Önce kelimeleri vurdular…

Image
Düşünmeye ve düşünceye düşmanlığın insanlığın tarihi ile yaşıt olduğunu söyleyenler, elbette bir hakikati ifade ediyorlar. Kur’ân’da ders verilen Peygamber kıssalarının hepsi düşünceye dayandığından Rabbimiz mütemadiyen düşünceyi doğuran aklımızı harekete dâvet ediyor. Âyetlerin sonundaki idrak, düşünce, tefekkür, tahakkuk ve basireti bize emreden kelimelerden de anlaşılıyor ki, düşünce insan olarak temel sermayemizdir.

Peygamberimizin (asm) bir saat tefekkürün bazen bir sene nafile ibadete bedel olduğu ifadesi de düşüncenin insan boyutundaki yerini gösteriyor..

Düşünceye düşmanlık fıtrat düşmanlığıyla eşdeğerdir. İnsanlığı temelden bozmak isteyenler önce düşünceyi kontrol etmek isterler.

1970’li yılların başlarını yaşayanlarımız kelimelerin etrafındaki savaşı iyi hatırlarlar. Komünizm ile paralel ve ortak yürüyen Kemalizm, kelimeler savaşında Türk Dil Kurumunu kale olarak seçmişti. Milletin kelimelerine, dolayısıyla düşüncelerine ve asıl hedeflediği değerlerine buradan hücum ediyordu. Tek partinin imkânlarıyla ilmî mahfilleri işgal eden din karşıtı profesörler her gün yeni bir kelime uyduruyordu. Türkçe’nin Arapça-Farsça işgaline uğradığı iddia edilerek, uyduruk yeni kelimeler Kur’ân kültüründen gelen kelimelerin yerine ikame ediliyordu.

Üniversite hayatımızda bu yüzden derslerden uzaklaşmaya kadar gitmiştik. Batıdan gelen kelimelere gösterilen müsamahaya karşılık Arapça ve Farsça kelimelere şiddetli hücumu hatırladıkça, bu savaşın arkasına gizlenmiş lokal ve global dinsizliğin dehşetini hâlâ taze olarak hissediyoruz. Gerçi Risâle-i Nur dünya dinsizlerinin tamamen işgal ettiklerini zannettikleri alanlarda her sabah yeniden hakikî Türkçeyi filizlendirmişti. Fakat hakim cereyanın tahribatının büyüklüğünü o günleri yaşayanlar hâlâ canlı olarak hatırlar.

Kemalizmin tıknefes ettiği Türkiye’nin 1980 sonrasındaki devrimi yine Kemalizmce icra edildi, onların kontrolündeki kanallarla dünyaya açıldık. Üniversite bahçelerindeki gençlerin silâhlı çatışmaya son verip kız-erkek arkadaşlıklarına başlamalarının arkasındaki saiki de anlayamadık. Artık gençlerimiz birbirini öldürmüyorlar deyip hadisenin yeni boyutunu göremeyen idarecilerimiz de sürecin farkında değillerdi.

Deniz Gezmiş’in Troçki tarzına karşılık Freudistlerin sivil üslûbuna geçişi başarı sayan aydınımız her iki hareketinde aynı kaynaktan çıktığını fark edememişti. Düşüncenin, felsefenin sefih oklarıyla derin yaralar aldığı dönemde de bin senelik kültürümüzün sembolleri haline gelmiş kelimelerin imhasına devam edilmişti.

Gençliğimizin kitaptan ve kelimelerden uzaklaştırılmaya başlandığı bu dönemden çok 2000’li yılların başında ülkemizi samyelince saran üzücü bir dalga daha var ki, kanaatimizce geçmişteki hücumları unutturacak kadar derin, dehşetli ve kapsamlı bir taarruz bu. Tarihî ve estetik değerlerimizin de global dinsizlere peşkeş çekildiği bu son dönemde kelimelere ağıt yakacak halimiz de kalmadı. Kelimeler, millî düşünce ve anlayışlarımızla birlikte kayboldu.

Dinsiz felsefenin Avrupalılar için hazırladığı düşünce kalıplarının ithal edildiği bu dönemde artık insanımızın okuyabildiği, düşünebildiği ve dolayısıyla fikir üretilebildiği tamamen gözardı edildi. Medenî Avrupa ile aynı havuzda erime düşüncesinin pratiği teorisine hiç uymuyordu. Kendi içinde mezcolamayan iki Avrupa’nın kılıç şakırtılarını duyduğumuz halde, uyutulmuş bir halet-i ruhiye ile dinsiz felsefenin kalıp düşüncelerini öyle tercüme ettik ki, bu dinsiz ve habis düşüncenin girmediği tek yer bile kalmadı.

Bu çok önemli mevzuun şu tasviri, elbette bizi daha doğru ve şevkli bir mücadeleye sevk edecektir. Bir iğnenin binlerce balonu söndürdüğü gibi, Avrupa’nın dinsiz kanadından gelen bütün tahripleri bir dane-i hakikat sırrıyla tamir edecek Risâle-i Nur elimizde iken, elbette bir lâhzacık tereddüde bile müsaade yok.

Ama bu bunun için Risâle-i Nur’un ve sair kitapların şahsî kütüphanelerimizi süslemesi yetmiyor. Avrupa ve Amerika dinsizliğince pişirilmiş ve servis edilmiş kalıp düşünce ve montaj fikirlere de kapılarımızı sıkı sıkıya kapatmamız gerekiyor.

 

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*