Oruç ve nimeti

“Ey inananlar sizden öncekilere farz kılındığı gibi, oruç size de farz kılındı. Umulur ki sakınırsınız.” (Bakara Sûresi, 183)

Farz kılınan bütün ibadetlerin içerisine sayısız hikmet tanzim edilmiştir. İnsan Hakim isminin bilincini sindirirse kâinat ilâhî bir senfoni oluverir. Ne güzeldir inanıp da kâinatın sözüne ve sesine can kulağı kesilmek. Ne talihsiz bir sağırlıktır varlıkların anlamını bilmemek, hikmete kör kılmak gönül gözünü. Etrafa gözlerimizi çevirip temaşa ettiğimizde sonra insaf nazarıyla kendi içimize nazarımızı çevirdiğimizde müşahede ediyoruz ki atom çekirdeğinden hücreye, hücreden o mükemmel insan beynine, zerreden şemse, avucumuza aldığımız kum zerrelerinden tutun da kainatın en uzak köşelerindeki gezegenlere kadar aynı kanun aynı nizam aksamadan binlerce hikmeti bünyesinde barındırarak nizamının hükmünü sürdürüyor. Yaratılanlar bu intizamı bünyelerine emredilen mekanizmanın, emredildiği üzere çalışmasıyla hikmet ayinesinde aksulemal ederek devam eder. Bu mekanizmanın karışmadan devamı için insana emredilen ibadetlerde bu düzene katkıda bulunuyor. Oruç bu ibadetlerden bir tanesi… Küçücük tohumunda binlerce hikmet ve güzellik derc edilmiş… Manevi nimetlerinin yanısıra bir de her ibadete hem zahiri hem batıni hikmetler ve güzellikler sığdıranca biyolojik olarak da istifade edebileceğimiz nimetler ikram eylemiş.

Şafi ismini en zahiri bir surette tecelli ettirir. Aylardır hızlı bir şekilde daimi olarak çalışan midenin dinlenmesi için bir fırsat sunar oruç vesilesiyle. Dinlenmesi mümkün kılındı bu ibadetle. Dinlenmek yeniden güç kazanmak için yapılan dinlendiren bir aktivite. Daha çok kudret daha çok çaba için kısa süreli bir bekleyiş belkide… Sıhhiye temizlik… cismanî rezilliklerden; doğru ve faydalı fertler eğitmede, düzenli ve müreffeh bir toplum kurmada son derece etkilidir. Nefsin ıslahında ve arıtılmasında, insanın tek düze bir yaşamdan sıyrılmasında ve vücudun ihtiyaçlarını teminden başka bir şey düşünmeme hastalığından kurtulmasında ise önemli…

İnsanı kemale doğru götüren bu orucun tıbbi ve sıhhi yararları biyolojik sıhhate bakan vechi incelendiğinde hikmet perdeleri yırtılarak sunuluyor insana envai çeşit nimet güzelliğince… Mide ve sindirim sistemi, insanın en çok çalışan organlarındandır. Günde normal olarak üç defa yemek yenilerek alınan gıdaların sindirimi, ayrımı, gerekli olanların emilmesi ve gereksiz olanların atılması için sindirim sistemi bütün gün boyunca durmadan çalışır. Oruç, bir yandan bu organların çabuk yıpranmasını engelleyerek o­nların dinlenip yeni güç kazanmalarını sağlarken, diğer yandan sağlık açısından önemli tehlikelere yol açan birikmiş yağların dışarıya atılmasını ve azalmasını sağlar. Atalete yenilen kimselerin tam imanla olmasa da bari sıhhî yararlarını göz önünde bulundurarak oruç farizasını yerine getirmeleri ve o­nun çeşitli yararlarından faydalanabilmeleri için nakledilen hadislerde apaçık bir şekilde cismani yararı şu şekilde ifade edilmiştir. Bu hususla ilgili olarak Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Oruç tutun ki sağlam ve sıhhatli olasınız’’ Yine diğer bir hadiste şöyle buyurmuştur: “Mide bütün hastalıkların kaynağıdır. Açlık ise, bütün ilaçların başıdır’’.

Herşey itidalli olduğunda intizamlı olur. Orucun mideye külfetini azalttığı hakikati şayet iftardan sonra aşırı yiyerek oruçlu günü telafi etmeye çalışmaması durumunda o sıhhî faydaların fayda durumunda olması mümkün olur.

Tıp biliminin gelişmesi sonucu bazı uzman doktorlar yemek ve içmekten perhiz edip oruç tutmanın, tedavi için en iyi metot olduğunu tespit etmişlerdir. Bu konuda bir uzman şöyle demektedir: “Oruç aracılığıyla tedavi metodu öylesine mucizeler yaratmaktadır ki bu metodun uygulanması hâlinde pratik ve cerrahi tıp alanında birçok metot değişikliği meydana geleceği kesindir. Çünkü oruç tıp bilimine yepyeni ufuklar açmakta ve hastalıklarla mücadele alanında bu bilime çok etkili bir silah kazandırmaktadır. Bu, çok değişik şekillerde kullanılabilen ve çeşitli hastalıkların tedavisini mümkün kılabilecek bir silah olup çeşitli hastalıklara neden olan birçok şeyle mücadele ve birçok hastalığı iyileştirme alanında olumlu sonuçlar vermiş, istenen amaca ulaştırmıştır.”

Dar görüşlülerin sanılarının tam tersine sağlıklı kimseler için orucun hiçbir zararı yoktur. Din ise zorlaştırmayıp kolaylaştırdığı hakikatince oruç tutamayacak durumdaki hastaları bu emirden muaf kılmıştır. Ayrıca bir hastanın oruç tutması hâlinde hastalığı artacak veya uzun sürecekse, oruç tutmakla günah işlemiş olacağı gibi tuttuğu oruç da Allah katında kabul olmaz. Orucun kendisine zararlı olduğunu bilen birisi oruç tutmamalı, tamamen iyileştikten sonra yediği günler sayısınca kaza etmelidir. Oruç fobisi edinen insanların kendileri oruç tutmamakla yetinmeyip başkalarının da oruç tutmasını engellemeleri ve gerekçe olarak da orucun ülsere yol açtığı sanısını savunan bazı mideperestlerin bu iddiaları tamamen geçersiz ve asılsızdır. Azim ve iradeden yoksun oluş gereksiz vesveselelerle ve asılsız gerekçelerle hakikat tefessüh ettirilmeye çalışılır.

Müminlere şifa ve rahmet olarak indirilen Kur’ân-ı Kerim, zalimlere kendi yaptıklarından dolayı asla yarar sağlamaz. Nitekim yüce Allah şöyle buyurur: “Biz Kur’-ân’dan müminler için şifa ve rahmet olan şeyleri indiririz. Oysa o, zalimlere ziyan artırmaktan başka bir katkıda bulunmaz’’ (İsra Sûresi, 82). Dolayısıyla oruç gibi insana bedensel olarak da tıp bilimince ispatlanan faydalar sunan ibadetler maddi faydaları için değil manevi istifadeleri için yerine getirilmelidirler.

İnsan orucu tam anlamıyla ve sadece Allah’ın rızasını kazanmak için tutarsa, o zaman şükür ve faydaları gerçekleştirilir. Ancak sırf Allah’ın rızasını kazanmak için tutulmazsa, şükür ifadesi olarak algılanamaz; çünkü şükür verilen nimetleri kendi yerinde ve amacına uygun olarak kullanmaktır. Oruçla ilgili olarak bunun gerçekleşmesi birtakım şartlara bağlıdır. Bu şartların en önemlisi, orucun ihlâsla, halis niyetle tutulması, gerçek anlamının bilinmesi, felsefe ve hikmetlerinin idrak edilmesidir.

Oruçtan kaynaklanan berraklık, temizlik ve oruçlu kimsenin kötülüklerden kendini koruması, o­nu günah işlemekten doğan ilâhî azabın ateşinden koruyan bir siper gibidir. Nitekim Peygamber efendimiz bu hususta şöyle buyurmuştur: “Oruç insanı cehennem ateşinden koruyan bir siperdir’’.

Maddi kazancının yanısıra manevi olarak da maddeyle bağlantılı faide sunan bu ibadet amacına uygun olmalıdır. Her şey önceden belirlenmiş; kazanacak olanlar, kaybedecekler, hile yapacak olanlar, doğrular, yanlışlar, ibadete dahil olanlar, istifadeden mahrum olanlar…

Ve bizler büyürken gözümüzün içine sokulan bu nimetleri ifa ederken bilmeliyiz özümsemek durumunda olduğumuz hakikatleri….Ve gelirken o mübarek ay bilmeliyiz o­nun bize sunduğu oruç nimetinin hikmetlerini…Ve oruç hikmetini idrak etmekle ve orucun bizi tutmasına müsaade ederek uruc etmeliyiz Hakikate…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*