Orijinaliteye sadık kalmak

Vaktiyle basımı, dağıtımı, satışı, hatta okunması dahi yasaklanan Nur Risâleleri, bugün itibariyle birçok yayınevi tarafından basılıp neşredilmektedir.
Bu gelişme, bir cihette son derece sevindirici, memnuniyet verici bir durum olarak görülebilir.

Meselenin bir de düşündürücü, hatta üzüntü verici bir tarafı var ki, o da şudur:
Heyet ve meşveretten ziyade, şahs–ı vahidin söz ve direktifleriyle faaliyette bulunan bazı yayınevleri, Nur Risâlelerinin aslına, orijinalitesine sadık kalmadan bu eserleri basıp neşrediyorlar.

Asıl olana sadâkat bozulunca, haliyle asâlet de bozulmuş, tahrif edilmiş oluyor.
Oysa, Nur Risâleleri üzerinde şahsî tasarruflar, ferdî müdahaleler söz konusu dahi olmamalı.
Kim hangi yetkiyle, hangi hak ve selâhiyetle tahrifkârâne bir tasarrufta bulunabilir?
Cidden insana dehşet veriyor, ürperti veriyor.
Zira, bilhassa “sadeleştirme” teranesi ile yapılan bu müdahelerle, esasında kudsî dayanaklarımız olan âyet ve hadislere uzanıp bağlanan bağlarımız koparılmış oluyor. Dahası, bizi din ile, Kur’ân ile bağlayan mânâ köprüleri yıkılmış oluyor.
Dolayısıyla, tahrif tarzındaki çalışmalar, iyilik zannıyla yapılsa dahi, neticesi fenalıktır; hatta, cinayet derecesinde bir fenâlıktır.
Zira, o anlaşılması zordur, müşkildir denilen kelime ve tâbirlerin hemen tamamı, gerçekte temel dinî literatürün bir nevî anahtarları hükmünde olan söz, tâbir veya terkiplerdir.
Bu mukaddes lisân, vaktiyle zaten yıkılmak istenmiştir. Üstad Bediüzzaman ise, yapılan onca tahribatı, serapa âyet ve hadis orijinli bir lisân ile tamire çalışmıştır.
Ve nihayet, Birinci Şuâ’da ifade edildiği gibi, Risâle–i Nur’un Türkçe olmasını (dolayısıyla nasıl bir Türkçe olması gerektiğini) Kur’ân takdir ve tahsin ediyor.

Ruhsat çerçevesi

Nur Risâlelerinin müellifi olan Bediüzzaman Said Nursî, eserleri üzerinde yapılabilecek olan tasarrufların sınırını da bizzat yine kendisi tarif ve tayin ederek şu çerçeveyi çiziyor: Şerh, izah, tanzim, tahşiye… (Mektûbat, 5. Desise–i Şeytâniye)
Ayrıca, bu çerçevede yapılacak olan çalışmalar esnasında, Nur’un orijinal lisânına ilişilmesini, tâbirlerinin değiştirilmesini hiçbir sûrette doğru bulmuyor ve kabul dahi etmiyor. (Münazarat, s. 17)
Öyle ki, kendisi bile şahsî iradesini karıştırmamaya özen göstererek, birkaç yerde “Nasıl geldiyse öyle yazıldı, öyle bırakıldı” diyor. Keza, beyânlarının “ism–i Hakîm’den istimdâd ve feyz–i Kur’ân’dan istifade sûretiyle” ortaya çıktığını muhtelif eserlerinde zikrediyor. (Bkz: Sözler, s. 492)
Dolayısıyla, bir ders veya sohbet esnasında, aslına sâdık, orijinalitesine bağlı kalınmak şartıyla basılan risâleler rahatlıkla okunabilir, bunlardan feyizli dersler yapılabilir.
Bu çerçevenin dışına çıkılarak, meselâ kendi sözlerini Üstad’ın orijinal sözleriyle karıştırarak, yahut metnin içine başka kelime ve tâbirler katarak, hele hele hakiki mânâları zıddına inkılâp ettirircesine müdahalelerde bulunanların neşretmiş olduğu eserleri okumanın, bilhassa bunlardan ders yapmanın, beraberinde bir dizi sakıncayı getirdiğini unutmamalı.
Evvelâ, okumadaki feyiz azalır, hatta kesilir. Ayrıca, daha vahim neticeleri doğuracak bazı gelişmelere kapı aralamak olur ki, bunun da vebâli büyüktür.
Ayrıca, şuna da şahit olmuşuz ki: Üstad Bediüzzaman’a kim bilerek ihanet etmişse, kim onun eserlerini bilerek tahrif etme cihetine gitmişse, bu yaptığının cezasını bu dünyada dahi görmüş ve öyle gitmiştir.
Cenâb–ı Hak, bizleri Nur Risâlelerini aslî şekliyle okuyan ve ondan hakkıyla istifade edenlerden eylesin.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*