Osmanlı’da bayram

Kurban Bayramı’nın ikinci günündeyiz.

Daha birinci günün nasıl geçtiğini anlayana dek, ikinci gün geldi çattı.

Televizyon ekranlarına baktığınızda baştan savma programlar yer alır her bayram. Bu sefer de öyle oldu.

Halbuki, Osmanlı’dan günümüze kadar uzanan Kurban Bayramlarından söz edilse, geçmişte yaşanan bayramlar bu günün kuşaklarına aktarılsa, fena mı olur?

Ne yazık ki, muhafazakâr televizyon kanalları dahil, Kurban Bayramı özel programlar yapmak yerine, banttan ve arşiv programlarla seyirci oyalanıyor.…

Onun yerine biz bazı anekdotlar aktaralım, ne dersiniz?

-Malum, Osmanlı’da Ramazan Bayramı’na “Iyd-i Said-i Fıtr”, dört gün süren Kurban Bayramı’na ise “Iyd-i Adha” adı verilmiş.

-Kurban Bayramı’nda ayın durumuna göre, Zilhicce ayının birinci gününün tesbitiyle Arefe ve Bayram günü belli olur. Bayramların ne zaman olduğunu belirlemek, İstanbul Kadısı’nın görevi… Kadı bu günleri tesbit ettikten sonra Saray’a bildirir, daha sonra da durum halka ilan edilirmiş. Ardından Kadı, yüklüce bahşişi hak edermiş.

-Bayramın birinci günü hapishanelerdeki mahkûmlara helva dağıtılırmış. Hatta mahkûmların cezasının üçte ikisini çekmiş mahkumların bir kısmı affedilirmiş.

-Askere, kuzu, helva ve salata verilirmiş. Zaptiyeye ise, birer adet fes ve püskül hediye edilir veya bedeli ödenirmiş.

-Tanzimat’tan sonra çeşitli günlerde olduğu gibi bayramlarda da bir mektup veya telgraf ile bayram tebriği usulü başlamış. Memurlar, müdürler amirlerinin ve padişahın bayramını mektup veya telgrafla kutlar böylelikle sadakatlerini arz edermiş.

-Bayram tebriğini yalnız Müslümanlar yapmaz… Ermeni Patriği’nden Keldani Patriği’ne, Ortodoks Metropolitler’den Karadağ Prensi’ne kadar herkes padişaha bayram tebriği sunarmış.

-Bayram tatilleri, devletin zor durumda olduğu zamanlar kısa tutulmuş. Mesela 1919 yılı Kurban Bayramı’nda, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum sebebiyle bayramın üçüncü ve dördüncü günleri devlet daireleri açılmış ve bütün memurlar işlerinin başında tutulmuş.

-Arefe günü, ikindiden itibaren Ramazan Bayramı’nın üçüncü günü, Kurban Bayramı’nın ise dördüncü günü akşamına kadar her gün Tersane’den veya Donanma’dan top atışı yapılırmış. (Semiha Ayverdi, İbrahim Efendi Konağı, İstanbul, 1982.)

Tahirü’l Mevlevi’de yayımlanan 1921 tarihli bir yazıda, eski bayramlar şöyle anlatılmış:

“Başta İstanbul olmak üzere her şehirde Arefe günü hamamlar sabaha kadar açık olurdu. Genelde hamam işi son güne bırakıldığı için, hamamlarda iğne atsan yere düşmezdi. Şekerci dükkânları da geç vakte kadar çalışırdı. Bayram sabahı gün ağarmadan davulcular namaz için halkı uyandırırlardı. Ardından toplar atılarak halk sabah namazına çağrılırdı. Aile reisleri erkek çocuklarını da alarak camiye gider ve sabah namazını kılarlardı. Daha sonra camilerde kürsüye çıkan vaizler, bayram namazı vakti gelinceye kadar camide bulunanlara vaaz ederlerdi. Namazdan sonra genelde birbirini tanıyan insanlar bayramlaşıp mezarlıkların yolunu tutarlardı. Mezarlık ziyaretlerinde, ölmüş büyüklere dualar edildikten sonra herkes evine giderdi. Büyüklerin ellerini öpen çocuklar, daha sonra yeni elbiseleriyle komşuları dolaşırlardı. Bu ziyaretlerde el öpen çocuklara bayram harçlığı ve mendil verilirdi”. (a.g.e., Mahfel Dergisi’nin Şevval 1338 Tarihli Nüshası.)

Kurban Bayramı’nda davulcular ev ev dolaşırmış. Bahşiş toplamak için…

Bir de Bayram alayları varmış, yerli ve yabancı ziyaretçileri hayran bırakan… Osmanlı Devleti’nin ihtişam ve nizam gösterisi şeklinde cereyan eden bayram alayları devletin bir gövde gösterisi halini alırmış.

Fransız tarihçi Paus Lucas’ın eserinde şöyle kaleme alınmış: “At üzerindeki hükümdarın ihtişamı ile hiçbir şey mukayese edilmezdi. Bindiği ve yedekte götürdüğü atları yeryüzünün en güzel atları idi. Atların koşumları altın, inci ve mücevherlere boğulmuştu. Üniformaların çeşitliliği ve debdebesi, atların güzelliği ve koşumlarının zenginliği ve subayların çokluğu içinde alay intizam ve hem kendisinden hem de seyreden halktan gelen dikkate şayan bir sessizlik içinde yol alıyordu. Gerçekten de dünyanın en eğlenceli ve en meraklı gösterisi idi”. (Ömer Akgümüş’ün Osmanlı’da Bayram isimli yazısı)

Bizim sizler için derlediğimiz bayramlık yazı şimdilik bu kadar.

Siz bu satırları yeni kuşaklara aktarırken, bu günü de bir kıyaslayın olmaz mı?

Tekrar hayırlı bayramlar!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*