Pesif okuyucuya selâmlar!

Herkes farklı düşünebilir. Ama herkes farklı kaynaklarla düşünemez. Zira kaynaklar sınırlıdır.

Düşüncenin kaynağı dindir, ideolojidir, dünya görüşüdür, eserdir, külliyattır, hayattır…

Kendi içinde bütünlük taşıyan ve bir felsefesi olan bir eseri düşünme kaynağı olarak kabul eden kişilerin, eserin yol gösterdiği hususlarda aynı düşünce ve kanaate sahip olması beklenir ve hatta gerekir.

Meselâ Bediüzzaman, eserleri, fikirleri ve hayatı ile bir bütündür.

Bediüzzaman’ın fikirlerini tercih edip kendisine rehber edinen bir kişi, günlük olaylara ya da gündeme dair önemli gördüğü konulara ilişkin bir kanaat sahibi olmak için de onun hayat hikâyesinden ve bilhassa eserlerinden faydalanabilir.

Sosyal ve siyasî olaylara Bediüzzaman’ın gözüyle bakan kişiler dahi tek kaldıklarında birbirlerinden farklı sonuçlara ulaşıyor olabilirler.

Bu kişilerin kendi aralarında bir görüş birliği oluşturmaları gerekir mi?

Uygulama birliği (ittifak) ve irade tekliği (ittihat) istiyorlarsa önce görüş birliği oluşturmalılar.

Bediüzzaman Kastamonu Lâhikasında (s. 183) şöyle yazıyor: “Meşveret-i şer’iyeyle reylerinizi teşettütten muhafaza ediniz. İhlâs Risalesinin düsturlarını her vakit göz önünüzde bulundurunuz.”

Bu iki cümle ile Bediüzzaman şunları söylemek istiyor olabilir mi?

“Aynı fikir kaynaklarından beslenen kişiler kendi şahsî doğruları ile amel etmek yerine meşveretle ortak aklı ortaya çıkararak ortak doğruyu bulmalılar ve bu ortak doğru istikametinde hareket etmeliler. Böylece hem ekiplerini ve fikirlerini çatallanmaktan ve dolayısıyla fiillerini bölünmekten muhafaza etmiş olurlar hem de meşveret eliyle ihlâs prensiplerini uygulamış olurlar”.

Böylece anlıyoruz ki fikir de meşveret edilir. Hangi tercihin daha isabetli olduğu da meşverete konu edilebilir.

Nasıl olacak?

Düşünelim. Risaleleri okuyan-benimseyen ve aynı semtte ya da mahallede oturan ve dolayısıyla meşveret sayesinde her biri on akılla düşünen on kişi kendi aralarından ehil bir temsilci seçseler…

Seçilen temsilci yakın mahalle ya da semtlerden seçilen dokuz kişi ile bir araya gelse ve onlar da içlerinden en ehil kişiyi temsilci olarak görevlendirseler…

Yüz-iki yüz ehil kişiye ulaşan bu nihaî temsilciler rutin biçimde ya da gerektikçe bir araya gelip ortak meselelerini prensipler ışığında şefkatle ve dikkatle müzakere etseler…

Hatta bu temsilciler gündemdeki müzakere konularını önceden kendilerini seçenlerin bilgisine sunup onlardan konu hakkında yön ve fikir alsalar…

Böylece bir büyük meşveret ortaya çıksa…

Ne olur?

Karar oy çokluğu ile de alınsa, sürece ve müzakerelere katkı yapan herkes sonuca uyar. Oy çokluğundan rey birliği sağlanmış olur.

Reyler teşettütten (çatallanmaktan) muhafaza edilmiş olur.

Ortak akla ulaşılmış, ortak doğru bulunmuş, ortak eylem planı yapılmış olur.

Mümkün mü? Var mı?

Elbet mümkün ve var. Bilen biliyor. (Hatta bilenlerin bazıları nedense kıskançlığından çatır çatır çatlıyor).

Darısı bilmeyenlerin başına, cefası da kıskananlara…

“Siz koskoca filanca abiden/hocadan iyi mi bileceksiniz” diyenlere ise söylenecek sözümüz yok, pesimiz var, zira onlar “aktif okuyucu” değil “pesif” okuyucu! 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*