Öyle bir baba ol ki…

Ey iman edenler! Kendinizi ve yakınlarınızı, yakıtı insanlar ve taşlar olan bir ateşten koruyun.” (Tahrim Sûresi: 6.)

Öyle bir baba ol ki, anneliğin ikinci adı sen ol. Öyle bir baba ol ki, yaşanmışlıkları, anbean hafızanla birlikte geleceğin mutlu anlarının arşivine kaydet. Öyle bir baba ol ki, evin içinde anne tek gözse, sen ikinci göz ol. Hastalansa yedeği ol. Aileni, evini, içindekilerini, her kim varsa öyle bir sarmala ki, zorluklar karşısında, çıkmazlıkların içindeyken bile sevginle, koruyuculuğunla korunsunlar, hiç korkmasınlar. Allah Resûlü’nün bu konudaki sorumluluğumuzu hatırlatan hadis-i şerifi:

“Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden sorumlusunuz.” (Buhârî)

Öyle bir baba ol ki, daha dünyaya geldikleri andan itibaren annesiyle ve seninle büyüsünler. İlk ağlamalarını seninle paylaşsınlar. Uykusuz gecelerde sadece annelerini değil, babalarını da yanlarında bulsunlar. Rahatlarını düşünerek, yastığı yorganı alıp kendi sessiz dünyalarına dalmasınlar. Uykusuz geçen gecelerin adını o kan çanağına dönmüş gözlerin acısıyla babalığın adını daha ilk günden yüreklerine yazmaya başlasınlar.

“Çocuklarınız ağladığında onları dövmeyin; çünkü ilk dört aydaki ağlamaları ‘Lâ ilâhe illallah’ zikridir, ikinci dört aydaki ağlamaları Peygamber’e (asm) ‘salâvattır’, üçüncü dört aydaki ağlamaları ise anne ve baba hakkında duâdır.” [Vesâilu’ş-Şia, 63. bab, s.1]

İşte bir evlâdının daha ilk günden başlayan ‘Lâ ilâhe illallah’ zikirlerine, salâvatlarına, senin için ettiği duâlara kör sağır kalmasınlar.

Evlâdının ilk diş çıkarmasını, ilk gülücüklerini, kahve köşelerine, arkadaş gezilerine fedâ etmesinler. İlk adımlarını annesinin şefkati, sevgisi, babasının güven dolu sahiplenici bakışlarıyla atsınlar. Sendelese bile onu tutacak iki değil, dört elin olduğunu bilsinler. Düşmekten korkmadan hayata güvenle adım atsınlar. Minik yüreklerin biraz büyüdüklerinde oyuncaklarıyla yalnızlıktan bunalmışlıkların içinde, “Anne bu ne? Baba o ne”? sorularıyla meşgul etmesin diye televizyon karşısına bırakıp ekrana esir etmesinler. Boş anlamsız televizyon programlarıyla başkasının bölünmüş aile problemleriyle “ah vah” edip, hep aynı hayal dünyasında gezen, hiçbir şey öğretmeyen o sıkıcı dizilere çocuklarının o güzel anlarını feda etmesinler. Her anımız bir resim karesi gibi ahiret videosuna kaydedilir ve karenin içinde çocuklarınla varsan ne mutlu sana, eğer yoksan çok yazık… İnsanlar bazı şeylerin önemini anlamalı değerli olan elmasını, değersiz bir cam parçasına değişmemelidir.

Senin gözünün içine bakan, senin her yaptığını örnek alan, kopya eden, senin her hareketini taklit eden minik bir dünya var önünde ve bu minik dünya için geleceğinin birer semeresi olacaksın. Bütün çocukların kişiliği ilk önce aile içindeki kişilerden şekillenir, dolayısıyla çocuklarımız bizden en etkin olarak taklit yöntemini öğrenirler. Örnek olduğun, ışıl ışıl parlayan, seni şevkle izleyen iki göze öyle bir örnek ol ki, büyüyüp karşına çıktığında “Eyvah ben nasıl bir evlât büyütmüşüm” değil de, “Allah’ım iyi ki böyle bir evlât yetiştirmeyi nasip etmişsin” de. Öyle bir sevgi, ilgi, saygı ver ki yabancı sevgiye, ilgiye muhtaç etme. Öyle bir baba ol ki, ahlâkının, dininin, saygısının, sevgisinin, merhametinin en büyük öğreticisi ilk sen ol. Senin öğrettiğinle şekillenen bir düzgün fidan olsun. Evin öyle bir direği ol ki, her sarsıntıda sana sarılsınlar. Bilsinler ki onları her zorluktan çekip çıkartacak, ne olursa olsun onları sevecek, yaşları kaç olursa olsun kızı-oğlu olarak kalacak bir koruyucuları var. “Çocuklarınızı çok öpün; çünkü her öpücüğünüz için (Allah katında) makamlar vardır.” (Biharu’l-Envar, c.23, s.113)

Allah (cc) bizi dünyada evlât nimetiyle nimetlendirmiş ve bununla da kalmayıp, dünya meyvemiz olan çocuklarımızı her öptüğümüzde kendi katında makamlar vereceğini bildirmiş. Öyle ise çocuklarımızı sevmek, öpmek, onlarla zaman geçirip oyun oynamak varken neden hâlâ biz onları görmezden geliyoruz. Adeta dokunmamak, öpmemek için kendimizle savaşıyoruz. Öpünce, sevince şımarır diye evlâtlarımızı anlamsız bir sevgisizliğe mahkûm ediyoruz. Sevgisiz büyüyen çocuk, sevgi arsızı oluyor. Sonra ne kadar sevgi görse de, ailenin sevgisinin yerini asla tutmuyor. Sevgi sadece çocukların ihtiyacı olan bir duygu değil; her canlı için ruhunda yaşattığı bir istek. Sevgisiz hiçbir şey olmaz.

Baba olmak kadar, babalığı sürdürmek de kolay değildir.

Babalık üç beş günlük değildir ki, büyüdü deyip çocuklarını başıboş bırakasın. Babalık gelip geçici değildir ki, eşinden ayrılınca çocuklarını unutasın. Babalık emekli olamayacağın, istifa edemeyeceğin, tayininin çıkmayacağı ya da “Ben vazgeçiyorum babalıktan” diyemeyeceğin bir unvan değil; talep edilmesi gereken bir şereftir, bir lütuftur.

Düşünün, sıkıntılı anları bitmiş, uykusuz geceler geçmiş gitmiş, artık iki üç çocuk değil de iki üç birey olan bir zaman gelmiş. Elemi gitmiş, lezzeti gelmiş. İşte bir baba olarak, delikanlı oğlunu kızını koluna takıp, iki büyük gibi uzun bir gezintiye çıkması, güzel bir abdest alıp Cuma namazına gitmesi, onunla kıyasıya maç yapması ya da kızıyla alış verişte babasına bir gömlek, ayakkabı beğenmesi, bazen kendi beğenisini kabul ettirmek için ısrar etmesiyle birlikte yaşanılan tatlı tartışmalar kadar güzel bir duygu, bir gurur olabilir mi?

Bir gün gelecek ki çocuklarınızın büyüdüğü için üzüleceksiniz bile. Çünkü evin en güzel zamanları, içindeki her zaman şakıyan bülbülleri iledir. Bülbüller büyüdükçe şakımaları azalacak ve yavaş yavaş uçmayı öğrenecekler. Başka dallarda ötmeye başlayacaklar. Gün gelecek, evinden uçup gidecekler. Evin bülbülleri susunca derin bir sessizlik, kupkuru çöller gibi ıssızlaşacak bir ev kalacak geride. Bülbüllerimiz en güzel nağmeleriyle şakırken, onları durup dinlemeyi ve her ânını yaşamayı bilelim. Geriye dönüp baktığımızda eyvah demeyelim. Zamanında sen çocuklarının yanında durmaz, birlikte zaman geçirmezsen, bir gün gelir yaşlanınca onlar da seni istemez, uzak dururlar.

İşte bunun için inşaallah babalığımızın değerinin farkına varan babalardan olalım. Tek başımıza kendi dünyamızda değil de, olması gereken ailemizin içinde babalığın tadını çıkaran, yaşayan, örnek bir baba olalım. İnanın, evlâtlarımız bizden çok şey istemiyor. Verilmesi gerekenleri istiyorlar. Sevgi, saygı, değer ve ilgi…
“Çocuklarınıza değer verin, güzel ahlâk öğretin ve onlar için Allah’tan bağışlanma dileyin.” (Biharu’l-Envar, c. 104, s. 95)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*