Özgürlük, barış, refah: Türkiye bunun neresinde?

alt

TÜRKİYE’NİN kalıcı gündemi gerçi birçok farklı şekilde formüle edilebilir, ama ben bir süredir ben bunu şu üçlemeyle tanımlamayı tercih ediyorum: Özgürlük, barış, refah. Türkiye’nin daha özgür, barış içinde ve barışçı ve müreffeh bir ülke olması sanırım yurttaşlar olarak hepimizin ortak özlemi olsa gerek.

Bunun pratik anlamı şudur: Herkesin insan haklarının güvence altında olduğu, devleti hukukun yönettiği, toplumun devletin vesayetinden kurtulduğu, kamu siyasetlerinin yurttaşların irade ve istekleri doğrultusunda belirlenip yürütüldüğü, “birlik-bütünlük” yerine (farklılıkların kendilerini serbestçe ifade edip geliştirmesine imkân veren bir) “çeşitlilik ahengi”nin karakterize ettiği, girişimcilik ve yaratıcılığı ödüllendiren rekabetçi-üretken bir ekonomiye dayanan ve nihayet kendi içinde olduğu kadar dünyayla ve çevresiyle de barışık bir Türkiye.

Bu yazıda Türkiye’nin halihazırdaki durumunu bu hedefler açısından kısaca gözden geçirmek istiyorum. Önce “özgür bir Türkiye” idealinden başlayalım. Cumhuriyet öncesini saymazsak, aşağı yukarı altmış yıllık özgürlük ve demokrasi serüvenine ve son yıllardaki “AB’ye uyum” kaygısıyla atılmış adımlara rağmen maalesef Türkiye halâ tam olarak özgür bir ülke hüviyetine kavuşmuş değildir. AB’ye uyum ve genel olarak özgürleşme sürecine anayasal-yasal ve idari düzenlemeler yoluyla AKP iktidarı hatırı sayılır ölçüde katkıda bulunduysa da, özellikle son seçimlerden sonra onların da bu meseledeki heyecanları dinmiş görünüyor.

Bu genel atmosferle uyumlu olarak, bugün Türkiye’de “herkes”in insan hakları tam olarak güvence altında değildir. Halihazırda devleti yöneten sadece “hukuk” değil, fakat en az o kadar da “hikmet-i hükümet”tir. Nitekim, kimi zaman hukuki düzenlemelerden, kimi zaman uygulamadan, bazan da her ikisinden kaynaklanan nedenlerle, ülkemizde temel haklardan fiilen yararlanma derecesi kişilerin dünya görüşlerine, ideolojilerine ve siyasi tutumlarına göre azalıp artabilmektedir.

Yakınlarda yargının yönetiminin kısmen “demokratikleşmesi” gerçi 28 Şubat benzeri dönemlerde alıştığımız türden mağduriyetlere büyük ölçüde son verdi, ama bu sefer de AKP iktidarının sonlarında demokrasiyi çoğunluk iradesine uyum şeklinde anlayan bir siyasiidari- yargısal pratiğin neden olduğu hak ihlâlleriyle karşı karşıya kaldık. Öte yandan, aynı hükümet anayasal dayanağını kaldırdığı devlet güvenlik mahkemelerini “özel yetkili ağır ceza mahkemeleri” adı altında sistem içinde tutmaya devam etmektedir. Bu örnek, AKP’nin “hikmet-i hükümet” felsefesinden kopamadığını olduğu kadar, yargıdan kendi siyasi amaçları için yararlanma eğiliminden de kendisini kurtaramadığını gösteriyor.

Türkiye’de toplum üzerindeki devlet vesayetinin varlığını koruması da özgürleşme sürecinin daha başında olduğumuzun başka bir göstergesidir. AKP’den önce bu vesayetçilik Kemalist hikmet-i hükümet ideolojisinin ve silâhlı kuvvetlerin kendisini bu ideolojinin bekçisi olarak görmesinin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkıyordu. Ne var ki, AKP’nin gelişi bu konuda önemli bir değişikliğe yol açmadı. Gerçi AKP yasama ve yürütme üzerindeki askeri vesayeti bir ölçüde geriletmeyi başardı, böylece kamu işlerinin yurttaşların istek ve iradesi doğrultusunda yürütülmesi hedefinde hatırı sayılır bir mesafe alındı. Ne var ki, siyasi iktidarın devlet vesayetinden kurtulması otomatik olarak toplumun da vesayetten kurtulması anlamına gelmiyor.

Öte yandan, AKP görünüşte Kemalizme mesafeli durdu ama bazı icraatlarıyla da bu ideolojinin “hikmet-i hükümet”’çi ve “birlik-bütünlük”çü özünü de kendi “muhafazakâr-demokratlığı”na aykırı bulmadığını gösterdi. Hükümetin bir yandan BDP’ye karşı izlediği politika ve KCK operasyonlarını yürütme tarzı, öbür yandan Ermeni kıyımı konusunda “Devlet’çi tutuma savrulması ve Hrant Dink davasındaki en azından duyarsızlığı bunun açık göstergeleridir. Uludere faciası karşısında bile hükümetin halkın yerine devletin -askeriyenin- yanında yer alması da öyle. (…)

Prof. D. Mustafa Erdoğan
Taraf, 3 Şubat 2012

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*