Onlar siyaset için siyaset konuşmaz

Yapılan iş, görülen hizmet, şayet ihlâslı ve Allah yolunda ise, o küçük değil büyüktür.

Zira, Allah için yapılan bir hizmetin küçüğüne-büyüğüne bakılmaz. İhlâslı hizmetlerin en küçüğü dahi en büyük gibi makbuldür.

İşte, dâvâlarının temeli, hizmetlerinin esası ve en büyük kuvveti ihlâs olan Nur Talebelerinin hizmeti dahi bu kabildendir.

Hangi konuyu görüşürlerse, hangi meseleyi istişare ederlerse, gaye sırf Allah rızasıdır; başka da birşey değildir.

Buna rağmen, yine de türlü itham ve isnattan kurtulamazlar: “Yok, siz bir siyasî gaye peşindesiniz. Yok, siz maddî menfaat kaygısıyla hareket ediyorsunuz. Yok, siz tesir altındasınız; başkasının emir ve komutalarıyla hareket ediyorsunuz.” Vesâire…

Bunların tamamı iftira.

Yüzde yüz itham ve isnat.

Külliyeten yalan-yanlış şeyler.

Ne var ki, yine de ardı arkası kesilmez, bu tür taarruzların.

Nitekim, Üstad Bediüzzaman hayatta iken de, bu ve benzeri tarzdaki ithamlar fazlasıyla yapılmış: “Siz, siyasî bir gaye peşindesiniz. Gizli teşkilât kurmuşsunuz. Asayişi ihlâl ediyorsunuz. Size bir yerden para geliyordur.” Vesâire…

Makbul hizmetin muzır mânileri

İhlâs Risâlesinde de ifade edildiği gibi, hayırlı hizmetlerin çok muzır mânileri olur.

Bu mânileri def etmek için, yine düstûrlara sadâkatle bağlanmaktan ve inandığı istikamette kemâl-i gayretle çalışmaktan başka çaremiz yok.

Cidden, çok dehşetli bir zamanda yaşıyoruz. Meyveli ağaca yapılan saldırı sadece bir cepheden ibaret değil; adeta şeş cihetten taarruz geliyor.

Tehlikenin en büyüğü ise, dahilden geliyor. Gövdenin içine giren kurt gibi, mütemadiyen bünyeyi kemiriyor.

Bu durumda, halis Nur Talebelerine düşen vazife, sarsılmamak, moralini yüksek tutmak, itidâlle hareket etmek ve bilhassa meşveret ve şûrâ sistemini canlı tutarak hizmetine tam bir azim ve kararlılık içinde devam etmektir.

Siyaseti konuşmak, siyasetçilik midir?

Nur Talebelerine yönelik bilerek-bilmeyerek yapılan haksız tenkitlerden biri de şudur: “Canım, bunlar işte toplanıyorlar; gündem maddeleri üzerinde konuşup konuşup bir takım kararlar alıyorlar. Genelde de hep siyaset konuşuyorlar. Dolayısıyla, aldıkları kararların çoğu siyasî konularla ilgilidir.”

Bilerek bu tür ithamlarda bulunanlar için yapacak fazla bir şey yok. Allah’a havale etmekten başka….

Bilmeyenlere ise, söylemek lâzımdır ki: Temsilciler (Umumî Şûrâ) toplantısında, Risâle-i Nur ile alâkalı bütün konular ve gelişmeler gündeme alınıp müzakere ediliyor. Kifâyet-i müzakereden sonra karar alınıyor. Ayrıca, dilek ve temennilere genişçe yer veriliyor.
* * *
Nur Talebeleri, meşveretlerinde siyaseti de siyasetin hatırı, yahut menfaat için asla konuşmazlar. Bunu gündemlerine dahi almazlar.

Kim aksini söylüyorsa, ya cahilliğinden, ya da garazındandır.

Zira, siyaset için siyaseti konuşanlar, illa ki pazarlık yaparlar. Destek karşılığında da mutlaka bir beklenti içinde olurlar.

Oysa, insafı kurumamış, vicdanı tefessüh etmemiş hiç kimse, Nur Talebeleri hakkında böylesi iddiada bulunamaz.

Acaba, bugüne kadar hangi meşverette pazarlık konusu konuşuldu? Hangi siyasî partiden ne tür bir karşılık istendi?

Milletvekilliği mi? Devlette makam-mevki mi? Yağlı-ballı ihaleler mi? Başka türlü finansal destek mi? Ne?

Siyaset topuzu bunlarla olur.

Nur Talebeleri, bu kuvvet veya menfaat topuzuna hiçbir zaman tenezzül ile tezellül etmedi.

Dahası, bu tür iddialar, daha ziyade iktidara yakın görünen, yahut iktidar meddahlığı yapanlar için ihtimal dahilinde olduğu halde, bazı bîinsaf kimseler, tutup bunu Yeni Asya camiasına hamletmeye çalışıyor.

Evet, Yeni Asya şûrâsında elbette ki siyaset de konuşulur; ama, asla ve kat’a siyaset için değil. Belki, siyaset yoluyla dine, vatana, millete bir zarar gelmesin kaygısıyla, bu tür konular görüşülüp konuşulur.

Asıl maksat bu olduğu halde, bazı safdiller de tutup “Yahu, din-iman hizmeti varken, siyaset bizim neyimize” tarzındaki söylentilere takılıp kalıyor.

Aziz kardeş! Şunu kat’iyyen bil ki, gündeme alınan ve konuşulan her meselenin özünü, esasını din-iman hizmeti teşkil ediyor. Görüşmenin konusu ve usûlü seni şaşırtmasın. Müdekkik, muhakkik ve müteyakkız ol. Vesselâmü menittabaal Hûdâ!

Yüzüne telefonu kapattıklarım

Bir arkadaşımız, yahut ağabeyimiz telefonla arayıp bizimle konuşmak, dertleşmek istediğini söylüyor.

Biz de “Buyurun” diyor ve dinlemeye koyuluyoruz.

Kısa bir peşrevden sonra, lâfı dolaştırıp hemen başlıyor “meşveret ve şûrâ”mızı tenkit ve karalamaya.

Üstelik, bizim o meşverete tam bir sadâkatle bağlı olduğumuzu bildiği halde yapıyor bu münasebetsizliği…

Benim meşveret ve şûrâma hakaret edeni dinlemem zillet mânâsına geleceğinden, telefonu hakaret sahibinin yüzüne kapatmaktan başka yol yok demektir.

@salihoglulatif’ten
Şahsına gelen tenkit ve hakaretleri tevazu ve musamaha ile karşılayabilirsin.
Cemaatin hukuku söz konusu olduğunda ise, kesinlikle aynı şekilde davranamazsın. Buna hakkın yok.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*