“Özel proje”

Demokratikleşmeyi tavsatan ve terörle mücadeleyi zaafa uğratan etkenlerin başında, siyasî iktidarın toplumda geniş bir mutâbakat sağlanmadan hazırlıksız başlatılan “açılım”da öncelikle bir partinin muhatap alınması gelmekte.

Hükûmetin gizli- açık görüştüğü “Kürtlerin temsilcisi” iddiasındaki DTP-BDP’nin evvelemirde “terör örgütünün ve terörist başının muhatap alınması” ısrarı, daha baştan tıkamaya sebep olmakta.

Öcalan’ın cezaevinden PKK’yı yönetmesinin yanısıra bu partilere tâlimatlar yağdırması, demokratikleşme ve özgürlükleri zehirlemekte.

Gerçek şu ki Öcalan’ın Başbakanlığa gönderdiği 16 sayfalık defterdeki “yol haritası”nda, “demokratik özerklik” perdesinde sonu tefrika ile bölünme ve parçalanmaya varan örtülü “federatif sistem” önerisi, şüphesiz sıkıntının temelini teşkil etmekte. Görünürde “bağımsız devlet istemediği” ve hatta “federasyon talep etmediği”ni söyleyen Öcalan’ın ayrı ayrı bayrakları olan, eğitimden mâliyeye, sağlıktan spora, belediyelerden dinî hizmetlere kadar tam özerkliği ihtiva eden “önerisi”, aslında adı konmamış etnisiteye dayalı geniş bir “otonomi plânı.” Bundandır ki, , örgütün Kuzey Irak’taki elebaşlarından gelen taleplerle, her fırsatta terör örgütü üzerindeki etkisini gösteren İmralı’nın “yol haritası” aynı kapıya çıkıyor. Karayılan’ın Milliyet’ten Hasan Cemal’e ve İngiliz The Times gazetesine verdiği röportajlarda sözde “bağımsızlık” iddiasından vazgeçiliyor; lâkin “özerklik” perdesinde ırkî ve bölgesel ayırım üzerine “tefrika plânı”na zemin hazırlanıyor…

“PLÂN” VE TEFRİKA TALEPLERİ…

Öcalan’ın sürece müdahâlesiyle uç veren “plân”, aslında çok yönlü taktiklerden, içiçe senaryolardan oluşuyor. “Habur şovu”nda Mahmur ve Kandil’den dönenlere ezberletilen “Pişman değiliz, önderimizin tâlimatıyla geldik ve mesajını getirdik!” nakaratıyla “açılım”ı akamete uğratılmasının arkasında bu “plân” var.

“Plân”a göre, demokratikleşme ve özgürlükler alanında ne yapılsa yapılsın, daha fazlası istenecek; sonuçta “siyasî kimliğin tanınması” paravanında bölgede egemenlik ve toprak talepleri gündeme gelecek. Uluslararası aktörlerin devreye girmesiyle, sözde “bağımsız Kürdistan”a varacak bölünme ve parçalanma ameliyesi hızlandırılacak…

Bu açıdan İmralı’nın “federasyon”u netice veren “yol haritası”yla, Kandil’in “eyâlet” önerisinin ardından BDP eşbaşkanı Demirtaş’ın “ademî merkeziyet” olarak nitelendirdiği “özerklik” talebinin peşpeşe gelmesi, tesâdüf değil.

Anlaşılan o ki sık sık örnek verilen İngiltere’nin İRA’ya koştuğu “silâhları gömme ve terörü bırakma” şartları bile beklenmeden, hatta PKK’dan ve siyasî versiyonlarından “terörü tasfiye” taahhüdü alınmadan apar topar ortaya atılan “açılım”ın akıbetsiz kalmasının arka plânında gerisinde, demokratikleşme ve özgürlükleri aşan bu “tefrika talepleri” yatıyor…

Ve bu yüzden âlây-ı vâlâ ile başlatılan “açılım” sath-ı mâilinde tıpkı bir asır önceki “adem-i merkeziyet” talepleri tekrarlanıyor. Etnik farklılıkları kışkırtarak “devlet içinde devlet” oluşumuyla ülkenin “özerk bölgeler”e taksimine zemin hazırlıyor.

MUHKEM MÂNEVÎ KARDEŞLİK…

Sonuçta aynen Osmanlı’nın son döneminde olduğu gibi, “muhtariyet” maskesi altında tahrik edilen “ayırımcılık” illeti, “altıyüz seneden beri bayrak-ı tevhidi (İslâm’ın tevhid ve birlik bayrağını) umum âleme karşı i’lâ eden (yücelten) Türkler”le onların “cihâd arkadaşı” Kürtleri birbirinden ayırma ve koparma komplosu kuruluyor.

Bediüzzaman’ın bundan tam doksan yıl önce “adem-i merkeziyet” fikriyle veya onun amcazâdesi olan “gayr-ı mahlut (tek bir ırkı temsil eden) siyasî kulüpler (partiler)” sirâyetiyle “muhtariyet”ten “bağımsızlığa” varan vartada “tefrika (bölünme)” belâsının azdırması menhus maksadına hizmet ediliyor. “Hürriyetin hasene-i uzması (büyük hayrı ve iyiliği)” olan “millî ittihadı” tahrip edilip ırkçılık fitnesi tahrik ediliyor.

Bütün milletin hakkı ve hukuku olan haklar ve hürriyetlerin mâkul demokratik taleplerle talebi ve temini yerine, “tehdit” ve “şantaj” âleti olarak kullanılan terörle birlik ve beraberlik perdesi yırtılıyor. Keşmekeş ve kargaşa ortasında, büyük bir günâh olan “meyl-i iftirak” alevlendiriliyor. Küresel ifsad şebekelerin tuzağına düşülüyor. Ecnebilerin oyununa geliniyor…

Bunun içindir ki Millî İstihbarat Teşkilâtı eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş’in tesbitiyle, “terörün tasfiyesi”, “silâhların bıraktırılması”, “teröristlerin dağdan indirilmesi” için, öncelikle terör örgütünün vesâyetinin kadırılması için bir “özel proje”ye ihtiyaç var.

Bu “özel proje”nin temelini, bin sene birlikte yaşayıp, omuz omuza cihâd edip Kur’ân’ın bayraktarlığını yapan, milyonlarla şehidin kanıyla kaynaşmış birlik şuurudur. Başta Türklerle Kürtlerin ve sâir Müslüman unsurların mecz olmuş ve “tam birleşmiş İslâmî bir milliyet” haline gelen inanç birliği üzerinde gelişen yeniden muhkem mânevî kardeşliktir.

Evvelâ bu mânevî birlik ve bütünlük kuvvetlendirilmeli…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*