Pencereli mezar!

Kim istemez ki, öldüğü gece, o kabir karanlığında bir lâmba yanmasını, bir ışık olmasını? Hatta, kıyameti intizar ettiği, beklediği o güne kadar bu ışığın yanmasını, o pencereden devamlı bir ışık, bir nur süzmesini? Bu da ancak; gece uykusunun o en kesif, en tatlı ânında, sıcacık yataktan kalkarak Kâinat Hâlıkına müteveccih olup, ona yönelip namaz kılmakla olur.

Pencereli mezar da olur muymuş?” demeyin. Olur, olur. Hem de bal gibi olur. Bunun nasıl olduğunu da bize anlatan âhirzaman müceddidi, Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî Hazretleridir.

İçinde bulunduğumuz bu felâket ve helâket asrının insanlarının (sadece Müslümanlar değil) cehenneme girmemesi için ömrü boyunca uğraşan Üstadımızın “imandan sonra en mühim hakikat olan namaz”a dair yazdığı eserlerinden biri de malûmunuz Dokuzuncu Söz’dür.

Üstad orada, namazın niye beş vakit olduğuna dair hikmetleri, çok güzel tesbit ve izahlarda bulunuyor. Orada namaz vakitlerinin ayrı ayrı hususiyetlerini anlatıyor. İşte o beş vaktin hikmetlerini anlattıktan sonra, beş vakit namazın dışında bir namazdan daha bahsediyor ve şöyle diyor: “Gece vakti ise, hem kışı, hem kabri, hem âlem-i berzahı (kabir âlemini) ifham (bildirmek) ile, ruh-u beşer (insan ruhu) Rahmet-i Rahmân’a (Allah’ın rahmetine) ne derece muhtaç olduğunu insana hatırlatır. Ve gecede teheccüd (gecenin yarısında kılınan namaz) ise, kabir gecesinde ve berzah karanlığında ne kadar lüzumlu bir ışık olduğunu bildirir, ikaz eder ve bütün bu inkılâbat (değişiklikler) içinde Cenâb-ı Mün’im-i Hakikî’nin (bizlere hakikî nimetleri veren Allah) nihayetsiz nimetlerini ihtar (hatırlatmak) ile, ne derece hamd ve senâya (övülmeye) müstehak olduğunu ilân eder.”

İşte gördüğünüz gibi, bahsedilen bu namaz, “…kabir gecesinde ve berzah karanlığında ne kadar lüzumlu bir ışık”mış. Yani mezarda açılan bir pencere… Kim istemez ki, öldüğü gece, o kabir karanlığında bir lâmba yanmasını, bir ışık olmasını? Hatta, kıyameti intizar ettiği, beklediği o güne kadar bu ışığın yanmasını, o pencereden devamlı bir ışık, bir nur süzmesini?

Bu da ancak; gece uykunun en kesif, en koyu, en tatlı ânında, sıcacık yataktan kalkarak kâinatın Hâlıkına müteveccih olup, ona yönelip namaz kılmakla olur. Düşünün, herkes gaflette, ölümün bir kardeşi, yarı ölü hâlindeki uykuda iken, siz kalkmışsınız kalbiniz hüşyâr, bütün lâtifeleriniz, duygularınız Allah’a yönelmiş, onunla baş başasınız adeta. Yani bunu yapan insanlara gıpta etmeyip de ne yapılır? Kolay bir şey mi bu, nefsinden, uykusundan, istirahatından fedâkârlık yapıp, namaz kılmak? İşte ben bu namaza “babayiğit namazı“ da diyorum. Çünkü her babayiğidin harcı değil bu namazı kılmak. Hz. Peygamber’e (asm) farz olup, ümmetine sünnet olan bu namazı, adeta Hz. Peygamber’i (asm) takip ve taklit ederek kılmak az bir şey değildir.

Tabiî, bu namaz nafile ibadet olduğundan, “farzlara riya girmez” kabilinden farz namazları açıktan kılmakta bir mahsur yokken, bu nafile mesabesindeki gece namazını, teheccüd namazını kılan öyle insanlar tanırız ki, bu işi sessizce, kimseye belli etmeden yapmaya çalışırlar. Ve onlar o işe artık öyle alışmışlardır ki, sanki Hz. Peygamber (asm) gibi, adeta kendilerine farzmış gibi, hiç kaçırmadan kılmaya çalışırlar. Kılamadıkları, kalkamadıkları zaman da, sanki imanın en büyük göstergesi olan sabah namazını kaçırmış gibi üzülür, hatta ağlarlar da.

Bu namazla alâkalı olarak Cenâb-ı Hak, şöyle buyurmaktadır: ”Gecenin bir kısmında da, sadece sana mahsus bir nafile olmak üzere uykudan kalk, Kur’ân ile teheccüd namazı kıl. Yakındır ki Rabbin seni bir makam-ı mahmuda eriştire.” (İsrâ: 79) Ayrıca da, Hz. Peygamber’in (asm) çok teşviki, hadis-i şerifi vardır. Bunlardan bazıları şöyledir: ”Gece namazına devam ediniz. Zira bu sizden önceki salihlerin ibadetidir. Çünkü gece ibadeti; Allah’a yakınlık, günahlara kefaret olup, insanı bedenî hastalıklardan korur ve günahlardan uzaklaştırır.” (Tirmizî, Daavât, 101)

“Allah her peygamberde belirli bir şeye karşı aşırı bir istek yaratmıştır. Benim en çok hoşlandığım şey de gece ibadetidir…” (Heysemî, Mecmau’z-zevâid, II, 271)

“Geceleyin kalkıp namaz kılan, hanımını da kaldıran, kalkmazsa yüzüne su serperek uyandıran kimseye Allah rahmet etsin. Aynı şekilde geceleyin kalkıp namaz kılan, kocasını da uyandıran, uyanmazsa yüzüne su serperek uykusunu kaçıran kadına da Allah rahmet etsin.” (Ebû Dâvud, Tatavvu, 18, Vitir, 13)

Çok hikmetli, faziletli bu teheccüd, gece namazının nasıl kılınacağını soranlar oluyor. Bu namazın kılınma vaktinin faziletlisi, gecenin son üçte bir vaktidir. Meselâ; Güneş, akşam 19.00’da batıyor. sabah da 07.00’de doğuyor. İşte bu on iki saatlik dilimi üçe böldüğümüzde, son dört saatlik kısım ortaya çıkıyor. Yani akşam 19.00’dan itibaren 8 saat sayarsak, bu vaktin başlangıcı gece 03.00’a tekabül eder. İşte o saatten itibaren, imsak vaktine kadar bu namaz kılınabilir. İmsak vakti girdikten sonra da, sabah namazından başka bir namaz kılınmaz biliyorsunuz.

Teheccüd namazı ikişer ikişer olmak üzere, ikiden sekiz rekâta kadar istediğiniz kadar kılabilirsiniz. Aslında kalkıp abdest alarak, meselâ 6 rekât kılıp, bir de faziletli olan Yasin ve Vakıa Sûrelerini okuyarak yatıp, sabah namazına da kendinize göre ayarladığınız vakitte kalkabilirsiniz. Haa, iki defa kalkmakta zorlanıyorsanız, bu sefer imsak vaktine yakın, uygun bir zamanda kalkıp, imsaktan biraz sonra da sabah namazını kılıp yatabilirsiniz. Ama bu sefer de işte, güneş doğarken uyunursa, bu sefer de kerahet vaktinde uyunmuş olacağından, en iyisi birinci söylediğimiz vakte göre kendimizi alıştırıp, o şekilde ibadet yapmak daha güzel olur.

Evet, Üstad Hazretleri, “Allah’a abd ve asker olmak, öyle lezzetli bir şereftir ki, tarif edilmez“ diyor. Aynen bu şerefe lâyık olmak için, ona abd ve asker olmak için ibadet ve zikrimize, fikrimize, sohbetimize devam etmeliyiz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*