Öp beni seccadem

Bazen secde halimi düşünüyorum; acz ve fakrımın, tevazu ve mahviyetimin resmi. Hırs, açgözlülük, riyakârlık, yalan ve dolanın ruhumdan ıraklaştığı anlar… Bencillik, menfaatperestlik, dünyaperestlik ve şikemperverliğin ruha hükmedemediği zamanlar… Vecd ile secdeye kapanan bedenim, cezbeye kapılan ruhum; sade bir kulluk fotoğrafı. Bu halimle anlarım secdenin dışında kalanların boşluğunu, bu halimle bilirim emanetçiliğimi, bu halimle tanırım kendimi. Secde anı bir bir yüzüme vuruyor faniliğimi.

 

Alnım secdeden kalkmaya görsün, paydos zilleri çalar bir bir; huzur biter, ruha zerk olur yavaş yavaş acılar, öldürücü zehirler. Alnım secdeden kalkmaya görsün, bir savaşın içinde bulurum kendimi. “Her şey benim” diyen “helminmezidçi”lerle, sen de “her şeyle benimsin, bana aitsin, kulumsun, kölemsin” diyen “Ben her şeyim”cilerin zalim savaşı, sarmış ülkemin dört bir yanını. Ruhları esir almış, akılları çelmiş her şeyi sahiplenenler, her şeyi yutmaya çalışanlar; yuttukça şişen, şiştikçe becilleşen, bencillleştikçe secdeden uzaklaşanlar.
Helâketler ve felâketler asrının badireler ülkesindenim, tarifsiz kederler içindeyim. Kızımın iffeti batmakta rezilin gözüne… iffet bekçileri acaip işler peşinde. Fail-i meçhullerin üstü örtülü, siyasete feda edilmiş başörtüsü. Süfli olan ulvîlik iddiasında, ulvî olan gözyaşlarıyla seccade başında. Köşeler tutulmuş, yerler paylaşılmış, yalanın bini bir para: “Ha gayret dostlarım, az kaldı, halledeceğiz memleket meselelerini.” Nakaratlarla milletin yılları çalınmış. Ne olacak bu memleketin hali? Yeni bir seçim olacak, yaşasın! “Ha gayret az kaldı, halledeceğiz her şeyi; üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü… Demokratik anayasa bizim işimiz” Şak, şak, şak; var ol, sen çok yaşa! Şak, şak, şak! 
Bir türküdür, çığrılıp durmakta, bir sayhadır dört bir yanı sarmakta. Menfaat arenasında pis siyaset oyunları, canavarlar arasında tamtam çığlıkları… “Biz demokratız, anaların gözyaşlarını biz dindiririz, bacıların dertlerini biz bitiririz, ileri demokrasiyi biz getiririz…” Bravoo, en yeni demokrat, hakikî demokrat, ultra demokrat! Sekiz yıllar değil, on sekiz yıllar feda olsun saltanatlara… Çarşıda pazarda fısıldaşmalar, yepyeni nutuklar: “Zaman değişti, şartlar başkalaştı, demokratlık yer değiştirdi.” “Dün dünde kaldı cancağızım, şimdi yeni şeyler söylemek lâzım.”
Ne değişti, nelerle değişti; kim, kimlerle değişti; kim, kimi yendi? Her sabah and içmeye koşuşturan kızım, peşinde yorgun bacaklar… Televizyon başında yitirilen hayatlar… Gıdım gıdım özgürlük, işine geldiği kadar adalet… Ya dostumsun ya düşmanım! Hayat ezmede bir çoğumuzu, bezdirmede canımızı. Bir yanda “hep bana” diyenler, diğer yanda vicdana hava parası biçenler… Sus, aman kimseler duymasın!
Demokratım, demokratsın, demokrat… Misyon ve vizyon sahibi ağalarımız. Demokratlıkları ağalıkları kadar. Demokratlığı vicdan ve zihniyet meselesi olarak anlayamayanlar hep aldandılar, hep kandılar, hep kandırdılar. Adavete muhabbeti meslek haline getirenler, husûmeti körükleyenler, zihninde bir ötekini bitirenler, ötekine yaşama imkânını zihninde bile vermeyenler, yüzünü fenaya döndürenler, yalanı siyaset yapanlar, bununla yükselmeyi marifet sayanlar, vicdanı nasırlaşanlar, secdeden uzaklaşanlar, sevdalarını unutanlar… Beni nereye çağırıyorsunuz?
Bir millet hayal ediyorum, secdedeki insan gibi. Seccadelerde birleşmiş gönüller, seccadelerde örülmüş gönüller. Hiç gerçekleşmeyecek mi hayaller? Kavgalarla eriyor ülkem, ‘hak’ peşinde kalmadı kimsem. “Beni kimsecikler okşamaz madem/Öp beni alnımdan, sen öp seccadem.”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*