedî güzelliklere kavuşabilsin.

Musîbetler, hastalıklar hepsi birer perde. Ölüm, bir anlık nefesimizde. “Ölümün binlerce kapısı var. İnsanlar çıkıp gidebilsin diye” demiş şair. Hakikat olan, ölümün kendisi. Her gün, her vakit ölümün kıyısındayız…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*